Suriye insani krizi, savaş suçlarının, göçün, yerinden yurdundan edilmiş insanların hikayerinin birbirine karıştığı bir yün yumağı gibi. Ucunun nerede olduğunu çözmek mümkün değil. Görülebilen tek şey etrafın karanlık olduğu. Halep tahliyesi dahil olmak üzere bölgenin sıkıntılarının zirveye ulaştığı her anda yanlarında olmaya çalıştık. İnsan acısına kayıtsız kalmayan kadirşinas milletimizi temsilen, onlar adına üstlendiğimiz ve ay yıldızımızla dertlere derman olmaya çalıştığımız bir yolculuk bizimkisi. İki yıl once yeni bir yıla girerken Hama kırsalından yaşanan yoğun göçün şaşkınlığıyla o soğuk havada çadırlarımızı kurmuştuk İdlib kırsalına. Kızılay gönüllüleri ve çalışanları seferber olarak dertlere derman olmaya çalıştı. Yine yeni bir yıla girerken ne yazık ki ıstırapların her geçen gün iyice arttığı İdlib’deydik. Gördüğümüz fotoğraflardan bir kısmını dünya ile paylaştık. Her an kalıcı bir kare olarak zihnimizde yer etti. Sayısını hatırlayamadığımız kadar çok gittiğimiz İdlib kırsalına her vardığımda acının yanında umudu da görmek teselli veriyor.
Tren raylarının üzerine kurulmuş çadırlara yerleşen mülteci aileler… Beklenen tren gelmeyecek, en azından bir süre daha… Evlerinden uzak olsalar da hala ülkelerinin içindeler. Bu bir teselli sayılabilir mi?
Mülteci kampında bir su kulesi inşa edildi ve artık hayat daha kolay. Bununla avunabilir miyiz? Kampın etrafı daha güvenli ve varil bombalarının sesleri işitilmiyor. Belki bu da iyi tarafından görmemiz gereken bir durum. Ya da çadırların arasında sabahçı ve öğlenci olarak derse devam eden bir okul... Daha iyi bir gelecek için umudu korumamıza bir sebep olabilir.
Türkiye sınırından içeri doğru devam ettikçe zeytinliklerin altına yerleşmeye çalışan mültecileri görüyoruz. Hava yağışlı ve her yer çamur. Ayağına bot giydirdiğimiz yavrucağın kendini daha güvende hissetmesine vesile olmak, zorluklar arasında bir tebessüm.