Henüz 30’lu yaşlarda Bosna Savaşı’nı anlatan “Tarafsız Bölge” filmiyle Oscar ödülü alan Boşnak Yönetmen Danis Tanovic, pazar akşamı ödül töreniyle son bulan TRT 12 Punto jürisi olarak ülkemize geldi. Koronavirüs zamanında komedi tarzında çektiği son filmi “Komşuluk Halleri” de bu etkinlik kapsamında açık havada gösterildi. Ünlü yönetmenle sinema, Oscar ve ortak kültürümüzün sanata yansımasıyla ilgili konuştuk.
İnsanlar “Oscar kazandıktan sonra işin kolay der” ama öyle değil. Hollywood’a ilgi duymadığım için Amerika’da kalmak istemedim. Hollywood sadece bir eğlence sektörü, benim asıl yapmak istediğime paralel bir dünya. Oscar kazanmak beni tanıttı diyebilirim sadece. Çünkü günün sonunda anlatmak istediğim hikayeleri anlattım, son filmim dışında insanları eğlendirmedim. O da korona zamanında insanları biraz rahatlatmak istedim. Yaptığım filmler gündem olacak, gişe yapacak popüler filmler değil. Günümüzde hâlâ sinemanın bir sanat olduğunu düşünebiliriz, ama günümüz sinemalarında sadece Hollywood yapımları bulunur.
Evet oldu. O dönemlerde oy kullanmak için finale kalan filmleri izlemiş olma kriteri vardı. Sinemaya gidip, bir belge imzalayıp ancak öyle oy kullanabilirlerdi. Günümüzde bu zorunluluk yok. Filmi izlemeden oy verip geçebiliyorlar.
Hiç, gelişi güzel. Amerika para demektir. Çoğunlukla iş pazarlamada biter. Günümüzde Amerika’da bir filmin pazarlaması için 50 milyon dolar harcanır. Benim kafamda oturtamayacağım konsept, film çekmek için 50 milyon, o filmi tanıtmak için 50 milyon dolar harcamak. Dünya çıldırmış.
Sinemaya başka sebeplerle gideriz, başka şeyler buluruz. Bence sinemanın kendisi de felsefi olabilir. Sinema hem eğlendirir hem de sanatsal bir yönü var. Ve sanat her zaman soru sorar. Ama her zaman da cevaplayamaz. Bu soruları sormak da önemlidir. Şu an yaşadığımız toplumlarda hiçbir sorun yok diye düşünürüz ama öyle değil. Biz kimiz, nereden geldik, hayatın amacı ne gibi birçok soru var. Irkçılık, savaş, kadın ve çocuk hakları, misal seninle bir Suriyelinin arasındaki fark ne, bilemezsin. Bunu yeri gelince sinema sana gösterir. Sinema bu yüzden var ve dil arayışı devam edecek. Bulamayacağız ama aramayı bırakamayız. Çünkü bundan beş yüz yıl önceye kıyasla mükemmel olan bir dünyada yaşıyoruz. Ve bunun devam etmesi için sanat önemli.
Jürinin bir üyesi olmaktan gurur duyuyorum. Türkiye’ye geldiğimde sanki evimdeymişim gibi hissediyorum. Buraya gelmek için sebep de aramam. Bu etkinliğin de elbette sinema dünyamıza katkısı olacaktır. Türk sinema sektörü büyük bir sektör. Burada Türk gençlerinin ve Türk televizyonlarının bir avantajı var. Büyük kapsamlı şeyler görüyorlar ve bundan etkilenip daha kapsamlı şeyler öğrenmek istiyorlar. Günün sonunda unutmayalım ki sanat insanları bağlar.
Bununla ilgili bir örnek vermek istiyorum, Cannes’da jürideyken, Nuri Bilge Ceylan’ın “Uzak” filmini izledik. Orada bir sahne var, bir adam apartmana giriyor, yer gıcırdamaya başlıyor. O sahneyi izlerken bana çok tanıdık geldi, gülmeye başladım. Meg Ryan da yanımdaydı. Bana baktı “Ne oluyor” dedi. Ben de “Yer gıcırdıyor” dedim. “Ee ne olmuş” dedi. “Amerikan filmlerinde o gıcırtıyı duyamazsın” dedim. Amerika’da da yer gıcırdar ama göstermezler. Her şey mükemmel gösterilir, ama burada hayattır.