Yapay zekanın izleyici alışkanlığını kullanarak seçenek sunması ve interaktif film meselesi yeniden gündemde. Netflix filmi Aşkı Seç, izleyicinin cevaplarıyla yol alan ve senaryoyu izleyiciye yazdırma iddiasında olan son örnek. Oysa madalyonun öteki yüzü ve işin aslı öyle değil. Ortada seçenek özgürlüğü değil, tutsaklığı var.
Yapay zekanın hayatımızdaki yer her geçen gün artıyor. Özellikle pandemi sonrası dijital mecralardaki izleme alışkanlığı ve biçimleri, internet alışverişi gibi konularda yapay zeka meselenin merkezine oturdu. Temel kavram ise ‘seçmek’. Algoritmalar yoluyla alışkanlığınızı kaydeden yapay zeka sizin yerinize seçim yapıyor. Ve bunu sizin adınıza yaptığını savunuyor. Yani tercih sahibi de siz oluyorsunuz. Temeldeki yaklaşım ve iddia bu.
YAPAY ZEKA SİZİ TANIYOR MU?
Sizi tandığını iddia eden bir yapı tercihleri sizin için yaptığında seçimi siz mi yapmış olursunuz? Kullanım alışkanlıklarınız ve önceki tercihleriniz çerçevesinde önünüze seçenekler sunulduğunda karar verirsiniz. Fekat bu seçenekler hayatınızın önceki kısmına aittir. O birikimi yansıtır. Seçtiğiniz de bu geçmişle ilgilidir. Yani yapay zekanın seçenekleri gelecek değil geçmişe aittir. Seçen kişinin öncesine bağlıdır. Oysa insan hayatının her aşamasında farklı şeyler yaşar ve böylece öğrenir. Belli bir zaman aralığına sıkışmış kullanım alışkanlıklarının sınırladığı seçenekler özgürlüğe ulaştırabilir mi?
Netflix’in geçtiğimiz günlerde izlemeye sunduğu “Aşkı Seç” isimli filmi tam da bu çerçeveden tartışılıyor. İnteraktif film olarak nitelendiriliyor. Zira filmi izlerken sürekli sorulara muhatap oluyorsunuz ve sizin tercihlerinizle ana karakterin yolunu siz seçiyorsunuz. Filmin sonunu siz belirliyorsunuz ama tam da öyle olmuyor.
Bir kere en başta yazılı olan senaryonun seçenekleri de yazıcılar tarafından belirlenmiş. Sınırlı özgürlük alanında izleyicinin tercihleriyle karaktere izleyicinin duyguları ile yön verme iddiası boşa düşüyor. Size sunulanın dışına çıkamadığınız durumda içine kapatıldığınız fanusun farkına varıyorsunuz. Haliyle, özgürlük iddiası tutsaklığa ulaşıyor.
SEÇENEK HAPİSHANESİ
Aslında Aşkı Seç filmi endüstriyel sinemanın yöntemleriyle hazırlanmış bir ürün olması hasebiyle zaten soru istemeyen, film bittiğinde belirsiz alanın kalmadığı, aradığı hazzı ve eğlenceyi kendisine sunulan cevaplarla belirleyen, yani başkasının yönlendirmesiyle eğlencesine şekil veren izleyici için farklılık barındırıyor.
Oysa bağımsız sinemada durum böyle değildir. Film sorularla doludur ve çokça açık alan vardır. Muğlak noktalar izleyicinin iradesine ve birikimine bırakılır. İşaretleri birleştirmesi beklenir. Film bittiğinde sonuçsuz gibi görünen manzara izleyicinin cevapları ile sonuca ulaşır. Ve tam da bu sebepten, asıl interaktif olan ve izleyicinin birikimi, duygusu ve sezgisi ile sonuca ulaşan da bu yöntemdir.
ZAMANE KAVRMAMLARININ İFLASI!
Aşkı Seç örneğindeki yaklaşım postmodern zamanın özgürlük yaklaşımındaki sığlığın ifşası esasında. Çünkü böylesine derin bir meseleyi ‘sabun köpüğü’ bağlamında geçici bir hikaye ile ele almak çok üzücü. Yine Netflix’in yaptığı önceki Bandersnatch’in çok çok altında bir yapım söz konusu. Filmin sinemasal olarak değeri bu yazının konusu değil zaten. Bu notu ilettikten sonra devam edelim…
Özgürlük kavramının 21. Yüzyıl insanı için ne ifade ettiği elbette modernizm ile başlayan ve Batı’nın Orta Çağ Karanlığı dediği şey üzerine bina ettiği topal tanımlarda mevcut. Metafiziği, ruhu neredeyse tamamen inkar eden ve insanın duyularını temel alan hazzı baz alan bu yaklaşım ile insandan yola çıkıp insana ulaşmanız imkansız. Netflix ve benzeri yayın mecralarının temel aldığı ‘müşteri’ yaklaşımı ve hedef kitlenin iradesini teslime ettiği algoritma cenderesi varılan noktadır. Ve tıpkı Aşkı Seç filminde de olduğu gibi seçenekler hapishanesinde tutsak olan izleyicinin vardığı nokta, başa dönmektir. Bu döngünün kırılması sorularla mümkün olur. Fekat interaktif iddiasıyla sunulan sınırlı alanlarda değil, sorularla bezenmiş senaryonun muğlak noktalarıyladır. Burada nokta, başlangıçtır. Bitmek diye bir şey yoktur.