Anoreksiya genellikle kadınlarda görülen rejim, diyet veya yeme bozukluğu sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Özellikle genç kadınlarda görülebilen, yemek yememek, çok az uyumak, buna rağmen çok aktif olmakla beliren psikolojik bozukluktur.
Bu hastalık genellikle ergenlik döneminde, nadiren de erişkin çağında başlar. Çok genel olarak denebilir ki, aşırı zayıflama tutkunu her bireyde oluşabilir. Bu durum genellikle kişinin çok şişmanladığı kanısı ile mübalağalı bir şekilde rejim uygulaması ile başlar, önceleri kontrol edilebilen iştah bir süre sonra yok olur ve zayıflama normal ölçüleri aşar. Çağın hastalığı olarak adlandırılan yeme bozukluğu sendromu olan ‘Anoreksiya Nervoza’, sadece genç kızlarda değil, artık erkeklerde de görülüyor. Tedavisi zor olan vakalarda hayatî tehlike söz konusudur.
Ayrıca anoreksiya yoğun psikolojik sorun yaşayanlarda da görülebilir. Diyet yapma, kilo verme takıntısı olmayan insanlarda dahi çok problemli bir hayat yaşama evrelerinde yeme bozukluğu söz konusudur. Ailevî, okul, iş, veya duygusal konularda çöküntü yaşayanlar yemek yemeyi reddeder, zorla yediği takdirde çıkarır. Sonuç olarak kısa vadede çok kilo kaybetme söz konusudur ve bu hastalığın bütün etkilerini yaşarlar. Sorunların çözülmesiyle birlikte yeme sorunları da ortadan kalkar; ancak bu evre içerisinde ciddi ve kalıcı fizyolojik sorunlar yaşayabilirler.
Anoreksiya'nın tanı ölçüleri ise, kişinin normal kilosunu kabul etmemesi, kilo almaktan ve şişmanlamaktan aşırı korku duyma, beden algısında bozukluk gözlenmesi, en az 3 ay menstürasyon görmemesi
Anoreksiyanın nedeni tam olarak bilinmemektedir. Anoreksiya nevroza; biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerin kombinasyonu ile oluşmaktadır.
Kadın olmak,
Ergenlik döneminde olmak,
Genetik faktörler,
Aile öyküsü,
Hızlı kilo alıp vermek,
Popüler kültürün etkisi altında kalmak.
Anoreksiya tedavisi zor ve uzun sürelidir. Anoreksiyalı kişiler genellikle tedaviye kendi başlarına yönelmez. Başka branştan hekimlerin yönlendirmesi sonucu psikiyatristlere gelirler. Anoreksiya tedavisinde öncelikle kişi ve hekim arasında güven ilişkisi sağlanmalıdır. Daha sonra kalıcı ve etkin iş birliği devreye girer. Hekim, hastanın kendisi ve ailesi ile yakın temas kurar. Ailenin dinamikleri ve kişinin ayrıntılı hikayesi alınır. Ailenin iş birliği son derece önemlidir. Anoreksiyalı kişilerin yüzde 50-60'ında depresyon görülür. Beden algısı bozukluğu ve depresyon tedavisi için hekim tarafından ilaç tedavisi planlanır. Antidepresan ilaçlardan yararlanılır. Kişinin psikoterapi sürecinde beslenme ve kilo alma konusu öncelikle yer alır. Duygusal çatışmaların, kaygıların, korkuların ele alınması kişi ile doktorun ilişkisini daha güvenilir kılar.