İşgalci İsrail kuvvetlerinin Gazze’ye yönelik 7 Ekim’de başlattığı saldırılardan bugüne tam 64 gün geçti. 64 gün dile kolay. İşgalci kuvvetler bu 64 günde bebek, çocuk, genç, yaşlı, kadın binlerce masum insanı öldürdü. Filistin halkı ise işgal kuvvetlerin uyguladığı bu soykırıma şehitleriyle, hastalarıyla yaşlılarıyla, kadınlarıyla, çocuklarıyla ve gençleriyle direndi ve direnmeye devam ediyor, asla pes etmiyor. Filistin halkının gösterdiği bu direniş ise tüm dünyada yankı uyandırdı. İsrail, Filistin bayrağını yasakladı, hatta kendi ülkelerinde kefiyeyi bile yasakladı ama onlar bayraklarının renklerini kırmızı kandır, yeşil candır, siyah zulümdür, beyaz nurdur deyip yeşili, kırmızıyı, siyahı, beyazı kendinde toplayan karpuz dilimini sembol yaptılar. Tüm dünyada meydanlarda hep bir ağızdan “Vive Vive La Palestine” şarkısı dillerden düşmedi. Caddelerde, meydanlarda dabke dans olup oynandı. Sosyal medyada milyonlar, binlerce takipçisi olan sanatçılar çizimleriyle Filistin halkının hikayesini ve dramını çizdi. Bu isimler arasından ulusal ve uluslararası pek çok ismin eserlerini gördük. Yeni Şafak Pazar olarak; çizgizar Hasan Aycın, karikatürist Mikail Çiftçi, ebru sanatçısı Gülsemin Velidedeoğlu, minyatür sanatçısı Ayşe Raziye Özalp, çocuk çizeri Esra Abdulazizoğlu, ressam Muammer Erkul, Ürdünlü sanatçı Tala Abunuwar, Suriyeli sanatçı Nadine Ghannoum ve Mısırlı çocuk kitabı illüstratörü Bassent Dawoud ile konuştuk. Kimi çizgileriyle Filistin’in hüznünü anlattı, kimi Gazze’ye baharın geleceğini müjdeledi, kiminin de ebru teknesinde boyaları Filistin bayrağı oldu. Onlar, sanatın sadece estetik bir mesele değil hayatın her köşesinde var olduğunu göstermeye çalıştı. Filistin halkının yaşadığı zorluklara ve her şeye rağmen diri tuttukları umutlarına dikkat çektiler. Tanık oldukları bu soykırımı belgelemede büyük bir rol oynadılar. Buyurun sözü sanatçılara bırakalım.
Yeni Şafak Gazetesi sayfalarında çizgileriyle Filistin direnişine destek veren ve bugüne kadar mazlumların sesi olan çizgi ustası Hasan Aycın, “Filistin işgal altında bir ülkedir ve bu özelliğiyle dünyada tektir. Filistin’lilerin evleri, şehirleri, hayatları çalınmıştır. İsrail işgalcidir, talancıdır; onu arkalayan, sahip çıkan, destekleyenler de ortaklarıdır” ifadelerini kullanıyor. Aycın, “Yeryüzü ahalisi bu zulmün tanıklarıdır. Yok algı, yok kanaat, yok bilmem ne değil, zulüm zulümdür. Asırlık bir zulüm söz konusu. Son iki aydır zulmün kaçıncı perdesine tanık olduğumuzu bilmiyoruz” diyor. Yaşananların kendisini derinden etkilediğini belirten Aycın, “Bütün insanları etkilediğini de görüyorum; algılarımız, kabullerimiz, yargılarımız değişiyor. Ezberlerimiz bozuluyor. Umutlarımız artıyor.
Doğal olarak etki tepkiyi doğurur. Temelde zulmü zalim üzerinden değil, mazlum üzerinden anlatmayı tercih ettiğim halde bu ilkemi en çok Filistin’de yaşanan zulüm karşısında çiğnedim diyebilirim; yani zaman zaman zalim tip üstünden de anlattım” şeklinde konuşuyor. Çizimleriyle Filistin hüznünü, Filistin destanını ve daha çok umudu anlatmak istediğini dile getiren Aycın, “Özelde Filistin acısını ilk çizen ve hatta başka şey çizmeyen merhum Naci el-Ali oldu. Bu konuda el-Ali’den sonra en çok çizen benim diyebilirim. Kırk beş yıldır çiziyorum; çizdiklerim ortada. Merhum el-Ali içten baktı, içten çizdi. Ben dıştan bakıp çizdim ve çizmeye çalışıyorum” diyor.
Minyatür sanatçısı Ayşe Raziye Özalp, “Sanatla ilgilenmiyor olsaydım da Filistin’de olanlar beni yine etkilerdi. Çünkü bu insani duygular taşıyan her insanın hissetmesi gereken bir duygu. Dün Ukrayna bugün Filistin yarın kim bilir neresi?” diyor. Özalp din, dil, ırk ve cinsiyet fark etmeksizin haksızlığa uğrayan ve zulme uğrayan her kim varsa yanında olmak zorunda olduğumuzu vurguluyor. Özalp, bir sanatçı olarak Filistin’de yaşanan tüm bu olayların kendisini derinden etkilediğini ve yaraladığını dile getiriyor. Ayrıca bazı devletlerin ve insanların Filistin’de yaşananlara karşı tutumlarının kendisini şaşkınlığa uğrattığını ifade eden Özalp, “Tüm bu yaşananlara karşı tepkisiz kalmak tabii ki mümkün değil. Hayatımın her anına Filistin’de yaşanan olaylar damgasını vuruyor. Sanatıma da yansıyor” diyor ve sözlerini şu şekil sürdürüyor: “Son zamanlarda paletimde hep aynı renkler var; Kırmızı, siyah ve yeşil. Çizimlerimde karınca kararınca Filistin’de yaşanan acıları yansıtmaya ve onlara destek olmaya çalışıyorum. Toplumda farkındalık yaratmak için biz sanatçılara çok iş düşüyor. Bir sanatçının savaş, terör, soykırım ve masum çocukların ölümleri karşısında suskun kalması düşünülemez.”
“Filistin’de yaşananlar insan olan herkesi etkilemeli” diyen karikatürist Mikail Çiftçi, “Filistin’de siyonist işgal rejiminin yaptığı katliamlardan ve soykırımdan etkilenmeyen öncelikle insanlığını daha sonra vicdanını sorgulaması gerekiyor. Bu soykırım ve vahşet tüm kesimler için bir imtihan süreci olmuştur. Konumunuz, işiniz, yetkiniz ne olursa olsun herkesin bir şeyler yapması gerekir. Çünkü Filistin veya Gazze meselesi dini sorumluluğun ötesinde insani ve vicdani bir sorumluluktur. İşte bu noktada önce insan, sonra sanatçı olarak sorumluluk yüklememiz gerekiyor” ifadelerini kullanıyor. Çiftçi, “Filistin on yıllardır siyonist işgal rejiminin zulüm, vahşet ve katliamlarına maruz kalıyor. Bir bilinç düzeyine ulaştığımızdan beridir bu vahşetin karşısında durduk. Belki fiziki anlamda orada bulunamadık ama bunu günlük hayatımızda hep gündem edindik. İnsanlığı harekete geçirmek için yazdık, çizdik. Allah’a şükürler olsun ki elimiz kalem tuttuğundan beridir bu zulümleri çizmeye çalışıyoruz. Bir sorumluluk bilinciyle hareketle elimizden ne geliyorsa bunu da sakındırmadan, çekinmeden çizmek gerekiyordu. Aslında bizler bu zulümlerin belki bir engelleyicisi olamadık ama bir ayna görevi görerek bir yansıtıcısı olmaya çalıştık” ifadelerini kullanıyor.
Bugüne kadar Filistin hakkında yaklaşık 260 civarı karikatür çizdiğini belirten Çiftçi, “Bunun en büyük sebeplerinden biri de Filistin’in on yıllardır maruz kaldığı sistematik zulümlerdir. Aynı zamanda Müslümanlar için Kudüs ve çevresinin mübarek kılınması ve Mescid-i Aksanın sorumluluğunun ümmetin omuzlarında olmasındandır” şeklinde açıklıyor. Çiftçi, “Çizimlerimde; Filistin’de yaşanan zulmü dünyaya duyurmayı ve insanlığı harekete geçirmeyi, dünyanın ve insanlığın bu zulümler karşısındaki sessizliğini, harekete geçmesi gereken uluslararası kuruluşların pasifliğini ve zulmedenlerin yanında yer almasını, batının iki yüzlülüğünü ve çifte standardını, Müslümanların birlik olması gerektiğini, Dünya İnsan Hakları’nın ve çocuk haklarının neden Filistin için geçerli olmadığını, Siyonist işgal rejiminin bebek, çocuk, yaşlı sivil demeden herkesi katlettiğini, aynı zamanda bu zulümler karşısında Filistin’in haklı direnişini çizimlerimle anlatmak istedim” diyor. Çiftçi bu konuda farkındalık oluşturmak için bir sanatçıların sorumluğunun ve görevinin büyük olduğunu söylüyor. En büyük sorumluluğun ise sanatçının temsil ettiği kitle olduğunu ifade ediyor ve ekliyor: “Bu nedenledir ki sanatçı tüm sorumluluğu yüklenip topluma ön ayak olabilecek faaliyetlerde bulunmalı ve kendi eserleriyle bir bilinç oluşturmalıdır. Temsil ettiği kitleyi bir olumsuzluk veya zulüm karşında durmaya çağırmalıdır ve kendisi de bu olumsuzluğun karşısında durup taraf olmalıdır.”
Çocuk çizeri Esra Abdulazizoğlu, “Gazze’de yaşananlardan vicdanlı her insan gibi sarsılıyorum” diyor. Filistin halkının direnişinin kendisini harekete geçirdiğini söyleyen Abdulazizoğlu, “Çizimlerim, bir yangın karşısında imdat diye bağırmak gibi bir eylem. Dünyanın gözü önünde bir soykırım yapılıyor, ‘Buraya bakın!’ diye haykırmanın bir şekli çizmek benim için. Bir çığlık gibi” şeklinde açıklıyor. Abdulazizoğlu sözlerini şu şekil sürdürüyor: “Özellikle İngilizce içerikler ürettim çünkü hedefim dünyada bunun bir nebze de olsa duyulmasına araç olmaktı. Tahminimin çok ötesinde ses getirdi. Filistin meselesi yıllardır Türkiye’nin kalbinde kanayan bir yara idi ama dünyada öyle değildi tam olarak, farklı lanse ediliyordu. Gerçekten küresel bir uyanış gerçekleşti. Sosyal medyada uygulanan tüm kısıtlamalara rağmen oldu bu. Akla karayı gördü insanlar tabiri caizse. Biz de vesile olabildiysek ne mutlu.”
Abdulazizoğlu, sosyal medyadaki videoları izleyip çizimle ifade ettiğini söylüyor ve şu sözlerle dile getiriyor: “Bunu yapmaktaki amacım elbette dikkat çekmekti çünkü belki o videoyu izlemeyen bir insan bu çizime rastlar ve bunu öyle öğrenebilirdi. Ellerine kaybettiği çocuklarının kanı bulaşan ve yıkamak istemeyen anneyi gördüm mesela ismini bilmiyorum ama ona Selma dedim ve kısaca durumu anlatıp resmini çizdim. Gerçekten ilk kez öğrenen insanlar oldu. Tahayyülü bile tüyler ürperten hadiseleri o insanlar yaşıyor. Bir baba ve bedeni bütün olmayan vefat etmiş evladı, dört çocuğu enkazın altında kalan adamın çaresizliğini ve acısını göstermek istedim. Düşman olarak gördükleri bir bebeğin sesi de olmak istedim. Dünyanın hiçbir yerinde bebekler terörist değildir. En son. California’da yaşayan bir vatandaş attı fotoğrafını. Düşündüm, benim California’ya gidip bu zulmü haykırma olasılığım yok belki ama burada yaptığım bir eylem orada bile mazlumu savunan bir ses olabiliyor. Bu çok büyük bir mutluluk, çok büyük bir şükür sebebi. Bunlar bana güç verdi ve aslında ne kadar önemli bir şey yaptığımı, yaptığımızı ve neler neler yapabileceğimizi hatırlattı. Biz elimizden geleni yapmalıyız.”
Bir sanatkar olarak Filistin’de, Gazze’de binlerce çocuğu katleden soykırımda acıyı iliklerine kadar hissettiğini belirten ebru sanatçısı Gülsemin Velidedeoğlu, “Oradaki vahşetin bitmesi için elimden geleni yapmak, eserlerimle acıya ses olmak istiyorum” diyor. Velidedeoğlu, “Bir sanatkarın eseri içindekilerin dışa yansımasıdır. Kalbim acıyor, içim kanıyor. Yersiz, yurtsuz, ailesiz kalan kardeşlerime acılarını hissettiğimi eserlerimle göstermek istiyorum” ifadelerini kullanıyor ve sözlerini şu şekil sürdürüyor: “Gazze’ye baharın geleceğini müjdeleyerek, ümit olmak istiyorum. Sanatçıyım geleceğe bugün yaşanılanları unutturmamak için eser bırakmayı arzu ediyorum. Unutmasınlar, unutmasınlar ki bu zulüm tekrarlanmasın. Vicdanlar sese gelsin ve tek yürek bu vahşet dünyaya haykırılsın. Vicdanlı bir dünya oluşsun. Zulmün karşısında iyilik ayağa kalksın. Eserlerimde sadece görseli güzelden ziyade bir duruşa sahip, izleyicisine mesajlar veren eserler üretmeye gayret ediyorum. İnsanlığı Gazze için direnişe çağırmak ve Gazze’nin, Gazzeli annelerin, bebeklerin sesi olmak en büyük sorumluluğumuzdur.”
Yaptığı ebruları anlatan Velidedeoğlu, “Kırık bir lale, Kubbetüs Sahrayı sardı bir eserimde. Kudüs ümmete kırgınlığını lale ile haykırdı izleyicisine. Bu eserim müzayedede Gazze yararına iyi bir fiyatla satıldı. Ebru teknemde boyalarım Filistin bayrağı oldu ve kan damlayarak vahşetin sesi oldu. Lalelerim Filistin renklerine büründü boyunlarını büktü ve kan damladı. Her yer Filistin oldu ve tüm teknem yüreğim gibi Filistin renklerinde Filistin haritası ile doldu. Ayırt etmeksizin tüm canlıların katledilişini anlatmak için Filistin’in kuşları uçarken ebrumda bombalar düştü üzerlerine. Kan ve gözyaşı sardı semayı. Büyüklü küçüklü Filistin renkleri ile yaptığım çiçeklerim aileyi anlattı. Bir ailenin üzerine düşen bombayı anlattı. Filistin’de çiçekler açtırdı ebrularım ve ümit sardı içimi ve eserimi. Bir gün bir çift kuş uçtu Filistin’e muhabbetle selamladı kardeşlerimi”
Ressam Muammer Erkul 7 ekimden beri her gün bir tane karikatür çizmeye çalıştığını belirterek, yaşananların sadece Filistin’deki bir avuç Müslüman’ın değil, ümmet olarak hepimizin derdi olduğunu dile getiriyor. Farkındalık oluşturmak için karikatürler çizmeye başladığını ifade eden Erkul, “Yıllardır ‘Sanatçın yoksa sanatın yok, sanatın yoksa yarınların yok!’ diyorum. Mesela Peygamberimiz’in (sav) zamanında söz sanatı çok meşhur olduğu için insanlar şiirlerden, veciz sözlerden etkileniyorlardı. Efendimiz de şöyle diyordu: ‘Sizin sözleriniz, yazdıklarınız, sanatınız, atılan oklardan daha fazla tesir eder, yaralar düşmanı!’ Ben de Peygamberimiz’in (sav) bu sünnetini dikkate alarak çizmeye başladım” diyor ve ekliyor: “Bu çizdiklerim, ümmete hediyemdir. İsteyen dilediği şekilde kullansın. Önemli olan cephede yerini almak, tarafını safını belli etmek, öyle değil mi?”
İki yıl önce Polonyo’ya taşınan Suriyeli sanatçı Nadine Ghannoum, Suriye’de yaşadığı dönemde savaşın günlük yaşamını domine ettiğini ve insanlar üzerindeki etkisinin ise oldukça derin olduğunu anlatıyor. “Sanatım, sadece kendi duygularımı değil, aynı zamanda o zorlu zamanlarda tüm Suriyeli insanların kolektif duygularını ifade etmenin bir aracı haline gelmişti” diyen Ghannoum, Suriye’deki masum insanların yaşadıklarından etkilendiğini ve duygularını sanat aracılığıyla ifade etmekte teselli bulduğunu söylüyor. Ghannoum, “Çizimlerim, şimdi de Filistinlilerin yaşadığı acıyı ifade etmenin bir yolu. Birçok sanatçı gibi ben de sesi duyulmayanların savunucusu olmak ve farkındalık yaratmanın etkili bir aracı olarak görev alıyorum” ifadelerini kullanıyor. Ghannoum “Dünyanın gözden kaçan gerçeklerini ifade etme sorumluluğu hissediyorum” diyor ve ekliyor: “Filistin’de yaşananlarla ilgili izlediğim haberlerdeki görüntüleri hafızama kazıyorum. Daha sonra hafızama kazıdığım sahneleri, trajedeleri çizimlerle anlatarak, insanların dünyayla yüzleşmesini sağlamaya çalışıyorum. Her yaptığım illüstrasyon, masum hayatların özellikle kadın, çocuk ve yaşlıların evlerinin içinde güven içinde yaşarken yaşadıkları ölümlerinin derin etkisini anlatıyor.”
Ürdünlü sanatçı Tala Abunuwar, Gazze’de yaşananlardan sonra çocuklarına daha sıkı sarıldığını ve aldıkları her nefes için şükrettiğini anlatıyor. Abunuwar, “Bu sadece Gazze halkının bir sınavı değil, tüm insanlık için bir sınav. Yaşananlar hepimiz için ruhsal bir uyanış ve bir uyarı aslında” diyor. Instagram’da paylaştığı resimlerle Gazze halkının sesi olmaya çalışan Abunuwar, 7 Ekim’den sonra birkaç gün boyunca pek çok fikri olmasına rağmen resim yapacak gücünün ve enerjisinin olmadığını, çalışmak istemediğini anlatıyor. Abunuwar, “Ancak sonrasında hepimiz bildiğimiz ve en iyi yapabildiğimiz şeyleri yaparsak hep birlikte farkındalık oluşturabiliriz diye düşündüm ve bir sorumluluk duygusu hissettim. Bu nedenle, kafamda hem üzgün hem de umut dolu fikirlerle durmaksızın Filistin için çalışmaya başladım” diyor ve sözlerini şu şekilde sürdürüyor: “Yaptığım resimlerdeki amacım, hem vicdanımı rahatlatmak hem birlikte olduğumuzu göstermekk hem de Filistinli kardeşlerime onların acılarını hissettiğimizi, onları duyduğumuzu ve gördüğümüzü anlatmaktı.Yaptığım resimlerle gerçeği ve şu anda olanları, çirkinliği göstermeden ve yaymadan çizmeye çalıştım.”
Mısırlı çocuk kitabı illüstratörü Bassent Dawoud, Gazze’de yaşananların ve devam eden olayların insanlarda depresyona neden olduğunu belirterek, “Her sabah uyandığımda o günle nasıl yüzleşebileceğimi düşünüyorum” ifadelerini kullanıyor. Gazzelilerin iyi olup olmadığını düşünmenin kendisini sürekli endişelendirdiğini söyleyen Dawoud, “Mısır’daki coğrafi konumumuz ve onlara olan yakınlığımız nedeniyle onlara yardımcı olamadığım için kendimi çaresiz hissediyorum” diyor. Medyanın aldatıcı ve gerçekleri özellikle mevcut olaylarda çarpıttığını ifade eden Dawoud, “Bu durumda özgür Filistin halkı için her sanatçının ve bireyin konuşması ve yapabileceklerini yapması gerekir. Bu sanatın gerçek rolüdür. Çünkü görüntüler, sözcüklerden daha etkilidir ve insanların dini, dili, etnik kökenleri ne olursa olsun daha hızlı ulaşır. Bu nedenle, yaşananları sanat ve çizimler aracılığıyla yeniden yorumlamanın önemli olduğuna inanıyorum” diyor. Çizimlerinde Filistin nakışı, güvercinler ve zeytin yaprakları gibi unsurları ön plana çıkardığını dile getiren Dawoud, hiçbir zaman Filistin hakkında konuşmaktan vazgeçmeyeceğini ve çizimleriyle Filistin halkına destekte bulunacağını söylüyor.