Andaç Haznedaroğlu’nun yazıp yönettiği “Misafir” gösterime girdi. Film, Suriye’deki savaşta küçük kız kardeşi dışında tüm ailesini kaybeden Lena’nın, komşusu Meryem ile birlikte Türkiye üzerinden Avrupa’ya doğru yolculuğunu anlatıyor. Bu filmin hayatını değiştirdiğine dikkat çeken yönetmen, “Film bu yaşanan göçün gerçekten çok hafifletilmiş hali. Onların da savaş öncesi bizim gibi bir hayatları vardı. Tanıdığım öğretmen,mühendis ,doktor, sanatçı birçok Suriyeli var. Yüzlerce hikaye dinledim. Anlattığım onların hikayesi aslında. “ifadelerini kullanıyor. Hitler döneminden bu yana en büyük savaş göçüne tanık olduğumuzu belirten Haznederoğlu, “Bu göç Amerika’da ya da Avrupa’da olsaydı şimdi binlerce film yapılmıştı. “diyor.
Evet. Hitler döneminden bu yana en büyük savaş göçü bu. Çektiğimiz film bu konuda yapılan ilk filmlerden. Bunun çok büyük bir dert olduğuna şahit olduğum andan bu yana elimden geleni yapmaya gayret ettim. Hepimizin televizyonlardan görüp kanıksadığı, göz çevirdiği bir konu aslında Suriye meselesi. Filmdeki karakterlerden Zeynep’in hikayesi benim gerçek yaşadıklarımdı. Bir gün Suriyeli bir mülteci, hasta çocuğuyla arabanın önüne atladı . Onlarla yaşadığımız bir hastane gecesi sonunda ben bu hikayenin peşine düşüp “sınırdan buraya nasıl geldiklerini neler yaşadıklarını ’’ öğrenmek istedim. Her şey bu macerayla başladı. Savaşta bombaların patladığına şahit oldum. Başta sınıra gittim ve Kobani’ de patlamalar oldu. Günlerce yaralı , savaştan kaçan insanların içinde buldum kendimi. Bu yaşananlar beni çok etkiledi.
Benim hayatımı değiştiren bir film oldu. Filmi çok insani ve tarafzı bir yerden anlatmak istedim. ’’Yarın savaş çıkarsa ‘’sorusunu kimse sormuyor kendine. Her yanı savaş olan bir ülkede ‘’pek romantik hayatlar yaşıyoruz ‘’diye düşünüyorum. Filme en çok desteği veren Suriyeli insanlar ve arkadaşlarım oldu. Açıkçası Türklerin bu konuda meseleyi çok anladıklarını düşünmüyorum. Bomba sesi bilmemekten kaynaklanıyor bu.
Çekim süreci gerçekten bana çok öğretici bir yol oldu. Filmin her aşaması çok zordu.Yaklaşık 3 yıl bir serüvenin içinde buldum kendimi. Çok aile gezdim ve çok acı hikayeler gördüm. Reyhanlı’daki saldırıda bir anne hem çocuklarını hem de ayaklarını kaybetmiş. Altı yaşındaki kızı kendisine bakıyordu. Tek göz bir odada tüpte yemek yapıyordu annesine. O çocuğun bakışlarını unutamam. İstanbul’a geldiğimde çok yabancılaşıyordum. Gördüklerimden kollarım uyuşmuş kimseyle konuşamadığım günler geçirdim. Asıl derdin ne olduğunu anladım. Bizim büyük şehirde uğraştığımız dertlerin sahte olduğunu anladım. Bu da hayatımı değiştirmeye yetti.
Olmadı. Ben sadece gerçeği anlatmak istedim. Bu sadece Türkiye’nin değil bütün dünyanın sorunu . Ben bu soruna çözüm bulamam belki ama bana düşen bunu en dürüst şekilde anlatmak oldu .
Bu benim hayatımı değiştiren sorulardan biridir .O yüzden çok önemsiyorum.Filmimde mesaj vermeye çalışmadım aslında. Gerçekleri ironik bir şekilde anlatarak kocaman harflerle ‘’İNSAN BE İNSAN ‘’ demek istiyorum. İnsani yardımın hiçbir siyasi tarafı olmamalı. Bu filmde en dikkat ettiğim şey buydu zaten. Taraf tutmadan meseleyi bütün gerçekliğiyle anlatmak.
Filmin başrolü sekiz yaşında Rawan Suriye’li bir mülteci.İki buçuk sene bütün Suriye okullarını dolaştım. Yaklaşık dört bin civarı çocuk gezdik. Bir gün kalktım, “Allahım bugün bu çocuğu bulamazsam bu filmi yapmayayım ‘’dedim Çünkü çok yorulmuştum. En son gittiğim okul , beşinci katta idi ve son sınıfa çıktık. Öğrencilere ‘’ ben çok yoruldum , kim artist olmak istiyorsa tahtaya çıkıp öğretmeninin taklidini yapsın” dedim. Rawan tahtaya çıktı. Herkesi gülmekten kırdı geçirdi. Mutluluğumu anlatamam. Filmde inanılmaz bir bağ oldu aramızda. Ben Türkçe konuşuyorum, o Arapça anlatıyor. Aylarca çalıştık. Onu çok özlüyorum.
Türkiye’de ve dünyada mültecilerin savaşın gerçeği unutulmadan değerlendirmesini isterim. Türk halkını tepkisini anlıyorum. Haklılar. Yedi yıldır göç var. Bir yılın sonunda artık misafirlik biter. Gerçekten buraya uyum sağlamaları lazım. Savaş devam ettikçe bu insanlık adına çok büyük bir sorun. Sadece Türkiye’nin değil bütün dünyanın sorunu. Üç buçuk milyon insanı genellememek gerek. “Bütün mülteciler kötü” demek ancak cahillikle açıklanabilir. Onların da daha önce bizim gibi bir hayatı vardı. Savaş tahmin edilemeyecek kadar korkunç bir şey bunu asla unutulmamasını isterim. Suriye’ deyüzlerce bombanın altında çıldıran, akli dengesini yitiren insanlar var. Empatiyi unutuyoruz bazen.
Çok önemli bir yolculuk oldu. Bir film çektim ve hayatım değişti. Film bu yaşanan göçün gerçekten çok hafifletilmiş hali. Onların da savaş öncesi bizim gibi bir hayatları vardı. Tanıdığım öğretmen,mühendis ,doktor, sanatçı birçok Suriyeli var. Yüzlerce hikaye dinledim. Anlattığım onların hikayesi aslında.
Dünyada da çok göç filmi çekilmedi aslında. Düşünsenize en büyük göç yaşanıyor toplasanız on tane film yapılıyor. Bu göç Amerika’da ya da Avrupa’da olsaydı şimdi binlerce film yapılmıştı.
Çok isterdim fakat mülteci hikayesi ile dünyada kimse ilgilenmiyor artık. Dünyada çok zor bir dönemden geçiyoruz. Ben savaştan kaçan çocuklara elimden geldiğince yardım edeceğim. Global krizlerin bireysel hareketlerle çözülebileceği gibi bir umudum var. İnsan yaşadığı koşullara uyum gösterip ürettikçe her şey değişiyor. Benim hikayemde bir umut hikayesi aslında. Bu filmle küçük de olsa bişey yapabildiysem ne mutlu bana.