Türk Kızılay'ın her ay düzenli çıkartmaya başladığı 1868 isimli dergi, Mart sayısında 'Çanakkale 1915 İki Hilalin Hikayesi' kapak konusuyla çıkmıştı.
Dergiyi karıştırırken koronavirüs sürecinde olduğu gibi tarihin önemli her dönüm noktasında sağlıkçılar ödenmesi güç haklarıyla karşılaşıyoruz.
Dergide asıl dikkat çeken bir konu ise "Cephedeki şifalı eller: Ümmü Gülsüm Kemalova ve Safiye Hüseyin" başlıklı yazı. Türk kadın doktokların emeklerini gözler önüne seren yazının asıl kahramanı 4 kadın doktor.
Petersburg Üniversitesi’nden Kazanlı Ümmü Gülsüm Kemalova, Petersburglu Rukiye Yunusova, Taşkentli Meryem Yakubova ve Rostovlu Meryem Pataşova isimli bu dört kadın, üniversite öğrenimlerini yarıda bırakıp Hilal-i Ahmer’e yardım etmek ve Türk kadınlarını uyanışa çağırmak için Osmanlı topraklarına gelirler.
İstanbul’a geldikten sonra bir taraftan Hilal-i Ahmer’in Kadırga’da bulunan hastanesinde gönüllü hasta bakıcılık yapan kadınlar bir taraftan da devlet erkânı ve günün önemli aydınlarıyla görüşmeler yaparak kadınlar arasında çalışmalar başlatırlar. 23 Kasım 1912’de İstanbul’daki Tatar Talebe Cemiyeti Kulübü’nü ziyaret ederler. Ümmü Gülsüm Kemalova burada Rusya’daki Müslümanların geçimlerine, eğitim ve öğretim yolundaki faaliyetlerine dair bilgi verir. Bu dört kadın, 5 Aralıkta da dönemin önemli kadınlarından Halide Edip ile görüşürler.
Ümmü Gülsüm Kemalova’nın sözleri salonda büyük bir etki yaratır. O gün orada bulunan kadınlar kollarındaki bileziklerini, kulaklarındaki küpelerini, üzerlerinde kıymetli ne varsa vatan savunması için çıkarıp verirler. Müdafaa-i Milliye’ye ait yardım kutularından dokuzuyla Hilali Ahmer’e ait olan üçü kadınların bağışlarıyla dolar taşar.
Fatih Kerimî, bu konferanstan sonra “Zannederim ki, Türkiye devleti kurulduğundan beri Türk kadınları arasında bu kadar galeyan, bu kadar büyük bir hareket ilk defa olmaktadır” görüşünü dile getirir.
İstanbul’da bulundukları süre içerisinde Ümmü Gülsüm Kemalova ve arkadaşlarının faaliyetleri bir kahramanlık hikâyesi olarak tarihe geçer.