Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yeni tip koronavirüsü (COVID-19) küresel salgın ilan etmesiyle birlikte, COVID-19 ile mücadele için insanlar zorunlu olarak evlerine kapandı. Evde geçirilen bu süreçte sosyal medya kullanıcıların, markaların ve kurumların dış dünyaya açılan bir penceresi haline geldi. Teknoloji kullanımının arttığı bu dönemde, sosyal medyanın önemini, sürece olumlu ve olumsuz etkisini İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla ilişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Yeşim Güçdemir değerlendirdi.
Prof. Dr. Güçdemir, “Pandemi döneminde zorunlu olarak evlerine kapanan kullanıcıların, sosyal izolasyon süreci uzadıkça, iletişim ve sosyalleşme konusunda sosyal medyayı kullanımı arttı ve bu süreç devam ettikçe sosyal medya birincil araç olarak kullanılmaya devam edecek” dedi.
Bu süreçte kullanıcıların sosyal medyada daha önce hiç görmediğimiz şekilde bir araya geldiğini ifade eden Prof. Dr. Güçdemir, “Sosyal medya kullanımının artmasıyla birlikte samimi olarak bireyler birbirleri ile virüsten korunma konusunu tartışırken toplum olarak yaşadıkları diğer sorunları da paylaşıyor. Bu da sosyal medyayı, kullanım ve işlev açısından birçok konuda ilk adres haline getiriyor” dedi.
Bu süreçte teknoloji kullanımın ön plana çıktığını ifade eden Prof. Dr. Güçdemir, “COVID-19’un küresel pandemi olarak ilan edilmesiyle dünyaca büyük bir kriz ile karşı karşıya kaldık. Salgının kontrol altına alınması, izlenmesi, korunması ve tedavisinde de teknoloji kullanımın ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Bunun yanında sosyal izolasyon kurallarına uyup evde kalmaya zorlanan her yaştan bireyin, ekonomik ve sosyal ihtiyaçların karşılanmasında yine teknoloji öne çıkıyor” dedi.
Prof. Dr. Güçdemir, “Dünyada olduğu gibi ülkemizde de alınan tedbirler kapsamında sosyal medya, evde zorunlu olarak kalan kişilerin bilgi aldığı, iletişim kurduğu, sosyalleştiği, eğlendiği, en önemli mecra haline geldi” dedi.
Pandemi sürecinin yaşam pratiklerimizi de değiştirdiğine değinerek “COVID-19 pandemisi gündelik yaşam pratiklerimizi tamamen değiştirirken, kurumlar açısından da birçok sorunu beraberinde getirerek sektörel farklılıklara göre iş sürelerini değişime uğrattı. Bireyler, bu süreçte ihtiyaçları olan bilgiyi bulmak için dijital platformlarda her zamankinden çok daha fazla zaman geçiriyor” şeklinde sözlerini sürdürdü.
Bu sürecin çalışma ve eğitim şekillerini de etkilediğini belirtip, “Birçok şirket stratejilerini, hatta tüm iş yapış modellerini hızla değiştirmek durumunda kaldı. Eğitim kurumları tüm eğitim-öğretim programlarını bu süreçte dijital platformlara taşıdı” dedi.
Pandemi sürecinde artan bilgi arayışıyla doğru bilginin önemini vurgulayan Prof. Dr. Güçdemir, “Sosyal medyada kullanıcılar, virüs, virüsten korunma ve tedavi yöntemleriyle ilgili milyonlarca bilgiye maruz kalıyor. Panik, endişe ve korkuya neden olacak birçok bilgi de maalesef bu yolla sosyal medya üzerinden yine kullanıcılara ulaşıyor. Bunun yanında birçok farklı mecrada uzman ve yetkililer açıklamalar yapıyor ve salgın hakkında halkı bilgilendirmeye devam ediyor. Fakat aldığımız haberlerin içeriklerinin ne kadar gerçek ve ne kadar güvenilir olduğunu bilmiyoruz. Hızlı, derinlikli ve doğru bilgiyi sunmak hiçbir zaman bu kadar önemli olmamıştı. Doğru bilgiyi sağlamak başta devletin sorumlu birimlerine düşerken, medyanın, organizasyonlar ve markaların da soruna hassas ve sorumlulukla yaklaşması gerekiyor. Küresel anlamda bu kriz döneminde tüketicilerin, koronavirüse karşı destekte bulunan, sorumluluk sahibi olan markaları tercih ederken, sorumsuz davranan markaların ürün ve hizmetlerinin kullanımında da düşüş olacaktır” dedi.
Pandemi sürecinde dayanışmanın gerekliliğini de belirten Prof. Dr. Güçdemir, “doğru bilgi akışı sayesinde koronavirüse karşı farkındalığın artmasıyla beraber kişisel önlem alanların oranında da artış görülmektedir. Bunun yanında bu olağanüstü durumu hızlı ve kolay atlatmak için herkesin destek vermesi büyük önem taşımaktadır. Son dönemde yaşadığımız olaylar ve alınan tedbirler dikkate alındığında üzerinde durulması gereken temel konunun dayanışma ve iş birliği olduğunu düşünebiliriz” diyerek dikkatleri tekrar doğru bilginin önemine çekti.
Sosyal medyanın bu süreçteki etkisine değinen Prof. Dr. Güçdemir, “Sosyal medya, bu dönemde tüm organizasyonların ihtiyaçlarına cevap veriyor. Devlet birimleri salgının önlenmesinde, hastalıkla ilgili bireylerin bilgilendirilmesinde ve bilinçlendirilmesinde, hasta takibinin ve etkileşimin takibi gibi durumların çözümünde yoğun olarak sosyal medyadan da faydalanıyor” dedi.
Devlet birimlerinin yanı sıra özel sektörün de sosyal medyayı aktif kullandığına dikkat çeken Prof. Dr. Güçdemir, “Markalar ise hedefledikleri kitleler ile yine sosyal medya üzerinden iletişime ve etkileşime geçiyor. Bu pandemi sürecine markaların yaklaşımları farklılık gösteriyor. Kimileri bütçelerini tamamen durdururken, kimileri de sosyal sorumluluk anlayışı içinde halkın beklentilerini karşılamak adına çaba harcayıp hassas, duyarlı ve doğru bilgi akışını sürekli kılarak çeşitli etkinlikler, eğitimler ve uygulamalarla sosyal medyada varlıklarını göstermeye çalışıyor. Markaların, tüketicilerin gözündeki algısı bu dönem de izledikleri stratejiler sonucunda değişecek” dedi.
Pandemi süreci bittikten sonra hayatımızda hiçbir şeyin eskisi gibi devam etmeyeceğini dile getiren Prof. Dr. Güçdemir, “COVID-19 pandemisi ile sosyal medya, salgının kontrol altına alınması ve izole olmuş günlük yaşamımızın devam etmesine büyük katkı sağlamaktadır. Bu süreç sona erdiğinde yaşamımızın her alanında dijital teknolojilere daha bağımlı ve bağlı bir hale geleceğimiz ve hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı da bir gerçektir” diyerek sözlerini sonlandırdı.