Yeni Şafak’ın sorularını cevaplayan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, bozgunculuk yapan, kan döken FETÖ, DEAŞ, el-Kaide, Boko Haram gibi terör örgütlerinin en büyük zararı Müslümanlara, birlik beraberliğimize ve gençlerimize verdiğini söyledi.
Biliyorsunuz din, insanın manevi dünyasında derin bir duygudur. Fert ve toplum için hayatın çok önemli bir unsurudur. Müslümanlar için din ve dini değerler vazgeçilmezdir. İnsan için böylesi büyük kıymet ifade eden dini duygular üzerinden tarihin her döneminde menfaat devşirmek isteyenler yani din istismarcıları olmuştur. Ancak modern dönemde, son asır boyunca Müslüman toplumlarda dini değerler üzerinden fitne ve tefrika çıkarma, menfaati için dini duyguları kullanma, dini değerleri kötü emellerine alet etme faaliyetleri daha belirgin hale gelmiştir. FETÖ bunun en açık örneklerinden biridir. Bunun psikolojik, sosyal, ekonomik, küresel sebepleri önemlidir ve iyi analiz edilmelidir.
SAĞLAM VE YETERLİ DİNİ BİLGİ GEREKLİ
Bu tür yapıların önüne geçebilmek için öncelikle inanç kültür ve medeniyet değerlerini topluma, bilhassa çocuklara ve gençlere en güzel şekilde öğretmek gerekir. Zira doğrusu öğretilmeyen her değer istismar için kullanılabilir. İnancından uzak nesiller istismara müsait hale gelir. Nitekim din istismarı bu boşlukta ortaya çıkmakta, cehaletten beslenmektedir. Din istismarının önlenmesi ancak sağlam ve yeterli dinî bilginin toplumda yayılmasıyla mümkündür. Bu ise, Kur’an ve sünnet çizgisinde, İslam düşüncesinin büyük müktesebatından istifade ederek örgün, bilimsel ve düzenli bir din eğitimi ve öğretimi ile gerçekleşir.
GENÇLER DOĞRU YÖNLENDİRİLMELİ
- Dini istismar eden örgütler, genellikle özgüveni, özgür ve özgün düşüncesi, kimlikli ve karakterli duruşu ellerinden alınmış genç kitleler oluşturmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla çocukların okul öncesi eğitimden başlamak üzere, sağlıklı bir karakter, iyi bir mümin ve güzel ahlâklı bir insan olarak yetişmelerinin sağlanması gerekir. Gençlerin dini duygularının, ruh dünyalarının, sosyal hayatlarının doğru şekilde yönlendirilmesi ve desteklenmesi gerekir.
UYANIK OLMAMIZ GEREKTİĞİNİ HATIRLATTI
15 Temmuz’da yaşadığımız acı tecrübe, mukaddesatımızı kendi çıkarları doğrultusunda suiistimal eden kişi ve gruplara karşı uyanık olmamız gerektiğini bize güçlü bir şekilde hatırlatmıştır. Dini değerleri kirli emelleri için kullanarak fitne ve fesat peşinde olanlara, nifak ve ihanet hareketlerine karşı bilinçli olmanın hayati derecede önemli olduğunu açıkça göstermiştir. Bu bağlamda bilgisiz, liyakatsiz, temel kaynaklardan ve sahih bilgiden yoksun, farklı emeller peşinde koşan insanlar tarafından dini duyguların ve hayatın istismar edilmesini önlemek için kolektif akla, istişareye dayalı ama yaptırımı olan mekanizmaların oluşturulması gerekir.
KAVRAMLAR TAHRİF EDİLDİ
- İfade ettiğiniz gibi bu örgüt kendisini dinimizin kavramlarının ardına gizlemiştir. Dinin kavramlarını gizli ve kirli emelleri için kullanmıştır. Dolayısıyla dinimize ve Müslüman imajına zarar vermiştir. İslam’ın temiz kavramlarını lekelemiştir. Batıni, temelsiz, gelişigüzel yorumlarla İslam’ın Allah, peygamber, Kur’an tasavvurunu bağlamından koparmıştır. Kültür ve medeniyetimizin içinden gelen ve sıkça kullandığımız, “cemaat, imam, hocaefendi, hizmet” gibi kavramları tahrif etmiştir. İtibarsızlaştırmıştır. Bu kavramlara karşı güven kaybına neden olmuştur. İslam’ın Allah, Kur’an, Peygamber gibi temel konularında batınî yorumlarla, din ve dindarlık adına tedirgin yaklaşımlara, ciddi bir zihinsel karmaşaya, hatta sapmaya sebep olmuştur.
MÜSLÜMAN İMAJI ZEDELENDİ
Aynı şekilde, Müslüman kimliğine zarar vermiştir. Dindar görünen bir yapının hak hukuk adalet merhamet ve güzel ahlakla bağdaşmayan işler yapması, terör eylemlerine kalkışması, Müslüman imajını da zedelemiştir. Ancak kalkıştığı darbe teşebbüsüyle bu hain yapının gizli ve kirli dünyası kısa sürede deşifre olmuştur. Milletimiz gerçeğin farkına varmıştır. Bizler de hem yayınlarımızla hem eğitim ve irşad hizmetlerimizle FETÖ’nün istismar ettiği konu ve kavramların doğrusunu milletimizle paylaşarak inancımıza, kavramlarımıza verdiği zararı gidermeye gayret ediyoruz.
Sözlü ve yazılı olarak mücadelemiz sürüyor
- Bu sürecin daha başında, 15 Temmuz’dan hemen sonra, söz konusu yapının görüşlerinin ve yaptıklarının yüce dinimiz İslam’la ilgisinin olmadığını ve bu örgütün dinimizi istismar ettiğini tüm dünya kamuoyuna açıklayan bir bildiri yayınladık. Din İşleri Yüksek Kurulumuz, FETÖ elebaşının kendi eserlerini ve kayıtlarını inceleyerek dinimizi nasıl tahrif ettiğini ortaya koyan bir rapor hazırladı. “Kendi Dilinden FETÖ, Örgütlü Bir Din İstismarı” başlıklı rapor kamuoyu ile paylaşıldıktan sonra milyonlarca basılarak her yerde dağıtıldı. Ardından aynı konuda farklı çalışmalar yaptık. 7 eser ve araştırma daha yayınladık. Tüm bu eserler yabancı dillere çevrilerek yüz binlerce basıldı ve dünyadaki Müslüman toplumlarla paylaşıldı. Bu hususta pek çok hutbe okuttuk. Vaazlarda konuyu işledik. Basılı, görsel, işitsel yayınlarımızda sürekli FETÖ’nün din istismarını ifşa eden ve milletimizi bilgilendiren yayınlar yaptık.
KONFERANS VE SEMİNERLER VERİLDİ
Tüm personelimize FETÖ ve Din istismarı ile mücadele semineri verdik. Eğitim programlarımıza FETÖ/DEAŞ vb. ayrılıkçı-bölücü yapılar ile ilgili farkındalık oluşturmak amaçlı dersler koyduk. Özel ekiplerle tüm il ve ilçelerimizi dolaşarak, seminer, konferans, medya programları ile bilgilendirme ve bilinçlendirme faaliyetleri yaptık. Bütün bu çalışmalarımız artarak devam edecektir. Başkanlık olarak insanlarımızın iyi niyet ve temiz duygularını istismar eden, onların üzerinden güç devşirerek planladıkları bazı kötü emellerine ulaşabilmek için dini söylemlerle ayetleri, sünneti nebeviyi, İslami hükümlerini kullanarak gerçek yüzlerini perdeleyenler konusunda halkımızı onlara karşı uyanık olmaları hususunda uyarmaya devam edeceğiz. Biz doğru dini bilgiyi yaygınlaştırdıkça istismarcı yapılar inşallah kendine zemin bulamayacaktır.
İstismarcılar gizli ve kirli emellere sahiptir
- - Bu yapılar nasıl türüyorlar, nereden besleniyorlar? Din sosyolojisi ve dinler tarihi açısından bir değerlendirme yapar mısınız?
- Tabi bu tür yapılar, öncelikle dinin, inancın insan üzerindeki etki gücünü kullanıyor. İnanma duygusu insanda fıtri ve derin bir duygudur. Dolayısıyla her dinde ve inanışta istismarcı kişiler olmuştur. Geçmişten günümüze birçok kişi ve grup, dinin insanlar üzerindeki etkisinden faydalanarak menfaat elde etmek istemiştir. Dini istismar edenlerin bir kısmı ise doğrudan dinin kendisini hedef almış ve insanların İslâm’a yönelmemesi için dinî kavramların içini boşaltmayı ve bu kavramları anlam kaybına uğratmayı bir yöntem olarak benimsemiştir. Bu kişi ve gruplar, kimi zaman ayet ve hadislerin anlamlarını çarpıtmış ve ilgili olmadıkları yerlerde kullanmış, kimi zaman da onları kendi art niyetlerine alet olacak şekilde yanlış yorumlayarak topluma anlatmıştır.
ÇIKARLARINA UYGUN YORUMLARLAR
Kur’an’da bahsedilen geçmiş kavimlerin vahyi bozmaları bir nevi istismardır. Zira Allah’ın peygamberleri aracılığı ile gönderdiği vahyi, menfaat beklentisiyle tahrif etmişler, çıkarlarına uygun ama hakikate aykırı şekilde yorumlamışlardır.
Henüz Peygamberimiz hayattayken, Medine’de Mescid-i Nebevi’ye alternatif olarak bir mescit inşa edilmesi ve Müslümanlar arasında ayrımcılık oluşturulması, din istismarının tipik örneklerinden biridir. “Mescid-i Dırâr” olarak adlandırılan bu yapıya karşı Kur’an Peygamberimizi uyarmış, Müslümanlar arasında bölücülüğe yol açan bu olayı, kıyamete kadar her zaman ortaya çıkabilecek olan istismar ve fitne hareketlerine karşı uyanık olmamız gerektiği konusunda bizlere örnek olarak anlatmıştır.
YOZLAŞMAYI HEDEFLİYORLAR
- İslâm tarihinde din istismarı üzerinden kurulan yapılar “nifak” kavramı ve “münafık” karakteri şeklinde ortaya çıkmıştır. Nifak hareketlerinin öncüsü olarak bilinen Abdullah b. Übeyy b. Selül ve çevresinde öbeklenen münafıklar, Medine’nin Hz. Peygamber’e bağlılığını bitirmek ve yönetimi ele geçirmek adına sinsi planlar yapmışlardır. Görünüşleri, kıyafetleri, oturuşları, kalkışları, ibadetleri, sözleri ve davranışlarıyla mümin gibi davranan münafıklar, ulaşmak istedikleri nihai hedef uğruna hile, yalan, iftira, ihanet, ikiyüzlülük, devlete ait bilgileri düşmana sızdırma ve düşmanla işbirliğine girme gibi her türlü yöntemi uygulamıştır. Hz. Peygamber’i öldürmeyi dahi göze alan, kendi üzerinde yaşadığı toprağı pazarlık konusu eden, gerektiğinde de elini kana bulamaktan çekinmeyen nifak hareketleri, sadece siyasi parçalanmayı değil, aynı zamanda inanç, ibadet ve ahlak alanında yozlaşmayı da hedeflemişlerdir.
Aynı şekilde Hasan Sabbah ve Haşhaşiler, yanlış din anlayışı ile kandırılan insanların nasıl akıl ve mantık dışı işler yaptığını ve her türlü zorbalık, hile ve cürmü işler hale getirildiklerine dair bilinen en açık örneklerdendir.
DİNE AYKIRI VE GAYRI MEŞRU OLDUĞU AÇIK
Müslüman toplumlarda meşru devlet düzenini ve yöneticilerini hedef alarak birlik ve beraberliği sarsan silahlı kalkışma hareketleri Peygamberimizden sonra da tarih boyunca var olagelmiştir. İsyankârlık (bağy) ve anarşi gibi ifadelerle tanımlanan bu tür yapıların, dine aykırı ve gayri meşru olduğu açıktır.
- Elbette bu örnekler din istismarı açısından bugüne dair mesajlar içeriyor. Zira tarihten günümüze bahsettiğimiz örneklerin arka planında yatan düşünce ve kullandıkları argümanlar aynıdır. Nitekim bütün istismarcılar, gizli ve kirli emellere sahiptir ve onun için çalışırlar. Gizli gündemleri ve bağlantıları vardır. İkiyüzlü davranırlar. Yalan konuşurlar. İhanet ederler. Dinin kavram ve ilkelerini kullanırlar, insanların samimiyetini suiistimal ederler. Günümüzdeki istismarcı yapılar ile geçmişteki istismarcı yapılar, amaç ve yöntem açısından aynıdırlar. Dolayısıyla geçmişi doğru anlamak günümüze ışık tutacaktır.
EN BÜYÜK ZARARI MÜSLÜMAN TOPLUMA VERİYORLAR
Din istismarı konusu, geçmişte ortaya çıktığı dönemlerde olduğu gibi, bugün de İslâm ümmetinin birlik ve beraberliğini tehdit eden ciddi bir güvenlik meselesine de dönüşmüştür. Dinî olduklarını ve İslâm’ı temsil ettiklerini iddia ederek bozgunculuk yapan, kan döken FETÖ, DEAŞ, el-Kaide, Boko Haram gibi terör örgütleri, en büyük zararı Müslüman toplumlara, birlik ve beraberliğimize, geleceğimize ve gençlerimize vermektedir. Dolayısıyla tarihten de örnek ve ibret alarak din istismarı ile bozgunculuk yapanlara ve yeryüzünü ifsat etmek isteyenlere fırsat vermemek gerekir.
Diğer yandan toplumda kendine yer bulamamış, özgüveni zayıf kalmış, ötelenmiş kesimler istismara daha çok maruz kalırken kısa yoldan öne geçmek isteyen ihtiras sahibi kişiler de istismar alanını daha çok kullanmaktadır. Sonuçta bugün çok boyutlu bir mesele haline gelen hatta bir güvenlik sorununa dönüşen dini değerlerin istismarı konusu ciddiyetle ele alınarak çözüme dair kalıcı, kapsamlı, ideal uygulamalar oluşturulmalıdır.
Dünya Müslümanları gerçek yüzlerini gördü
- -FETÖ ile mücadele yurt içinde ve yurt dışında devam ediyor. Özellikle yurt dışındaki mücadele farklı bir konsept gerektiriyor. Siz ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz?
- Maalesef FETÖ dünyadaki Müslüman ülke ve toplulukları da kötü emellerine alet ederek kullandı. Hatta dünya Müslümanlarının ülkemize ve milletimize olan muhabbetini istismar ederek kirli emellerine alet etti. Biz FETÖ ve din istismarı ile ilgili yayın ve raporlarımızın hemen hepsini pek çok dile çevirerek dünyadaki Müslümanlarla paylaştık. Balkanlardan Orta Asya’ya Afrika’dan Uzak Doğu’ya tüm Müslüman ülke ve toplumlarla görüşerek bu yapının ihanetini ve İslam inancına verdiği zararı anlattık. Tüm uluslararası toplantılarda bu hususu izah ettik. Mesela Afrika Dini Liderler Zirvesi, Avrupa Müslümanları Buluşması, Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi gibi toplantıların sonuç bildirilerine bakılırsa, çok açık şekilde FETÖ’nün ve diğer zararlı yapıların ifade edildiği görülecektir. Yine bakılırsa benim gittiğim her ülke ve toplantıda bu konuyu çok açık şekilde vurguladığım görülecektir. Neticede şu anda dünya Müslümanlarının çok büyük kısmı FETÖ’nün iç yüzünü görmüştür.
‘Seçilmiş bir cemaat’ yok
İnsanların inançlarını ve dini duygularını kötü emelleri için kullananların en büyük sermayesi kişilerin cehaletidir. Yani bu anlayışlar cehaletten beslenmektedir. İnancını ve değerlerini bilmeyenler istismara müsait bir zemin oluşturmaktadır. Doğru ve yeterli dini eğitim almayan kişiler haliyle yanlışı ve sahte olanı ayırt etmekte zorlanmaktadır. Dolayısıyla din istismarının önüne geçmenin en etkili yolu, doğru, yeterli, bilimsel bir yöntemle din eğitiminin yapılmasıdır.
DİNİ ÖĞRENMEK İÇİN HER İMKAN VAR
Ayrıca bugün her Müslüman, dininin temel ilkelerini, değerlerini, hakikatlerini öğrenmelidir. Bunu önemsemelidir. Söz konusu yapıların ortaya çıkmasının, insanlar arasında yayılmasının en büyük nedeni, kişilerin dini konularda doğru bilgiye sahip olmamalarından kaynaklanmaktadır. Hamdolsun dinimizi öğrenmek için bugün pek çok imkana sahibiz. Mesela Diyanet İşleri Başkanlığı olarak isteyen herkese, mesai gözetmeksizin her zaman dinimizi öğrenmesi noktasında hizmet götürme imkanına sahibiz. Sadece basılı, görsel, iştisel yayınlarımız başlı başına her biri bir okul gibi. Camilerimiz önemli bir fırsat. İmam hatip liselerimiz, ilahiyat fakültelerimiz her yerde var. Dolayısıyla her bir vatandaşımız, dinini doğru şekilde öğrenmenin gayreti içinde olmalıdır. Aynı şekilde inancı ve değerleri konusunda daha hassas davranmalı, istismarcı kişi ve gruplara karşı uyanık olmalıdır.
UYDURULMUŞ HAYALLERE İTİBAR EDİLMEMELİ
- Mesela, dinin temel kaynaklarına ve akla aykırı, yalan yanlış haber ve menkıbelere, hakikatlerle örtüşmeyen rüya ve uydurulmuş hayallere itibar edilmemelidir. Özellikle dini kavram ve duyguların ticari kaygılar için kullanılması ve menfaate alet edilmesi açık bir istismardır ve buna dikkat edilmelidir. Birlik ve beraberliğimizi zedeleyen, barış ve huzuru bozan, ayrıştırıcı ve tefrikaya sebep olan anlayışlar İslami olamaz.
İSLAM İLİM VE HAKİKAT DİNİDİR
Herhangi bir kitaba Kur’an’dan daha çok ilgi gösteriliyorsa oraya itibar edilmemelidir. Allah’ın bize en güzel örnek olarak tanıttığı peygamber efendimiz dışında herhangi bir insanın masum ve hatadan korunmuş olduğunu iddia edenlere itibar edilmemelidir. Kur’an’ı, sünneti seniyyeyi, İslam’ın ilkelerini, 14 asırlık medeniyet tecrübemizin kazanımlarını bir kenara bırakarak, aklını, idrakini, vicdanını bir diğer kişiye ya da gruba teslim edenlere itibar edilmemelidir. Bazı Müslümanların diğerlerinden farklı ve “seçkin” olduğuna inanan, mensubu olduğu topluluğu diğer Müslüman toplulukların üstünde “seçilmiş bir cemaat” olarak kabul eden herkesin yanlış yolda olduğu bilinmelidir. İslâm, ilmin, hikmetin, aklı kullanmanın önemine vurgu yapan, sorgulamanın gerekliliğini öğreten, varlık âlemi ve indirilen ayetler üzerinde düşünmeyi tavsiye eden bir dindir. İnsanları körü körüne bir ideolojiye teslim olmaya çağıran yapılara karşı, İslâm’ın bu ilkeleri her zaman akılda tutulmalıdır.