Ahmet Uluçay’ı sinemacı kimliğiyle takip ediyordum. Edebiyatçı kimliğinden ise kısmen haberdardım. Tavşanlı’ya gidip, çocukluk arkadaşlarıyla, köy ahalisiyle görüştük. Ahmet abinin bir sinema müzesi olması için uğraş verdiğimiz -yıkılmak üzere olan- evinin bahçesinde kopuk film şeritleri topladığımız sırada aklımıza geldi böyle bi fikir. İnsanlar bu güzel adamı daha yakından tanısın istedik.
Bu kitap, Ahmet Uluçay’ın Dolunay, İkindi Yazıları, Türk Edebiyatı dergilerinde yazdığı öykü ve şiirler, Radikal gazetesi, Tavşanlı’nın Sesi gazetesi, Antrakt dergisi ve Milliyet Sanat dergisinde yazmış olduğu yazılar, 1993-2008 arasında verdiği röportajlar ve hakkında yapılmış belgesellerin deşifresini kapsıyor. Özellikle dergiler üzerinden sınanarak gelişen yazarlık-şairlik verimlerini, sinemasının kökenlerine doğru yapılmış bir iç yolculuk...
Takip edilmesi zor bir arşiv rotasına sahip. Özellikle Milliyet Sanat dergisinde 1970’lerde yazdığı yazılar muhteviyatı ve samimiyetiyle ilgi çekici. Dergiden aldığı telifler -yazarak para kazandığı için- köyde büyük olay olmuş. 1980’lerden itibaren edebiyat dergilerinde görünmeye başlamış. ‘Türkümüz’ isimli tek sayılık bir edebiyat dergisi çıkarmış ama pişman olmuş. Tavşanlı’nın Sesi gazetesindeki köşe yazıları çok sert ve anlamlı. Radikal’de daha çok yazsaymış keşke. İlk söyleşileri daha keskin. Şiirlerinde ise çok derin bir kırgınlık göze çarpıyor. Ömrü vefa etseydi dünyaya söz söyleyecek hikayeler anlatacağını herkes biliyordu. Varlığı buna delildi. Tek başına, yalnızca kalbiyle dünyaya meydan okudu.
Sıcak, samimi, idealist, hayallerine tutkuyla inanmış, benzersiz bir adamdı. Mesele sadece sinema değil. Yani bir şeye bu kadar tutkuyla bağlanmak, dünyayı değiştireceğine inanmak ve bu uğurda imkansızlıklar denizinde yüzerken bile vazgeçmemiş olmak... Bunlar bize böyle bir dünyada çok şey söyleyecektir.