Ülkenin farklı bölgelerinde çıkan ve hafta boyu devam eden yangınlar bütün ülkeyi yasa boğdu. Yüzlerce yıllık ormanlık alanlar kül oldu. Terör örgütleri tarafından düzenlenen bu yangınlara karşı tek yürek olma zamanı. Bıkmadan usanmadan dağ tepe gezerek her yeri ağaçlandırmak için çabalayan Hanifi Karataş, Rahmi Demirbaş, Şeyhmus Erginoğlu ve Rüstem Alparslan ise bu yolda hepimizin örnek alacağı dört güzel orman sevdalısı.
Geçtiğimiz hafta hepimizin gündeminde maalesef orman yangınları vardı. Kundaklama ile ilgili ciddi iddialar ise hepimiz için durumu daha üzücü hale getirdi. Süreç içinde onlarca farklı noktada başlayan yangın kontrol altına alındı, onlarcasının soğutma çalışmaları da gazetemiz baskıya giderken hâlâ devam ediyordu. Adana, Osmaniye, Antalya, Mersin, Muğla, Kayseri ve Manisa başta olmak üzere mücadele ettiğimiz yangınlar verdikleri zarar nedeniyle hepimizi derinden yaraladı. Bilindiği üzere yangın yerini yeniden ağaçlandırma süreci en az yangını söndürmek kadar zahmetli. Hayatını ormanlar ortaya çıkarmaya, ağaçlandırmaya adayan vatandaşlar ise bu sürecin kahramanlarından oluyor. Bugün yanan ormanlarda bu sivil çabanın olduğunu da unutmamak gerekiyor. Bu hikâyeler yeniden yeşil hale getirmemiz gereken araziler için birlik olurken bizlere ilham olabilir. Hep beraber o güzel çalışmaları hatırlayıp, güzel çabalara göz atalım:
25 YILDIR SÜREKLİ FİDAN DİKİYOR
Mardin’de “Şeyhmus Amca” olarak bilinen Şeyhmus Erginoğlu (66), karşılık beklemeden kendi imkanlarıyla satın aldığı fidanları 25 yıldır dikiyor. Şeymus Amca çabalarını şöyle anlatıyor: “Savurkapı’ya sadece 10 bin fidan diktim. Daha da devam ediyorum. Her gün gelip fidanları suluyorum. Tarım ve Orman İl Müdürlüğünden aldığım fidanları da dikiyorum. Ayrıca yaklaşık aldığım meyve fidanlarını diktim. Buraya hizmet ettim. Fidanlar büyüdü artık aileler gelip ağaçların gölgesinde oturuyor, piknik yapıyor. Yetiştirdiğim sebzeleri yiyorlar. Gelenlere ‘ağaçları kırmayın, ne yaparsanız yapın.’ diyorum. Çalışmalarımı hala sürdürüyorum.”
ELBİSTAN’IN “ORMAN DEDE”Sİ
Elbistan’da uzun yıllar Toprak Mahsulleri Ofisi’nde çalıştıktan sonra emekli olan 77 yaşındaki Hanifi Karataş, bundan 11 yıl önce doğum yeri Çalış Mahallesi’nin Malatça mezrasındaki babadan kalma arazisini ağaçlandırmaya karar verdi. 10 yılı aşkın sürdürdüğü bu çalışmalar sonucunda fidanları büyük bir ormana dönüştü. Karatal, “Allah’ını, vatanını seven ağaç diksin” diyerek tüm vatandaşlara çağrıda bulunarak şunları anlatıyor: “Ormanlar, dünyanın şenliği ve süsüdür. Vatana bundan büyük bir miras olmaz. Bundan sonra ben ne işe yararım. Ömrüm yettiğince fidan dikeceğim. Gücüm yettiğince bu ormanı tazeleyeceğim.”
OĞLUNUN ANISINA ORMAN YAPTI
Konya’da 79 yaşındaki emekli öğretmen Rahim Demirbaş’ın 21 yıl önce ölen oğlunun anısına diktiği fidanlar bozkırın ortasında ormana dönüştü. Kurduğu dershanede de yüzlerce öğrencinin üniversiteye yerleşmesini sağlayan altı çocuk babası öğretmen Demirbaş, 24 yıl önce trafik kazasında lise son sınıf öğrencisi oğlunu kaybetti. Oğlunun anısının taze kalması için de kendisini onun adına bir orman yapmaya adadı. Demirbaş oğlunun adını verdiği Yahya Demirbaş Ormanı’nı nasıl oluşturduğunu şöyle anlatıyor: “Oğlumun adını verdiğim ilk ormanda 32 bin civarında fidan yetişti. Evimin de içinde yer aldığı ikinci bölümde ise 8 bin ağaç var. Toplamda 100’ün üzerinde çeşitle 40 bin ağaç yetişti. 21 yılı geride bıraktık. İlk diktiğimiz ağaçlar 15 metreye ulaştı. Daha da dikmeye devam ediyorum. Kuruyanları yeniliyorum. Bu ömür olduğu sürece dikeceğim. Hedefim ormanın ayakta kalması ve ağaç sayısını 50 bine çıkmak.”
BİR GÖKNARIN GÖLGESİNDE ÖMÜR GEÇİRMEK
Geçtiğimiz hafta yaşanan bu yangınlarda yeniden gördük ki Ormancılarımız canla başla müdahale ederek ağaçları korumaya çalışıyor. Ormancılık, sıradan bir meslek değil. Hayatını ağaçlara, ormana ve oradaki yaşama adamayı da gerektiriyor. Geçtiğimiz yıllarda Yeni Şafak Pazar için söyleşi yaptığımız, hayatını ormanlara adayan, bugün 100 yaşında olan emekli orman mühendisi Rüstem Alparslan’ın hatıraları da burada yeniden hatırlatmak gerek. Alparslan’a ormanlara dair unutamadığı bir anı sorduğumuzda bize bir tabloyu andıran şu anıyı anlatmıştı: “15 metrelik bir göknar ağacı. Yarı gölge ağacı, ibreli. Dağların kuzey yamaçlarında olur. 300-400 metre rakımdan sonra görülür, dipte değil. Bazen araziye gidip, yorulduğumda işte orda bir göknara sırtımı dayar, uzanırdım. Dinlenirdim gölgesinde. Yukarı bakardım, sincaplar orada oynuyorlar. Kaçmıyorlar benden, daha da üzerine geliyorlar...”