Akademisyen Defne Karaosmanoğlu; yemek, insan, toplum ve kültür arasındaki ilişkinin ne kadar değişken, haraketli ve süprizlerle dolu olduğunu farklı coğrafyalardan ve farklı tarihlerden hikayelerle ortaya koyuyor. Yemek üzerinde gelişen milliyetçi ve ırkçı eğilimlerin yanı sıra yemeğin de bir aktivizm aracı olarak kullanıldığına işaret ediyor. Yazar, insanların yemek savaşlarını tarih, toprak ve köken üzerinden yaptıklarına dikkat çekiyor. Belli bir yemeği sahiplenme dürtüsü ile devletler arasında yaşanan yemek savaşlarına da değiniyor. Biz de Karaosmanoğulu'nun kitabında tüm ayrıntılarıyla anlattığı İsrail- Filistin yemek savaşlarını size aktaralım.
Yazar, Araplar ve Yahudiler arasında geçen falafel savaşını sadece bir yemek kavgası değil aynı zamanda kültürel, milli ve ekonomik bir kavga olarak nitelendiriyor. Her şey Avrupa Birliği'nin pek çok bölgeye, oraya özgü yemeklerin patentini vermesi ile başlar. Falafel ve humus gibi Ortadoğu yemekleri de bu hukuksal sürece katılma yoluna girince İsrail ve Filistin daha sonra da Lübnan'ın katıldığı seneler süren bir kriz yaşanır. 1948'de İsrail devletinin kurulmasıyla falafel Avrupa'dan gelen Eşkanazi ve Seferad Yahudileri'nin doğal yemeği ilan edilir. 1970'lere gelindiği zaman falafelin Arap bağlantısı tamamen yok sayılarak, Yahudi yemek kitaplarına Yahudi yemeği olarak geçer. Fakat falafelin İsrail yemeği olarak tanınması yavaş, uzun ve doğal bir sürecin sonucunda değil planlı şekilde ve tasarlanarak büyük bir hızla gerçekleşir. Milliyetçi hareket, milli birlik ve beraberlik adına İsrail'in gururu olarak falafeli seçer. İsrail'in falafeli çaldığını düşünen Filistinliler İsrail'de satılan kartpostallarda falafelin "İsrail Milli Atıştırmalığı" şeklinde yazılmasına büyük tepki gösterirler.
Dönemin İsrail Turizm Bakanı Geoffrey Weill , "İtalya'dan makarnayı mı çaldık? Bu ne saçmalık" şeklinde açıklama yapar. Yemek tarihçileri ve yazarları da tartışmaya katılır. Yemek eleştirmeni, Yajoan Nathan falafelin İncil'e ait olduğunu söyler. Falafelin malzemelerinin İncil kadar eskiye dayandığını ve bu topraklarda yaşayanlara ait olduğunu dile getirir. Ancak 1950'den önce falafel-Yahudilik ilişkisi tarihin derinliklerinde görünmez. Falafel, savaş sonrasında, Avrupa'dan Ortadoğu'ya göç eden Yahudiler'in ortaklıklarını pekişterecek milli bir sembol arayışıyla milli bir amblem haline gelir. Hatta 1950'lerde meşhur olmuş bir İsrail şarkısında "Sadece bizim falafelimiz var çünkü bu İsrail'in milli yemeğidir"sözleri yer alır.
İsrail-Filistin falafel çatışması filmlere konu olur. Yemek savaşını kısa filmle hicv eden "Batı Şeria Öyküsü" 2006'da Oscar ödülü alır. Filmde yan yana dükkanları bulunan İsrailli ve Filistinli falafel işletmecilerinin kavgası komedi şeklinde anlatılır. 2008'de İsrail'in Guinness Rekorlar kitabına girebilmek için en büyük humus tabağını hazırlaması tekrar tartışmaları alevlendirir. Bu sefer Lübnanlı şefler, tarihçiler hatta politikacılar harekete geçer. İsrail'in rekorundan bir yıl sonra iki tonluk en büyük humus tabağı atağını Lübnanlılar gerçekleştirir ve yeni bir rekor kırarlar. Bu kez İsrail 2.300 kg'lık en büyük tabule tabağı ile rekor kırar. Fakat Lübnanlılar çok geçmeden 3.500 kg'lık tabule tabağı ile bu rekoru da egale eder. Lübnanlı siyasetçi ve iş adamları İsrailli girişimcilerin İsrail yemeği olarak piyasa sürdükleri humus ve falafelin Lübnan yemeği olduğunu kanıtlama mücadelesine girer. İsrail Turizm Bakanlığı, tüm bu suçlamalardan sonra İsrail'i savunmaya geçer. İsrail yemek kültürünün pek çok birleşimden oluştuğunu ve humusun da bir İsrail yemeği olduğunu açıklar. Yine de Araplar bütün mücadelelerine rağmen, Avrupa'daki tüm marketlerde humus, falafel gibi Ortadoğu yemeklerinin İsrail markaları tarafından " Geleneksel İsrail Atıştırması"olarak satılmasını engelleyemez.
Kitapta yer alan yemek savaşları gibi ilginç hikayelerden biri de Güney Kore'nin kimçi yemeği. Karaosmanoğlu, kimçi ile ilgili de çarpıcı bilgiler veriyor. Kimçi sebzelerin mayalanmasından elde edilen ve turşuya benzeyen Kore'ye özgü bir yemek. Güney Kore'de popüler kültürden sağlığa, siyasetten doğa bilimlerine kadar pek çok alanda kendini gösteren bu yemek, ülkenin kültürel ve milli sembolü. Güney Kore'de, kimçiye yönelik hiç bir eleştiriyi kabul edilmez.. Hatta kimçi araştırmaları adında bir enstitü bile kurarlar. İlginç bir kimçi olayı da 2008'de uzaya gönderilen rokette ilk defa bir Koreli 'nin yer almasıyla yaşanır. Yetkililer on gün boyunca kimçiden mahrum kalacak bir Koreli'nin güçsüz kalacağını iddia eder ve uzaya çıkacak yemek listesine kimçi de eklenir. Güney Kore devleti kimçinin dünyadaki yerini beğenmez ve 2009 yılında bir kampanya başlatır. Hedefleri ise Kore mutfağını 2017 yılında dünya yemekleri sıralamasında ilk beşe sokmak.