Siyon Aşıkları Hareketi kitabında Avrupa'dan 1882 ile 1903 yılları arasında Filistin’e göç eden Yahudi sayısının 25 bin civarında olduğunu belirten Halil Çakmaktaş böylelikle Siyonizm’in oluşma sürecine de dikkat çekiyor.
Avrupa’da 17. ve 18. yüzyıllarda gelişen ve sekülerleşme gibi önemli etkileri 19. yüzyılda görülen Aydınlanma düşüncesinin etkisi altına sadece Hıristiyan dünyasının değil Batı ve Doğu Avrupa’daki gettolarda yaşayan Yahudilerin de girdiği biliniyor. Yahudilerin gettolardan çıkıp Avrupa’daki toplumlarla bütünleşmesi anlamına gelen ve bir yerde Yahudi aydınlanması olarak adlandırılabilecek Haskala, sosyolojik anlamda Yahudilerin yaşadıkları toplumun dilini ve kültürünü benimsemesini, kendi kapalı millet-din anlayışını değiştirmelerini öngörüyordu. Aydınlanmış Yahudilere de maskilim deniyordu. Haskala’nın entelektüel çevresini teşkil eden üniversite öğrencileri, doktorlar, tüccarlar, vaizler, bilginler Talmud’un ötesinde bir şeyler öğrenmeye cesaret etmeyi parola bilerek Yahudi dünyası dışında bir hayata dönmeyi kurtuluş addettiler. (Yeri gelmişken Immanuel Kant’ın Aydınlanma’yı Horatius’a ait “sapere aude!”, yani “bilmeye cür’et et!” ile tarif ettiğini belirtelim.) Haskala’nın öngördüğü Yahudilerin içinde yaşadıkları toplumla bütünleşmek üzere bireyselleşmeleri, bir anlamda Yahudiliğin dogması olan “cemaat içinde Yahudi” anlayışını terk etmeleriydi. Bu dönemde birçok Yahudi, Avrupa ile bütünleşmek, Avrupa’daki konumunu sağlamlaştırmak için vaftiz olmuş, din değiştirmişti.
Buna rağmen öteden beri antisemitizmle yoğrulmuş Avrupa toplumlarının zihnindeki Yahudi tezahürünü yıkmayı başaramamışlardır. Hatta, Hannah Arendt’in ifadesiyle “Yahudiler din değiştirmek suretiyle Musa’nın dininden kurtulabilirdi, ama Yahudilikten kurtuluş yoktu.” Kendisi de bir Yahudi olan komünizmin kurucu ismi Karl Marx Yahudiliği bezirganlık, dinini para olarak tanımlayarak “Yahudi sorunu”nun (bir yerde Yahudilerin antisemitizmden dolayı karşılaştığı sorunların çözümünün ve özgürleşmesinin) insanlığın Yahudilikten özgürleşmesiyle mümkün olacağını yazmıştı. Açıktır ki kapitalist ya da sosyalist, hangi eğilime yakın olursa olsun, hemen bütün Avrupalıların Yahudilik noktasında fikirleri ortaktı, bir anlamda tarihsel bir sürekliliğe sahipti: Halkın en alt tabakasından entelektüel üst tabakaya kadar derinlere işleyen koyu bir antisemitizm yaygındı. 1789’da gerçekleşen Fransız Devrimi sonrası Avrupa’da modernlikle birlikte gelişen milliyetçiliklerin yanısıra ırkçı yaklaşımlar da bu antisemtizmi besliyordu.
SİYON AŞIKLARI HAREKETİ’Nİ İNCELİYOR
Halil Çakmaktaş, Siyon Aşıkları Hareketi adıyla kitaplaştırdığı yüksek lisans tezinde Avrupa toplumları ile bütünleşme arzusu taşıyan, ancak bu toplumlarda hâkim antisemitizm sebebiyle bu bütünleşme tasavvurları akim kalmış Yahudilerin modernizmle birlikte toplumsal aidiyetlerini geleneksel anlayış yerine modern anlamda buluşturduğunu, etnik ve dinsel bağlılıklarını terk etmediklerini belirterek politik siyonizmin oluşumu aşamasında önemli bir basamak olan Siyon Aşıkları hareketini inceliyor. 1881’de Rus Çarı II. Alexander’ın Saint Petersburg’da düzenlenen bombalı bir suikastta öldürülmesinin akabinde gerçekleşen pogromlar sonrası Yahudiler için kurtuluşun benzeşme ve bütünleşmede olmadığını, Siyon’a, vaat edilmiş topraklara göç etmenin gerektiğini ileri süren hareketin kurucu lideri Leon Pinsker’in niyetinde siyasal bir amaç olmadığını vurgulayan Çakmaktaş, onun yazdığı manifestosunda kaderlerinin kendi ellerinde olduğunu söyleyerek birlikte hareket etmenin ve inisiyatif sahibi olmanın ulusal doğuş için elzem gördüğünü belirtiyor. Siyon Aşıkları Hareketi’nin Yahudi halkının bir geleceği olacaksa bu geleceğin “vaat edilmiş topraklar”da (Filistin’de) mümkün olacağını ifade ettiğini belirten Çakmaktaş, Yahudi halkının kendini var etmefikrinin hayata geçiş yollarını düşünen Pinsker’in Siyon olarak adlandırılan bu topraklara gerçekleştirilecek göçü son derece pragmatik ve gerçekçi çözüm olarak gördüğüne değiniyor.
Batı Avrupa, Rusya ve Almanya’dan da 19. yüzyılda ABD’ye yoğun bir Yahudi göçü olduğunu biliyoruz. Filistin’e göçe herhangi bir dini referans ve kutsallık atfetmeyen Pinsker’in buraya göçten önce ABD’ye göç fikrini tasavvur etmiş, Filistin’e göç fikrine daha sonra iştirak etmişti. Siyon Aşıkları Hareketi’nin finansal yükler dolayısıyla yerel ve bölgesel çapta göç organizasyonunda etkili olamadığını ifade eden Çakmaktaş, bu başarısızlıktan dolayı 1884’te Kattowitz’de düzenlenen bir konferansla yerel ve bölgesel derneklerin bir araya geldiğine işaret ediyor. Mezkûr hareketin kurumsal bir kimlik kazandığına dikkat çeken Çakmaktaş, Baron Edmond James de Rothscild’in Filistin’deki koloniler için sağladığı desteklerle de finansal sorunları çözdüklerini belirtiyor.
Kitabında Siyon Aşıkları Hareketi’ni kurumsal kimlik kazandığı 1884’ten Theodor Herzl’in düzenlediği Basel Konferansı’na, yani 1897 yılına kadar inceleyen Çakmaktaş, hareketle vücut bulan pratik siyonizmin Herzl’in topladığı kongreyle cisimleşen politik siyonizme evrilme sürecini de irdeliyor. Giriş ve Sonuç haricinde üç bölüm taşıyan kitapta incelenen Siyon Aşıkları Hareketi’nin Leon Pinsker ile birlikte öncüleri arasında yer alan Samuel Molihever ve Moshe Leib Lilienblum’u da tanıtıyor. 1882 ile 1903 yılları arasında Filistin’e göç eden Yahudi sayısının 25 bin civarında olduğunu belirten Çakmaktaş böylelikle siyonizmin oluşma sürecini de irdeliyor. İsrail’in kuruluşunda ve siyonizmin oluşumunda merkezi bir tema olan “Filistin’e göç” fikrinin temellerini ve pratiğe dökülme sürecini irdeleyen Çakmaktaş böylece pratik siyonizmin politik siyonizme dönüşünü de aydınlatıyor.