Fatma Barbarosoğlu’nun yeni romanı Müjgan İmkânsıza Komşu, Profil Kitap’tan çıktı. İlk romanı Hiçbiryerde’nin üniversiteli çobanı Şahin’in nişanlısı Müjgan’ı anlatan yeni roman, yirmi yılım sonunda okuyucu ile buluştu. Bu vesile ile yazar Fatma Barbarosoğlu ile ‘Şahin’in yaralı yüzü Müjgan’ı’ ve romanın yazım sürecini konuştuk.
*Müjgan 2004 yılında yayınladığınız Hiçbiryer romanında kendisini Şahin aracılığı ile tanıdığımız bir kahraman. Esasında orada olmadığı halde hep orada Şahin’in hatıralarında yaşayan bir kahraman Müjgan. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen sizin sıkı okuyucularınız Müjgan’ı hemen hatırladı. Okuyucunun bir roman kahramanını üstelik çok da aşikâr olmayan bir roman kahramanını unutmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu beni çok mutlu etti. O kadar çok Müjgan ile yaşamışım ki okuyucuda izi kalmış. Sosyal medyada bir okuyucu 2009 yılında Yeni Şafak’ta yayınladığım bir yazıyı hatırlattı bana. Ben o yazıyı çoktan unutmuştum. “Buradan Müjgan geçti” diye yazmışım, 18 Ağustos 2009 tarihinde Yeni Şafak’ta. Okuyucu Şahin’deki Müjgan’ı sevdi ve belki bir kavuşma hikayesi olarak devamını bekledi. O yazıda şöyle anlatıyordum: “İki gün boyunca içimde Müjgan’’ı gezdiriyorum. Müjgan gelmiş buraya diyorum. Müjgan geçmiş buralardan. E sen ne yapacaksın iki gün boyunca Müjgan’la diyor N. İdare ederim herhalde diyorum. Edemezsem sen beni toplarsın. İki gün boyunca N beni topluyor. Bazı cümleleri anlamıyorum. Birazı boyun fıtığından birazı migrenden ama en çoğu Müjgan’dan hatıra.
*Müjgan geçmiş buralardan. Kim mi Müjgan?
Bana kendini zoraki yazdırmaya kalkan roman kahramanım. Ne zaman uzun bir yaz ikindisine dahil olsam çıkıp geliyor. Ya çıkıp geliyor ya biraz önce gitmiş oluyor. Müjgan’ı bilenler biliyor. Şahin’in yaralı yüzü.
*Bu bağlamda ‘her metin kendi okurunu inşa eder mi’ gerçekten?
Her metnin okuyucusu olmuyor. Bazı metinler sadece tüketiliyor. Bazıları ile güzel resim veriliyor. Sosyal medya ile birlikte kitaplar aynı zamanda aksesuar işlevi de görüyor. Sorunuzu her metin bağlamında cevaplamam mümkün değil ama kendi kitaplarım üzerinden cevaplayacak olursam bazı metinler okuyucu için hayat boyu yol arkadaşı oluyor. Bazı metinler darda kalınınca sığınılan bir liman. Bazı metinler kendimizin aksini düşüreceğimiz endam aynası. Dün bir okuyucumun düğün davetiyesi olarak yakın arkadaşlarına Gün Akşamsızdır kitabını hediye ettiğini öğrendim. Kitabın iç kapağına düğün tarihini ve adresini yazmış. Çok etkilendim. Müjgan İmkânsıza Komşu nasıl okunacak bilmiyorum ama Hiçbiryer romanının çok kendine mahsus bir okuyucusu oldu.
* Aradan geçen 20 yılda, ülkede gündemler de çok değişti. Şahin ve Müjgan’ın hikâyeleri bu değişimden etkilendi mi?
Müjgan İmkânsıza Komşu romanı ile Hiçbiryer teknik olarak çok farklı. Hiçbiryer’in Şahin’i dış baskının basıncı altında iç alemine sığınmaya çalışıyordu. Çocuk yaşında çıktığı köyüne ‘üniversiteli çoban’ olarak döndüğünde aidiyet problemi yaşadı yoğun olarak. Dolayısıyla mekâna yabancılığı toplumsal hafızaya aidiyet üzerinden aşmaya çalıştı. Şahin Müjgan’ın yokluğu ile yandı Müjgan kendi yokluğu ile... Hiçbiryer’de ülke gündemi yoğun bir şekilde var. Müjgan’da değişimi bir zamanlar Şahin ile dolaştıkları mekânlar üzerinden okuyoruz.
* Romanda çağımızın çok ötesine nahif bir aşk hikâyesi anlatılıyor. Bu bir aşk romanıdır diyebilir miyiz?
Çağımızın ötesinde bir aşk hikâyesi diyebilir miyiz bilmiyorum. Aşk romanı deyince okuyucunun başka beklentileri olur. Okuyucumu yanlış bir beklentiye sevk etmekten korkarım. Ben iki gencin, iki akademisyen gencin başına gelenleri anlatıyorum. Toplumsal değişimin baskısını bireyde, bireyin tercihlerinin toplumda yarattığı değişim izleğini yakalamak için gayret ediyorum. Aşkın değişmeyen yüzünü, kendini bir başkasının aynasında görmek/ görememek bahsinin popüler kültürde fazla temsilini görmediğimiz için belki size ‘çağın ötesinde’ gibi geldi. ‘Aşk hikâyeleri’ olarak etiketlenen popüler kültür ürünlerinin çoğunda aşk yok esasında. Tutku ve arzu ‘aşk’ etiketiyle pazarlanıyor.
*Acı tecrübesine tanık olduğumuz Müjgan, ‘kinim dinimdir’ diye tekrarlıyor durmadan. Ama biz roman boyunca Müjgan’ın aslında hiç ‘kindar’ olmayışına, affetmenin eşiğinde duruşuna şahit oluyoruz. Sizce Müjgan nasıl bir kız?
Unutmamak için kinini enerjiye dönüştürmek istiyor. Affetmemek için, unutmamak için, yaşadıklarını kendine hatırlatmak için tekrarlıyor ‘kinim dinimdir’ cümlesini. Esasında dilinde kalan bir cümle, intikam duygusu kalbine inmiyor. Bendeki Müjgan’ı anlatırsam okuyucunun bulacağı Müjgan’ı sınırlamış olurum. Her okuyucu kendi Müjgan’ını bulsun isterim.
Psikiyatrist bir karakter var romanda. Ama onun da kendi içerisinde kafası çok karışık. Bu karakteri oluştururken zihninizde ne vardı? Ya da gerçek hayatta böyle bir psikiyatr var mı?
“Bana gelen hikâyeleri bir anlatsam” iştahı ve nidası ile başkasının acısını pornografik malzeme olarak pazarlayan psikolog ve psikiyatristlere sosyal medyada rastlamamış olamazsınız. Danışanlarına yol göstermek üzere değil de onların sıkıntılarını kullanarak influencer olmaya çalışanları... Psikiyatrist yazarın ‘gerçek hayattan uyarlanmıştır’ etiketi ile yazdığı romanları, romanlarından uyarlanan dizileri, hatırlatmam yeterli olur sanıyorum... Başkasının acısını kendi başarısına malzeme yapanlar ‘şöhret’i yakalayarak mesleğini layıkıyla yapanlara çok zarar veriyor diye düşünüyorum.
* Okuyucular romanın yazımının ne kadar zaman aldığını merak ederler. Müjgan İmkânsıza Komşu ne kadar zamanda yazıldı? Yazım süreci nasıl geçti sizin açınızdan?
Yazılması uzun sürmedi Müjgan’ın. Yayınlanma aşamasına gelmesi uzun sürdü. Şahin’in hikâyesi Müjgan’da tamamlanacağı için Hiçbiryer okuyucusunu sıcağı sıcağına üzmek istemedim. Metnin ilk yüz sayfası Hiçbiryer’den birkaç yıl sonra yazıldı. Ama Müjgan benden gitmeyince sonunu yazmadım. Bazı kahramanlar öyledir. Sizinle yaşamak ister, sizde yaşamak ister.
* Romanda köyde geçen sahneler de yer alıyor. Köyün, köydeki insanların tasviri klasik tanımlardan öte. Belki de bu sebeple çok etkileyici. Anadolu’daki yerel kültürü de göz önünde bulundurarak köy sahneleri için neler söylemek istersiniz?
Hiçbiryer’de Şahin’in doğduğu, büyüdüğü Taş Köy, toplumsal hafızanın kaydı olarak yoğun bir şekilde yer alıyor. Müjgan İmkânsıza Komşu’da, Müjgan nişanlısının yaşadığı yeri görmek, onu orada bulmak üzere gidiyor. Dolayısıyla şehirli bir genç kızın eşya insan ilişkilerine, insanın tabiat ile kurduğu bağa dair hayretine tanık oluyoruz.
* Muhsin Amca ve eşi Ayşe’yi, Şahin’in annesi gelin ablayı, helvacı -bizim Merve’nin amcası olarak bildiğimiz-karakterleri görünce idealize bir köy ve köylü tasavvuru düşüyor zihnimize. Siz buna katılıyor musunuz?
Merve, Merve’nin amcası köylü değil. Onlar Afyonkarahisar’ın yerlisi. Muhsin ile eşi Ayşe Yenge de yıllarca şehirde yaşadıktan sonra köye dönmüş yaşlı bir çift. Hiçbiyer’de Muhsin’in hayat hikâyesi var. İlkokulu bitirince okumak üzere köyünden çıkmış, İstanbul’da çok kıymetli hocaların tedrisatından geçmiş bir karakter Muhsin. İdealleştirmek gibi bir niyetim yok. Bir dönemi anlatıyorum. Tabiatın ritmine dahil olanların dünya görüşü, hayat anlayışı üzerine birkaç dokunuş benim için köy sahneleri. Asla idealleştirme değil.
*Köye gidiş Müjgan için geçmişin defterini kapatmak demekti sanki ama ayrılırken öğrendikleri durumu değiştirdi. En son mektupla bu hikâye hitama erdi diyebilir miyiz?
Bilemem. Her şey nasibi ile… Hiçbiryer romanını yazarken Müjgan’ı müstakil bir roman olarak yazacağımı bilmiyordum. Bana kendini zorla yazdırdı adeta.
*Hiçbiryer’de ‘Erkeklerin hikâyesi neden yok’ başlığı üzerinden ilerlerken Müjgan İmkânsıza Komşu’da tüm yönleriyle dolu dolu bir kadın öyküsü okuyoruz. ‘Bu sebeple kadınlar daha fazla özdeşleşebilir bu kitapla’ diyebilir miyiz?
Hiçbiryer’i erkek okuyucular çok sevmişti. “Bu anlattığınız benim hikâyem” diyenler, “Beni niye böyle silik çizdiniz” diye itiraz edenler olmuştu. Ama kadın okuyucu da çok sevmişti Hiçbiryer’i. Müjgan İmkânsıza Komşu kadın okuyucular tarafından daha çok okunur büyük ihtimal. Ama romanın muhtevasıyla ilgili olduğu kadar bütün dünyada kadıların daha çok roman okumasıyla da bağlantılandırılabilecek bir durum.