1948 yılında Filistin topraklarının işgaliyle birlikte yaşanan dram hiç hiçbitmedi. Binlerce Filistinli’nin önce toprakları işgal edildi. Sonra çoluk çoluk öldürüldü ve hayatta kalanlar ise topraklarından sürgün edildi. Filistin kamplarında doğup bir gün evlerine gideceklerinin hayaliyle yaşlanıp öldüler. Ancak yıllar içinde zulüm arttıkça arttı. Geçtiğimiz haftalarda Gazze’de bombalanan bir hastanede 500’ün üstüne sivilin öldürüldüğü haberi ise bütün dünyayı bir kez daha ayağa kaldırdı. Peki bütün bu yaşananlara Filistinli yazar ve şairler ne diyor. Zira bugüne kadar Filistin halkının yaşadığı zulmü ve direnci dünyaya en güçlü anlatan edebiyat oldu. Filistinli şairlerin yazdığı şiirler, yazarların kaleme aldığı öyküler burada yaşanan haksızlığa her yaştan insanın dikkat kesilmesine sebep oldu. Bu konuda Filistinli şair ve yazar İbrahim Nasrallah şöyle diyor: “Her yerdeki insanlar olarak yaşadıklarımızı ve hissettiklerimizi yazarız ve hala bugün yaşamaya devam ettiklerimizi yazarız. Benim için, 1948’de gerçekleşen Nekbe hâlâ devam ediyor. Günlük olarak Filistin’de bu kadar insan öldürülmesi tam anlamıyla bir felakettir. Şu anda Gazze’de yaşanan yıkım bir felakettir. Hem ülkemizde hem dışında gerçekleşen katliamlar felakettir. Ancak bizim vatanımıza dönüşümüz hiçbir zaman durmadı, çünkü umutsuzluğa kapılmadık. Her seviyede bu dönüş için çalışmaya devam ettik. İlk olarak, ölü olarak yaşamayı kabul etmedik. Sonra yaşadığımız her yerde çok şey yazdık ve başardık. Ülkemizde kalanlar ya da sürgünde olanlar, yaşadığımız her yerde çok şey başardık. Çok acı çektik, ama güzel olan şu ki, acıyı dönüştürdük ve ondan umut yarattık. İlginç olan, Arapçada acı ve umut kelimeleri aynı harfleri içerir, sadece sıralaması farklıdır. Sanırım bu, Filistinlinin mucizesidir, çünkü yaşadığı tüm acılara rağmen insanlığından vazgeçmedi. Ben de onlardan biriyim.”
Halil Assali ise Filistin gazeteci-yazar ve yayıncı. Assali ise “Neler olduğunu anlatmaya çalışmak için yazı yazdığım bir an durdum, etrafıma baktım, raflara dizilmiş kitaplara göz attım ve David Brog’un Hristiyanların neden Yahudi devletini desteklediğinden bahseden ‘Standing with Israel’ dahil olmak üzere, hepsinin de Filistin-İsrail meselesini anlattığını gördüm. İşte o zaman anladım ki İsrail›in tepkisi Hamas’a yönelik değildi aslında” diyor ve sebebini ise şöyle açıklıyor: “Son dönemde İsrail toplumunda hakim olan ve Gazze’ye saldırı döneminde artan kapsamlı ırkçılık dalgası bunun en iyi kanıtı belki de. İsrailliler Filistinli sivilleri öldürmeye itirazlarının olmadığını onaylıyor ve savaşın İsrail’in bekası için olduğunu yani bunun bir sınır savaşı değil bir varoluş savaşı olduğunu söyleyerek yaşananları meşru kılıyorlar.”
“İsrail’in bu saldırısı şimdilik son bulsa bile, İsrail mantığını değiştirmeye, Filistin devletini kabul etmeye ve yapıcı bir diyalog dilini benimsemeye karar vermedikçe, bu başka bir katliam öncesi verilecek bir mola olacaktır sadece” diyen Assali sözlerine şöyle devam ediyor: “Ünlü Japon yazar Haruki Murakami’nin sözleriyle bitirmek istiyorum. Fırtına bittiği an, ne nasıl hayatta kalmayı başardığınızı hatırlayacaksınız ne de fırtınanın bitip bitmediğini fark etmedeceksiniz. Sadece bir şeyden emin olacaksınız. Fırtınadan çıktığınızda, içine saklanan kişiyi geri getiremeyeceksiniz ve bu nedenle tek başına fırtınadan çıkacaksınız.”
Züheyr Ebu Şeyb, Mahmud Derviş Büyük Ödülü sahibi Filistinli şair Batı medeniyetinin İsrail’in saldırıları karşısındaki tutumuna yönelik sert eleştiler yapıyor ve şunları söylüyor: “Batı bize demokrasi ve insan hakları anlayışlarının nasıl olduğunu gösterdi. Uzun zamandır övülen ve üstünlüğünün kanıtı olarak kabul edilen bu medeniyet, kendi acımasız iğrenç gerçeklerini gizlemek için yaptıkları bir makyajdan başka bir şey değildir.” Suriye rejiminin yaptığı gibi halkı karşısında acımasız, düşman karşısında ise tamamen korkak olan Arap rejimini ise sert bir şekilde eleştirmeye devam ediyor. Şeyb tespitlerine şöyle devam ediyor: “Bu anlaşılmaz kozmik körlük karşısında, Gazze denilen yerde basit bir ışık vardır. Kibirli, ahlaki açıdan çürümüş Batı’nın yaptığı tüm o karanlığa karşı bir aydınlanma, hayal kurma ve anlama hakkını savunan bir insan vardır. Bu yüzden karşımızda parlar, etrafını aydınlatır ve görmemizi sağlar. En önemlisi, mucizesini bir ölüm kalım mucizesi gibi gerçekleştirir. Batı’nın bizi tarihin sonu olarak kandırdığı bir dönemde, onlar bu büyük trajedilerin kahramanlarıdır.”
Filistinli yazar ve edebiyat eleştirmeni Anton Şalhat ise gelecek için de umutsuz. “Buna göre önümüzdeki dönemde insanlarımız ve vatanımız üzerindeki ölüm ve tahribatının daha da kötüleşmesi beklenmektedir” diyen Şalhat, savaşın daha da geniş bir alana sıçramasından endişe ediyor ve ekliyor: “Genel olarak Orta Doğu bölgesi, özellikleri yeterince açık olmayan dramatik gelişmelere doğru gidiyor ve bunların da sırayla başka dramatik değişimlere yol açacağından şüphe yok.”