Bu yıl altıncısı düzenlenen 12 Punto Senaryo Geliştirme ve Ortak Yapım Platformu, pazar akşamı sona erdi. Filistin Sineması özel bölümüne “Akdeniz Ateşi” filmiyle konuk olan yönetmen Maha Haj’la Filistin sinemasını ve filmlerini konuştuk. Coğrafya dersinde karnı ağrıyan çocuk hikayesini değiştirilmiş gerçekliğe karşı metafor olarak kullandığını söyleyen Haj, “Filistin’de yönetmen ve yapımcıların çok olması, oradaki acıları sanatla ifade etme biçimi olabilir” dedi.
İlk kez 2008'de Elya Süleyman’nın “Geride Kalan” filminde set dekorasyonunda çalıştım ve ardından başka setlerde de sanat yönetmeni, yapım tasarımcısı gibi görevler almaya başladım. 2009 yılında ilk kez kısa film senaryosu yazıp yönettim. Çok zorlu bir süreçti benim için. Ama sonuç olarak filmim birçok festivale davet aldı, ödüller kazandı. Bu da bana cesaret verdi. 2014 yılında da ilk uzun metraj filmim olan “Personal Affairs”ı yazıp yönettim.
Sanat kendinizi ifade etmenin bir yoludur. Bir sıkıntınız veya depresyonunuz varsa bunu en iyi sanatla ortaya koyarsınız. Filistin’de yönetmen ve yapımcıların çok olması, oradaki acıları sanatla ifade etme biçimi olabilir.
Filmlerimde aslında siyasi bir duruş var, fakat çok belirgin değil. Çünkü propaganda kokan, tamamen siyasi söylemlerden oluşan filmler yapmayı sevmiyorum. Ama siyasi duruşumu her zaman koruyorum.
İşgal altında yaşayan Filistin’in bundan bir türlü kurtulamaması aynı şekilde çocuğun hastalıktan da bir türlü kurtulamaması ona yönelik bir metafor. Çocuk her coğrafya dersinde karın ağrısı yaşıyor. Çünkü coğrafya öğretmeni babasının anlattıklarından farklı şeyler söylüyor. Özellikle coğrafya ve tarih derslerinde gerçekliği değiştiriyorlar. Olmayan şeyleri varmış gibi, olan şeyleri de yokmuş gibi sunuyorlar. Bunlardan bir tanesi de o topraklardaki tarihi Filistin varlığı. Zaten Siyonist görüş her zaman oradaki toprakların tamamen boş olduğunu savunur. Hatta bu bölgelerin bataklık olduğunu iddia edenler de var. Çocuğu en çok etkileyen de öğretmeninin İsrail’in başkentinin Kudüs olduğunu söylemesi oluyor. Halbuki babasından Kudüs’ün Filistin’in başkenti olduğunu öğrenmişti.
İlk filmimdi ve İsrail vatandaşlığım olduğu için İsrail fonu dışında hiçbir şekilde para alma şansım yoktu. Avrupa ve Arap fonlarına da başvurmuştum ancak o zaman tanınmayan bir yönetmendim, bana kimse destek olmadı. Ya İsrail hükumetinden o parayı alıp filmimi yapacaktım ya da böyle bir kariyerim olmayacaktı. Gittiğim bütün festivallerde Filistin filmi olduğunu, kendimin de Filistinli olduğunu ve konuşulan dilin Arapça olduğunu hep anlattım. İkinci filmimde adımı duyurduğum için fon almam çok kolay oldu. Dolayısıyla ikinci ve hatta yapmakta olduğum üçüncü filmim için İsrail devletine başvurmadım.
Sadece film için değil diğer sanat dallarında da ürününüzü İsrail ürünü diye çıkarttığınız zaman hiçbir sorun yok. Her türlü desteği alabiliyorsunuz. İsrail vatandaşı bir Filistinliyseniz, Filistin ürünü olarak çıkarmanız mümkün değil zaten, hatta bunu yasal olarak da yapamıyorsunuz. Mesela ben ikinci filmimde İsrail devletinden destek almadığım halde yine de engellendim. Üç dört gösterimim dışında filmimi İsrail’de gösteremedim.
“TRT Ortak Yapım Ödülü”nü “Sineklerin Yasası”, “Toprağın Tuzu” ve “Bayram Resitali” projeleri, “TRT Ön Alım Ödülü”nü “Benim Mutlu Ailem”, “Kirpilerin Savaşı” ve “Merhaba” projeleri, “Proje Geliştirme Ödülleri”ni ise “Uykusuz, “Toz Baba Tekkesi”, “İt”, “Saçma”, “Taşkın Ovası” ve “Kör” projeleri aldı. “TRT Uluslararası Ortak Yapım” ödülüne, “Made in EU”, “The Looping” ve “Echo” projeleri layık görülürken, “Saraybosna Film Festivali Cinelink Yapımcı Ödülü” ise yönetmen Mehmet Bahadır Er’in “Toz Baba Tekkesi” projesinin oldu.