Şiddeti özendirdiği için eleştirilen Çukur dizisinin birçok sahnesi Balat’ta çekiliyor. Dizi seti okuldan kaçan çocuklarla, mafyaya özenen gençlerle dolu. Psikilog Tuba Karacan gençlere şiddetin bir sorun çözme biçimi olarak gösterilmesini eleştiriyor ve ekliyor: “Gençlerin rol model olarak dizilerdeki karakterleri alma oranları yüksek bu yüzden şiddeti öne çıkaran dizilere ailelerin dikkat etmesi gerekiyor.”
Televizyon ve insanlar arasındaki mesafe hiç değişmiyor. Yeşilçam’ın kötü adamı Erol Taş gerçekte halk tarafından nasıl dayak yediyse dizi kahramanları da baş tacı ediliyor. Dizilerdeki alkol, sigara sahneleri mozaiklenirken şiddetin ayarsız hâli sansürsüz olarak seyirciye geçiyor. Görsel şiddetten en çok da okul çağındaki gençler etkileniyor. Geçtiğimiz günlerde Gebze’de öğrencisi tarafından öldürülen Necmettin Kuyucu için düzenlenen anma etkinliğinde de Çukur dizisi tepkilerin odağındaydı. Her yaştan her meslekten insan diziyi takip ediyor. Diziye olan ilginin nedenlerini merak edip şiddetin etkisini yerinde görmek için Çukur’un Balat’taki setine gittik. Balat sakinleri ve Çukur turistlerini dinledik, dizinin başrol oyuncusu Ercan Kesal ve psikolog Tuba Karacan ile konuştuk.
ÇOCUKLAR ALMANCA ÖĞRENDİ
Aşırı şiddet içerdiği için eleştirilse de Balat’ın yerlileri diziye “gelir kapısı” olarak baktıkları için durumdan memnun. Çukur’un çekildiği sokaklar Irak’tan Almanya’ya, İsveç’ten Hindistan’a kadar yerli ve yabancı birçok turisti ağırlıyor. Ziyaretçiler arasında hayranlar olduğu kadar diziyi hiç izlemediği halde İsveç’ten gelip Çukur hayranı babası için fotoğraf çeken de var. Çukur’un çekildiği sokağın hemen yanında bulunan Ayvansaray Üniversitesi öğrencileri sokakların hareketlenmesinden memnun olduklarını, halkın maddi anlamda iyileştiğini ve gençlerin eskiden semte zarar verirken bugün korumaya başladıklarını ifade ediyorlar. Roman vatandaşlarının çoğunlukta yaşadığı semt, Çukur’un gelişiyle birlikte renklenmiş. Semtin gençlerinden Emircan Duman, değişimi şu sözlerle anlatıyor: “Mahallede önce bir iki bina yıktılar, kendilerine göre dizayn ettiler. Sonra çekimler başladı. Çok uzaklardan değişik insanlar geliyor buraya. Türbeye gitseler daha iyi. Bu kadar insan gelmezdi buraya. Çocuklar Almanca öğrendi. Rehberlik yapıp üç beş yolunu buluyorlar.”
MÜZE GİBİ GEZİYORLAR
Çukur setini ziyarete gelen insanlara rehber çocuklar eşlik ediyor. Hem set çalışanı hem oyuncu olarak sette görev yapıyorlar. Çekimler esnasında sessizliği sağlayıp sokaktan kimseyi geçirmiyorlar.Çocukların boyun ve bileklerinde Çukur’un sembolü olan çizimden var. Vartolu’nun evi, Aliço’nun arabası, kahvehane, berber derken müze gibi gezilen bir mahalle çıkıyor karşımıza. Çocuklar günde ortalama 15-20 lira kazanıyor. Suriyeli çocuklarsa Arapça bildikleri için kazançlarını 90 liraya kadar yükseltebiliyor. Rehberliğin ince detaylarını, pek bilinmeyen önemli mekanları Sinem, Tahir, Çınar, Ezel, Şevval, Sena, Hasan Casim ve Ali Muhammed’den dinliyoruz: “Çukur için mi geldiniz diyip insanlarla konuşmaya başlıyoruz. Park yeri bulup gezdirmeye başlıyoruz. Vartolu Sadettin ile Saadet’in kalp çizdiği duvara, 27. bölümde Yamaç’ın arabayla döndüğü yere, ilk bölümdeki halısahaya da götürüyoruz. Oraları herkes bilmiyor. Acıkınca lokantaya götürüyoruz. Pizza isteyen de oluyor. Fotoğraf çektiriyorlar, bizi hatırlamak için. Sonra gidiyorlar. Diziyle beraber mahallemize güneş geldi.”
ÇUKUR’DA HEYECAN MEYECAN VAR
Dizinin şarkılarından biri olan “Bu hayatın heyecanı meyecanı yok” adlı parçaya gönderme yapan Iraklı Zeynep Hasan, “Çukur’da heyecan meyecan var” diyor ve ekliyor: “Biz Iraklıyız ve bizim için bu dizi farklı bir şey. Başka izlediğim Türk dizileri de var. Türkçemi böyle geliştirdim. Dizi Bağdat’ta çok meşhur. Mahalle aynı dizi gibi, pek fark yok. Aliço’yu çok seviyorum. Döner dönmez yeni bölümü izleyeceğim.” Balat’ı merak edenler arasında İstanbul’un farklı semtlerinden ziyaretçiler de var. Avcılar’dan gelen Fatoş Güven, Zeynep Karamar, İrem Demir adlı üç arkadaş duvar yazılarını görmek için gelmiş. Çukur’un haksız eleştiriler aldığına değinen grıp, “Herkes çok temizmiş gibi diziyi eleştiriyorlar. Diziyi zorla izletmiyorlar, seveni çok ki yüksek reyting alıyor. İnternette, Netflix’te yayınlansa daha rahat izleriz” diyor.
Dizideki sahneler naif kalıyor
Dizinin başrol oyuncusu Ercan Kesal ise eleştiriler hakkında şunları söylüyor: “Dizinin gerçek değil, kurgu olduğunu her röportajımda söylüyorum. Baba filmi neyse Çukur da odur. Dizide distopik bir dünya, mahalle kurulmuş. Bu gerçek hayatın taklitidir. Birebir çekmek isterseniz eğer bunun adı belgesel olurdu. Garsonundan bilim adamına kadar geniş bir kitleden övgüler alıyoruz. Birileri düşünmeli, seyirci Çukur’la neden yakınlık kuruyor? Oyunculara, senaristlere, yönetmene, yapımcıya sorulduğu kadar sosyologlar, antropologlar, psikologlara da bazı soruların sorulması gerekiyor. Eski mahalleler nereye gitti, gençler neden okumayıp seyrediyor, çocuklar neden kısa cümleler kuruyor... Hayatın şiddeti karşısında dizideki şiddet sahneleri naif kalıyor.”
Gençlik örnek alıyor
Medyada şiddete yönelik sahnelerin çok fazla öne çıkması şiddeti toplum üzerinde normalleştirdiğine dikkat çeken Psikolog Tuba Karacan şunları söylüyor: Dizilerde şiddetin bu kadar yoğun vurgulanması; ilişkilerde yaşanan sorunlarda şiddetin bir sorun çözme biçimi olarak algılanmasına yol açıyor. Öfke doğal hatta sağlıklı bir duyguyken, şiddet öfkenin ifade edilme biçimi olduğunda suça dönüşme potansiyeli taşır. Özellikle boş zaman alışkanlıkları tv dizileri izleme yönünde olan gençler; dizilerdeki karakterleri daha kolay içselleştiriyor ve kendilerine rol model alıyorlar. Çünkü gençlik dönemi kimlik arayışı ve oluşturma süreci... bu dönemde sıklıkla karşılaşılan davranışlar normalleştirilir. Bu dizilerdeki olaylar, temalar ve karakterler; genelde gündelik hayatla ilişkilendirildiğinden izleyiciler üzerinde oldukça etkili olur.”
Biz oynasak daha doğal olur
Vartolu’nun Yeri adlı mekanın sahibi Mahmut Durmuş da şiddet sahnelerinin bu mahalleyle ilgisi olmadığını söylüyor. İlk sezonun mahalle için çok iyi geçtiğini belirten Durmuş, şöyle devam ediyor: “Öyle bir hareket oldu geçen sezon ama ikinci sezon o kadar değil. Ya insanlar doydu ya da buraya ziyarete gelenler memnun olmadı. Misafiri iyi ağırlamak lazım. Dizide de oynuyoruz bazen ama mahalleliyi fazla oynatmıyorlar. Kendi adamları geliyor hep. Aslında biz oynasak daha doğal olur. Şiddet sahneleri televizyonda abartılıyor. Filmle mahalle arasında ilgi yok.”
Almanya’ya hediyelik eşya gidiyor
Balat’ta 44 yılı geride bırakan esnaf Ramazan Doğan, tezgâhında Çukur’un hediyelik eşyalarını satıyor. Dizinin içeriğindeki olumsuz havasından ziyade kazançlarının artmasından duydukları memnuniyeti dile getiriyor. Esnaf yüzük, çakmak, bileklik, defter, bardak altlığı, tişört, tespih, duvar süslerinin çok ilgi gördüğünü söylüyor. Semtteki eski canlılığın diziyle yeniden dönüş yapmasından mutlular. Sohbet ettiğimiz esnaftan biri şunları söylüyor: “ 85 ülkeden 100 milyondan fazla kişi izliyor diyorlar. Gelenlerin çayını kahvesini içiriyoruz, yardımcı oluyoruz” Çukur tişörtleriyle Balat’ı gezen bir çiftle karşılaşıyoruz. Çift Almanya’dan gelmiş. Almanya’daki arkadaşlarına hediye alacaklarını söylüyorlar.
Gerçeği anlattıklarına inanıyorum
Çukur’u görmek için Gaziantep’ten gelen Muharrem Karabaş ise diziye farklı bir bakış açısı getiriyor: “Buraya gelip Çukur’u görmek istiyorduk. Buradakilerin dizidekilerle bir alakası yok. İnsanlar çok sıcak kanlı. Semtin temiz bir ruhu var. Dokusu bozulmamış eski yapıları görmek de çok güzel. Dizinin kısmen de olsa hayatın gerçeklerini anlattığını düşünüyorum. Roman okurken sonu gelsin istersiniz, merak edersiniz. Çukur da böyle. Gaziantep’ten buraya kadar beni çekti. Çukur’un asıl anlatmak istediği şey barışın önemi. Karakterler hiçbir zaman kavgadan, çatapattan yana değil. Yamaç kendisine silah sıkanları affediyor, dostluğu, kardeşliği savunuyorlar. Yani iyiler savaşa mecbur ediliyor.”