Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, yayımladığı araştırma kitaplarıyla İstanbul’a ilişkin akademik literatürün gelişmesine katkı sunmaya devam ediyor. İAE’nin İstanbul Araştırmaları Dizisi’nden çıkan II. Meşrutiyet’in Saray Mimarı: M. Vedad [Tek] Bey kitabı, Osmanlı-Türkiye mimarlık tarihinin ilk akademik eğitimli Türk mimarlarından Vedad Bey’in, “sermimar-ı hazret-i şehriyari” (Saray Baş Mimarı) olarak görev yaptığı beş yılı mercek altına alıyor. İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Dr. Müjde Dila Gümüş ’ün detaylı arşiv çalışması ve derinlikli araştırmasına dayanan kitap; çizimler, keşif defterleri ve belgeler aracılığıyla M. Vedad Bey’in mimari uygulamalara ilişkin düşü ncelerine, tarihi yapılara yaklaşımına ve iş süreçlerini yönetme biçimine dair de pek çok yeni bilgi sunuyor. Dr. Müjde Dila Gümüş , yeni çalışması II. Meşrutiyet’in Saray Mimarı: M. Vedad [Tek] Bey vesilesi ile M. Vedad Bey’i konuştuk.
Bu sürecin Hassa Mimarlar Ocağı’nın 1831 yılındaki dağılışı, Tanzimat’ın ilanıyla birlikte gayrimüslim cemaatin hak ve özgürlükleri konusunda yaşanan gelişmeler ve mimarlık taahhüt sisteminin güç lenmesi ile gerçekleştiği söylenebilir. Ayrıca, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında mimarlık mesleğinin seçkin Müslüman aileler arasında tercih edilmediğini, Vedad Bey’in mimarlık eğitimi almak istediğinde babası Giritli Sırrı Paşa’nın buna şiddetle karşı çıkışından anlıyoruz. Oğluna yazdığı mektupta mimarlık mesleğini “Gerek valide gerek peder tarafından mensub olduğunuz hanedanın hâl ve şanıyla kat’a münasib olmayan” sözleriyle tanımlamış. Vedad Bey son derece mücadeleci bir karaktere sahip, babasının itirazlarına rağmen Paris’te mimarlık eğitimi almış ve ilklere imza atmış. Şark Ticaret Yıllıkları’nın 1900 yılı sayısında, İstanbul’da mesleğini sürdüren 79 mimarın isimleri ve büro adresleri yer alır. Bu mimarlardan 78’i Avrupalı veya gayrimüslim iken, listede bulunan tek Türk mimar Mehmed Vedad’dır.
Vedad Bey’in aldığı “sermimar-ı hazret-i şehriyari” unvanının “saray mimarı” veya “padişah mimarı” gibi benzerleri, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında kullanılmaya başlanmıştı. Bilindiği kadarıyla ilk olarak Sarkis Balyan 1878’de “sermimar-ı devlet” unvanını almış, ilerleyen yıllarda da Vasilaki ve Yanko İoannidis sermimarlık yapmışlardı. Saray için çalışmış mimarlar arasında İtalyan mimar Raimondo D’Aronco’yu da sayabiliriz. Bu mimarlar Yıldız Sarayı bünyesindeki çeşitli yapıların tasarımını üstlenmiş, ayrıca Sultan II. Abdülhamid’in inşa ettirdiği kimi kamu yapılarını da projelendirmişlerdi. İoannidis’lerle ilgili bilgiler nispeten kısıtlı olsa da Sarkis Balyan ve Raimondo D’Aronco’nun dönemin mimari modalarını ve uygulamalarını yakinen takip eden oldukça donanımlı figürler olduklarını biliyoruz.
Vedad Bey, sarayla güç lü bağları olan seçkin bir aileye mensuptu. Babası (Giritli) Sırrı Paşa, Diyarbakır, Bağdat ve bazı Rumeli eyaletlerinde vali olarak görev yapmış bir bürokrattı. Anne tarafından dedesi Hekim İsmail Paşa, Sultan II. Mahmud’un doktorluğunu yapmıştı. Besteci ve şair olan annesi Leylâ (Saz) Hanım, çocukluğunun bir kısmını sarayda geçirmişti. Vedad Bey’in oğlu Nihat Tek’in yazdıklarına göre, Sultan Reşad henüz şehzadeyken Leylâ Hanım’a, bir gün tahta çıkarsa Vedad Bey’i sermimar olarak görevlendireceğini söylemişti. Dolayısıyla Vedad Bey sarayda çalışmaya başladığında padişah tarafından bizzat korunuyordu ve idari kadroların bir kısmıyla zaten tanışıyordu. Bu tanışıklıkların en hoş örneği bence Halid Ziya (Uşaklıgil) Bey ile olanıydı. Vedad Bey padişahın başmimarlığını yaparken Halid Ziya Bey de padişahın baş katipliğini yapmaktaydı. İkilinin dostluğunu Halid Ziya Bey’in anılarından takip etmek mümkün. Vedad Bey ailevi birikimi ve mücadeleci kişiliğinin etkisiyle görev sınırlarını belirleme konusunda ciddi ve zaman zaman katı olmuştu. Beğenmediği mimari uygulamaları ısrarla eleştirdiğini, kaleme aldığı ve Osmanlı Arşivleri’nde muhafaza edilen onlarca dilekçesinde takip edebiliyoruz. Saraylarda gerçekleştirilecek uygulamaların kendi talimatları doğrultusunda, uygun bulduğu malzemeler ile ve işinde mahir ustalarca yürütülmesi konusunda son derece ısrarcıydı.
Vedad Bey kısıtlı ve Maliye nezareti tarafından dikkatle takip edilen bir bütçe ile çok kapsamlı bir yapı grubunun düzenli olarak tamirini ve zaman zaman ek yapılarının inşasını gerçekleştiriyordu. Bu yapı grubunda en önemli yeri Dolmabahçe, Topkapı ve Yıldız Sarayları tutuyordu. Üç büyük sarayda da gerçekleştirdiği müdahalelerin ilgili sarayın özgün özellikleri ile uyumlu olması yönünde çabalıyordu. Vedad Bey, tarihi geçmişi sebebiyle Topkapı Sarayı’ndaki çalışmalara özel bir önem veriyor, burada tahrip edilmiş bir camın bile tekrar yerine koyulamayacağının altını raporlarında çiziyordu. Hatta Topkapı Sarayı’nda uygun bulmadığı uygulamalar gerçekleştirildiği zaman “Asar-ı Osmanîci bir Osmanlı” olarak durumdan rahatsız olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte, saraylarda yapılacak en ufak işi bile en ince detayına kadar kendisi planlıyordu. Vedad Bey’in detaycılığına bir örnek vermek gerekirse, Dolmabahçe Sarayı bahçesindeki hortumların asılacağı kancalar için bile suluboya ile renklendirdiği bir çizim hazırlamasını verebiliriz.
Saray, kasır ve hanedan üyelerinin kullanımına tahsis edilen yapılarda (ebniye-i seniyye) gerçekleştirilmesi öngörülen her inşa ve tamir işi için, Vedad Bey tarafından bir ön keşif (keşf-i evvel) defteri hazırlanıyordu. Vedad Bey görevi süresince 700 civarında keşif defteri hazırlamıştı. Osmanlı Arşivleri’nde bunlardan 479 tanesini tespit etmek mümkün oldu. Bu defterlerde, gerçekleşmesi önerilen mimari müdahalenin teknik detayları, kullanılacak malzemeye dair bilgiler ve tahmini bir maliyet yer alıyordu. Defterlerin içerikleri, Dolmabahçe Sarayı’nda bir odanın pencere camlarının değişmesi gibi ufak müdahaleleri de Yıldız Sarayı mutfaklarının yıkımı gibi daha büyük ölçekli müdaheleleri de içerebiliyordu.