Geçtiğimiz hafta Stockholm Büyükelçiliği önünde Kur’an-ı Kerim’i yakma eylemi gerçekleştiren Rasmus Paludan bu eylem ile Avrupa devletlerindeki İslam düşmanlığını yeniden gündeme getirdi. Siyasi, etnik ve hatta ekonomik pek çok katmanı bulunan eylem, günlerdir konuşuluyor. Olayın bir ucu göçmen politikalarının yeniden değerlendirilmesine uzanırken bir diğer ucu ise Avrupa ülkelerindeki ekonomik refahın düşüşüne kadar gidiyor. Zira özellikle Müslümanların yoğun göç ettikleri ülkelerden biri olan İsveç’te yapılan hesaplara göre gelecekte Müslüman nüfusun hatırı sayılır bir çoğunluğu olacak. Bu da devleti rahatsız eden bir gelişme olarak kayda geçiriliyor.
İsveç’te yaşanan Kur’an yakma eylemini, 28 Şubat sonrası Türkiye’den İsveç’e göçen ve eğitimini orada tamamlayan Doç. Dr. Zeynep Hafsa Orhan kendi yaşadıklarından da yola çıkarak değerlendirdi.
28 Şubat süreci sonrasında Türkiye’de okuma hakkı elinden alınan Doç. Dr. Zeynep Hafsa Orhan yaklaşık 6 buçuk sene süresince İsveç’te yaşamış ve burada eğitim görmüş. Yaşadığı bölgede hiç Türk olmadığından İsveç’in yerel dili İsveççe öğrenerek iletişim sağlamış. 2006-2012 yılları arası İsveç’in Linköping kentinde yaşayan ve doktorasını tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönen Doç. Dr. Orhan, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde İslam İktisadı ve Finans üzerine çalışıyor. Doç. Dr. Orhan, geçtiğimiz günlerde Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği “İsveç’teki Kur’an Yakma Eylemi Bağlamında Kutsal Değerler ve Özgürlük” başlıklı panelde konuşmacı olarak yer aldı. 6 yıllık deneyimi ve bölgesel dile hakimiyeti ile olayları ülkenin yerel medyalarından takip etme imkânı bulan Doç. Dr. Orhan, İsveç’te yaşanan ırkçılık ve İslamofobiye dair izlenimlerini anlattı.
Doç. Dr. Orhan, “Eylem İsveç’te gerçekleşse de olayın faili Rasmus Paludan’dan aslında bir İsveçli değil” diyor. Paludan, Danimarkalı aşırı sağcı ve ırkçı Sıkı Yön Partisi “Stram Kurs” lideri olarak tanınıyor. Babası İsveçli olsa da annesi Danimarkalı. Kendisi de Danimarka doğumlu ve orada yaşıyor. Ancak bir süre önce babasından dolayı İsveç vatandaşlığı hakkı almış ve iki ülke arasında rahatlıkla geçiş yapabiliyor. Geçmiş yıllarda yine bu tarz eylemlerle adını medyada duyuran Paludan’a ülke vatandaşlığı vermek için İsveç hükümetinin de pek gönüllü olmadığını söyleyen Doç. Dr. Orhan, olaylar sonrasında yerel medyada bu vatandaşlığa itiraz eden yayınlar yapıldığını anlatıyor. İsveç basını olayın bir İslamofobi eylemi olmasından çok “Rasmus Paludan’ı ülkeye kim çağırdı? Eylemi gerçekleştirmesi için kim finanse etti?” gibi sorular ile ilgilenmişler. Özellikle ırkçı söylemlerin arttığı bir dönemde böyle bir eylem ve arkasındaki bağlantılar İsveçlilerin de kafasını karıştırıyor.
Paludan’ı eylem için tutan ve teşvik edenin ülkenin ırkçı partisi İsveç Demokratları Partisi olduğu da iddialar arasında yer alıyor. Kanıt olarak ise olay öncesi Paludan’ın bir partili ile gerçekleştirdiği WhatsApp yazışmaları öne sürülüyor. İsveç haber sitelerinde yayınlanan yazışma dokümanlarına göre iki taraf arasında bir de para alışverişi söz konusu. SD tarafından Paludan’dan ülkeye gelmesi ve bir eylem gerçekleştirilmesi istenmiş. Ancak eylem planında Kur’an-ı Kerim değil, Türk bayrağının yakılması varmış. Paludan bu öneri yerine partiliden kendisine bir Kur’an-ı Kerim getirmesini istemiş. Yazışmalardan anlaşılacağı üzere Kur’an-ı Kerim yakmak tamamıyla Paludan’ın fikri.
Rasmus Paludan şov haline dönüştürdüğü bu eylemden İsveç halkının da memnun olduğu söylenemez. Yerel medya olayın üzerinde çok durmasa da sosyal medya ve canlı yayınlar olayın beklenenden geniş bir alanda duyulmasını sağlamış. Şu an İsveç medyasında olay durulmuş olsa da Türkiye’nin onayını bekleyen İsveçliler, NATO üyeliği başvurularının nasıl sonuçlanacağı hakkında endişeliler.
İsveç, nüfusu 10 milyon olan bir ülke. Alanı geniş olsa da yaşamsal alanı dar ve ülke hatırı sayılır bir Müslüman nüfusa sahip. Ülke, din ve vicdan hürriyeti yasası gereği 1930 yılından beri nüfus sayımlarında din ibaresine yer vermiyor. Ancak 2017 yapılan araştırma verilerine göre Müslümanlar nüfusun yüzde 10’unu oluşturuyor. Bu oran, Avrupa’daki ciddi Müslüman nüfuslarından biri. Avrupalıları korkutan ise ülkenin istatistiki verilerine bakıldığında 2050 yılında ülke nüfusunda Müslümanların çoğunlukta olacağının öngörülmesi.
İsveç’te Müslüman nüfusunun giderek artmasının sebebi aslında geçmişte hükümetin ırkçı bir politika gütmemesi. İsveç Avrupa’nın göçmenlere karşı en açık ülkelerden biri. 1960’larda Müslüman topluluklardan önce Tatarlar’ı kabul ediyor. Ardından 70 ve 80’li yıllarda Yugoslavya ve Türkiye’den işçi göçleri alıyor. 1990’lı yıllara gelindiğinde ise bu kez İran ve Irak’tan politik göçler yaşanıyor. Son olarak da Somali, Suriye gibi ülkelerde yaşanan iç savaşlardan dolayı ülkeye göç oluyor. Tüm bu göçler ile ülkenin Müslüman nüfusu artış gösterse de bu artış aynı zamanda ülkenin çok parçalı bir yapıya bürünmesine neden olmuş. İsveç, Avrupa’da Müslüman nüfusun en heterojen olduğu ülke olarak öne çıkıyor. Doç. Dr. Orhan, bu durumun ülkede yaşayan Müslüman göçmenlerin ortak hareket etmesini engellediğini söylüyor ve ekliyor: “Her milletin, mezhebin mescidi ayrı. Cuma ve bayram namazlarında dahi kendi mezhebinize göre katılacağınız farklı cemaatler var. Örneğin Boşnak camisine gittiyseniz vaaz önce Boşnakça ardından İsveçce olarak veriliyor. Bu koşullarda ülkede Müslümanların birbirine kenetlenmesi ise söz konusu değil.”
Son yıllarda İsveç’te “göçmenlik” siyasi partiler arasında çok ciddi bir seçim unsuru olarak kullanılıyor. “Göçmenler geldi, biz işsiz kaldık”, “Göçmenler geldi, refah seviyemiz düştü” bi argümanlarla birçok politikacı ırkçılık üzerinde oy toplamaya çalışıyor. Bu argümanın başarılı olduğu da söylenebilir çünkü Kasım 2022’de yapılan seçim anketlerine göre ülkenin ırkçı partisi İsveç Demokratları Partisi, yüzde 18 oy ile ikinci sıraya yükselmek üzere. Artan ırkçı söylemler aynı zamanda ülkenin gettolaşmasına da neden oluyor. Ülkenin bazı bölgeleri, halk tarafından “Müslüman ve göçmen yerleşim yeri” olarak biliniyor. Bu bölgeler İsveçliler tarafından tercih edilmiyor. Bu durum da bu bölgedeki kiraların düşmesine, evlerin bakımsız, okulların ise kalitesiz eğitim vermesine neden oluyor.