Danis Tanovic, Bosna'nın dünyaca ünlü yönetmenlerinden biri. Türkiyeli sinemaseverler onu Tarafsız Bölge isimli filmiyle tanıyor. Bosna Savaşı'nı anlattığı film 2001'de Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar ödülünü kazanmış, daha sonra da muhtelif festivallerden 40'ı aşkın ödülle dönmüştü. Üçüncü uzun metrajlı filmi Saraybosna'da Ölüm, bu hafta Türkiye'de vizyona girdi. TRT'nin davetlisi olarak gittiğimiz 22. Saraybosna Film Festivali'nde görüştüğümüz Tanovic ile filmleri, Boşnak sineması ve Türkiye'ye dair gözlemlerini konuştuk.
Bizim kültürümüz çok karışık bir yapıya sahip. Kendi ailemden örnek vereyim. Babam Sosyalist, Allah'a inancı olmayan biri. Annem ise dindar. Allah'a inancı tam ve ibadetlerini düzenli olarak yapıyor. Bu durumda benim kimliğim nedir? Her ikisinden özellikler taşıyorum. Ne tam sosyalistim, ne de dindar. Onlar 40 yıldır birlikteler ve hala birbirlerini çok seviyor, birbirlerine derin bir saygı duyuyorlar. Bosna da öyle. Onun kimliği zaten kayıp. Farklılıklara saygı gösterme var. Kurban kestiğinde inançlı biri olduğunu göstermek için kapı komşuna götürürsün önce. Benim Bosna'm bu. Benim kimliğim bu. Türkler 500 yıl önce buraya gelmiş ve İslam'ı getirmiş. O zaman Müslümanlık yokmuş ama şimdi var. Aradan geçen süre içerisinde onlarca kuşak geçti kimi Müslüman, kimi Yahudi, kimi Hristiyan. Hepsi burada, bir arada yaşadı. Kim olduğumu şimdi kim bilebilir? Ben kimliklere inanmıyorum, insanlığa inanıyorum! Yaşadığımız yüzyılda artık insanlığı baz almamız gerekiyor.
Kesinlikle. TV'de Suriyeli Ümran'ı gördüm, savaşta yaralanan küçük çocuk. Onun Sünni, Şii ya da bir başka mezhepten, dinden olmasının bir önemi yok. O daha küçük bir çocuk ve böyle büyük bir stresin içinde kalmış. Söylemek istediğim işte bu. Bizim artık görmemiz, durmamız gereken yer bu. İnsanların yaşadığı sıkıntıları görmeli ve bunu çözmeye çalışmalıyız.
Evet, savaşın izleri her yerde. O binaları tamir edebilirsiniz ama kalplerdeki izler, yaralar tamir edilemiyor. Kardeşlerini, ailesini kaybeden insanların acıları tamir edilemez. Evlerini, şehirlerini, ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanların yaşadıkları acılar, bunlar nasıl tamir edilebilir? İşte bu yüzden Bosna'da insanlık her şeyden daha önemli.
Bernard-Henri Lévy'nin Hotel Europe adlı oyunundan uyarladık. İşin başında bir karar veriyorsunuz ve bu kararın işe yarayıp yaramayacağını hiçbir zaman bilemiyorsunuz. Yönetmenler mükemmel film yapmayı bilselerdi yalnızca mükemmel film yaparlardı. Deniyorsunuz, en iyisini yapmaya çalışıyorsunuz, görüntü yönetmeninden set fotoğrafçısına kadar, tüm ekip, her şeyin en iyisini yapmak için uğraşıyorsunuz. Elbette en önemlisi senaryo. Ne anlatacağınızı iyi biliyorsanız, o zaman iyi bir iş çıkarma şansı yakalıyorsunuz. Umarım bunu başarabilmişimdir.
İstanbul her şeyden önce çok güzel bir şehir. Tarih boyunca bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış ve yapmaya devam ediyor. Farklı katmanlarda, çok gizemler barındırıyor. Tıpkı Saraybosna gibi. Tabii ki Saraybosna daha küçük bir örneği. Bu gizemli tarafı beni çok etkiliyor.
Türk sinemasından Nuri Bilge Ceylan'ı tanıyorum. Uzak filmi Cannes'da yarışırken ben jürideydim ve ilk puanı ben verdim ona. Çünkü Uzak benim favori filmimdi. O filmi seviyorum. Yine Türk sinemasından Semih Kaplanoğlu'nu beğeniyorum. Sinemanız genelde eğlence üzerine kurulu bir çizgi takip ediyor. Türkleri eğlendiriyor ama başka kimseler bu filmlerle eğlenmiyor. Türk sineması artık daha geniş kitleleri eğlendirecek filmler yapmalı.
Sanat insanları bir araya getirir. Filmler çekildikleri, konu edindikleri ülkeler hakkında seyirciye bilgi de aktarır. Örneğin siz benim filmlerimle ülkeme dair bilgiler ediniyorsunuz. Ülkelerin, kültürlerin birbirlerini tanımaları açısından bu tür gelişmeleri çok önemli buluyorum.
Elbette. Tatildeydim ve buna rağmen neredeyse her gün o haberleri, kanlı görüntüleri seyretmek zorunda kaldım.
İki şey söyleyebilirim. Birincisi, askeri darbeler kötüdür ve kabul edilemez. İkincisi Türkiye ve diğer tüm coğrafyalarda entelektüel birikime, farklılıklara ve farklılıklara tahammüle ihtiyaç var. Artık askeri darbelerden kurtulmak gerekiyor, bunun yanında bizden farklı düşünenlere de tahammül göstermek zorundayız. Sadece Türkiye için söylemiyorum, İslam coğrafyasının tamamı için geçerli bir şey bu. Batı bu yüzden bizden daha ileri bir noktada. Farklı düşünen, Batı'da rahatça yaşayabiliyor. İnsanlar özgürce düşünebilmeli, tartışabilmeli. O yaşananlar ve seyrettiğim görüntüler Türkiye'ye yakışmadı. Türkiye çok güçlü ve önemli bir ülke. Demokrasiyi de sindirmek zorunda. Türkiye'de olan bitenler karşısında üzgünüm.
Danis Tanovic'in yönettiği ve başrollerini Jacques Weber, Snezana Vidovic, Izudin Bajrovic ve Vedrana Seksan'ın paylaştığı "Saraybosna'da Ölüm" bu hafta vizyona girdi. Film, Saraybosna'nın en büyük otelinde yaşanan üç önemli olayı son derece başarılı bir dille beyazperdeye taşıyor.
Yönetmen, kamerasını Saraybosna'nın en önemli oteli Hotel Europe'da yaşanan hareketli bir güne çeviriyor. Çatısında Bosna tarihine dair hararetli tartışmaların yaşandığı otelin o gün çok sayıda önemli uluslararası misafirleri vardır. Aynı otelin çalışanları uzun süredir erteledikleri grevi o gün yapmaya karar vermişlerdir ama yaşanan gelişmeler herkesi derinden etkileyen bir sona doğru götürür.
Saraybosna'da Ölüm hikâye, anlatım ve teknik özellikleriyle son derece başarılı bir yapım. Danis Tanovic, Bosna'nın kadim sorunlarını derli toplu bir biçimde tartışırken, birbirine paralel akan üç hikâyeyi ustalıklı bir kurguyla anlatıyor. Film, hareketli kamerası, başarılı oyunculukları ve gerçekçi anlatımıyla özgün bir atmosfer yakalıyor ve Saraybosna Suikasti'nden Bosna Savaşı'na, Batı'nın Bosna meselesine bakışından şehrin sosyo-ekonomik sorunlarına kadar, bir çok önemli konuya değiniyor. Otelde yaşanan kişisel hikayeleri de yakın planda incelemeyi ihmal etmeyen filmin Bernard-Henri Lévy'nin Hotel Europe adlı oyunundan uyarlandığını da hatırlatalım.