Bugün artık Füruzan ile “Parasız Yatılı” birlikte anılan, birbirini kuşatan yazar -kitap bütünleşmesi yaşamakta. Çok az böyle eser vardır yazarı ile bütünleşen. Hatta Türk öykücülüğü için bir köşe taşı kabul edebileceğimiz bu kitap, “parasız yatılı” ifadesine dahi farklı bir anlam yüklemeyi başarmıştır düşüncesindeyim.
Füruzan, üniversite yıllarımda “Gül Mevsimidir” kitabıyla sevdiğim yazarlar listesine eklendi. Ona Sait Faik Hikaye Armağanı’nı kazandıran “Parasız Yatılı” kitabı ile tanışmam daha sonradır. Edebiyatta bir kadın duyarlılığının var olabileceğini bana 19-20 yaşımda gösteren “Gül Mevsimidir”, kırklandıktan sonra bile yeniden okunmayı hak eden modern bir klasiktir. Ancak kırklı yaşlarımda yeniden okuduğumda; aşk duygusunu derinden hissettiren bu eserde, aynı zamanda Osmanlıdan Cumhuriyet’e geçiş dönemine ait elit bir sınıfın –belki de burjuva demeliyiz- eleştirisinin yapıldığını fark ettim. Kim bilir, belki de aşk, bülbüle gülün dikenine katlanma cesaretini verirken, maşuku çevresine karşı bencilleştirebilen bir duygudur. Hatta o denli bencilleştiren ki, İzmir’in kurtuluşu ile her tarafa sirayet eden o sevinçli hallere dahi yabancılaşan Mesaadet Hanım, gençlik aşkına kavuşamadığından ötürü, 80 yaşından sonra bile hala dinmeyen kalp ağrısı ile kendine acımaktan gizli bir haz alır.
Yıllar içinde öyküden romana, senaryodan gezi yazısına, hatta şiire kadar çok farklı türde eserleriyle edebiyat dünyasında kendinden söz ettiren bu velud yazarın kitaplarını dikkatli okuyanlar anlayacaktır ki, Füruzan bizzat hayatın kendisinden beslenmiş ve tecrübe ettiği bir hayatı çok iyi gözlemleyerek kurmacanın içine serpiştirmeyi başarmıştır. Onun, eserlerini ortaya koyduğu en verimli yıllarının 1970’li yıllar olduğu okurlarının da gözünden kaçmayacaktır. Peş peşe yayımlanan “Parasız Yatılı”, “Kuşatma”, “Benim Sinemalarım” ve “47’liler” romanı hep 1970’li yılların kazançlarıdır yazarın kendisi ve okurları adına. Uzun süre yüreği acıdan kabarmış ve ondan sonra da yükünü boşaltmaya çalışan birinin enerjisi demeliyiz belki de Füruzan’ın 1970’li yıllardaki bu performansı için. Yeni bir soluk, renk, insana yeni bir bakış getirişiyle1970’li yıllar için Türk edebiyatının Füruzanlı yılları diyebiliriz sanırım.
ABASIYANIK ÖDÜLÜ ALAN İLK KADIN
Daha ilk kitabı ile Sait Faik Hikaye Armağanı gibi çok prestijli bir ödülü almak, hele hele bu ödülü alan ilk kadın yazar olmak, Füruzan’a ağır bir sorumluluk yüklemiştir elbette. Hatta bu ödül için “kazanmadı, kazandırıldı” diyenler dahi çıkacaktır ardından. Yanı sıra edebiyatın kapılarını da açacaktır bu ödül Füruzan’a. O kapıdan kimsenin soy ismini kullanmadan (eşi Turhan Selçuk’tur oysa), kimseye sırtını dayamadan, sadece kaleminin gücüyle girebilmeyi başarması da takdire şayandır.
Kim ne derse desin, 52 yıl sonra dahi “Parasız Yatılı” kitabının hala okunuyor olması, o ödülü hak ettiğinin de göstergesi değil midir zaten? Üstelik kitaba ismini veren öyküdeki “Parasız yatılı imtihanlarının çocukları hep erken gelir, hiç gecikmezler.” ifadesi, Türk edebiyatında iz bırakan cümlelerden biri olarak belleklerde tazeliğini koruyor hala. Bugün artık Füruzan ile “Parasız Yatılı” birlikte anılan, birbirini kuşatan yazar-kitap bütünleşmesi yaşamakta. Çok az böyle eser vardır yazarı ile bütünleşen. Hatta Türk öykücülüğü için bir köşe taşı kabul edebileceğimiz bu kitap, “parasız yatılı” ifadesine dahi farklı bir anlam yüklemeyi başarmıştır düşüncesindeyim.
ONURLU BİR DURUŞ
Füruzan’ın öykülerinin geneline baktığımızda, özellikle yoksul çocukları ve kadınları anlatırken, yoksulluğun onca acıya rağmen insanların onurlu duruşunu güçlendirdiği fikrinin altını çizdiğini de söyleyebiliriz. Kötü yola düşmüş genç kızlar da önemli temalardan biridir onun öykülerinde, “Benim Sinemalarım”da olduğu gibi. Toplumun iki yüzlü ahlak anlayışının eleştirildiği bu öykülerde, bu çarpıklığa karşı herkesin herkesten sorumlu olduğunu hissettirir bize aynı zamanda. Yine besleme kızlar da epey yer tutar onun öykülerinde, “Haraç” hikâyesinin Servet’i, “47’liler” romanının Kiraz’ı gibi. Beslemeliğin bugün bile üstü kapatılan, görmezden gelinen yapısındaki o insan sömürüsü müydü acaba yazarı rahatsız eden ve bunu eserlerine kadar taşıyan?
Füruzan’a 1975 yılı TDK Roman Ödülü’nü kazandıran “47’liler” için her ne kadar 12 Mart romanı dense de aslında topluma içerden ve dışarıdan bakarak iki öğretmen modeli üzerinden sahtelik ve ikiyüzlülüklerin altını çizmeye çalıştığını söyleyebiliriz bu romanda: Bencilliğini idealist öğretmenlik olarak gösteren Nüveyye Öğretmen ile öğrencisini önce insan olarak gören İclal Öğretmen’i romanda önce bir çocuk olarak, yıllar sonra bir yetişkin olarak karşılaştırır romandaki anlatıcı Emine.
GÖÇMENLİĞE DOKUNUR
Göçmenlik de Füruzan’ın kitaplarında işlediği, duyarlı olduğu konulardan biri. Gerek Balkan göçleri gerek 1970’li yıllardaki Almanya’ya işçi göçleri, kitaplarında yer alıyor. Hatta yazarın ikinci romanı “Berlin’in Nar Çiçeği”, bir bebeğe duyulan sevginin önyargıları yıkabilecek gücünü, Almanya’daki işçi bir aile üzerinden anlatır. Bu romanda ve “47’liler”de, hatta öykülerinde Füruzan, asıl davanın insan kalmak olduğunu, bunun için kendimize tanıdığımız hakların, başkalarına da tanınması gerektiği fikrini savunur.
Bunca naifliği eserlerine taşıyan Füruzan ile 2018 yılında tanışma şansına da nail oldum. İlk kitabı “Parasız Yatılı”nın yayımlanışının 50. yılı hasebiyle 2021 yılında bir söyleşi de gerçekleştirdik kendisiyle, yayın yönetmenliğini yürüttüğüm İstanbul Akademi dergisi için. Daha sonra bu röportajı genişleterek bir “Füruzan Dosyası”na dönüştürdük. Bu vesileyle telefon görüşmelerimiz oldu zaman zaman. Bu görüşmeler esnasında şunu anladım ki, Füruzan, şair Nedim’e ait o çok ünlü “Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana” mısrasının surete bürünmüş hali gibiydi aynı zamanda. Yine Nedim, o gazelinin son beytinde der ya hani; “Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedîm/Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana” diye; meğer hala bu kadim şehirde o hayali yaşayan ve yaşatan nezaket erbabı güzeller varmış, tek tük de olsa. İşte biz sadece kitapları hep çok okunan, çok sevilen değerli bir yazarı yitirmedik sevgili okur, aslında o sayıları tükenmek üzere olan nezaket erbabı kişilerden birini de yitirdik.