Asırlık serüveni ile İstanbul’un en eski pastanesi Baylan, nefis lezzetleri ve nezih ortamıyla 1954’lerin edebiyat dünyasına ev sahipliği yapar. Çikolatalı, mevsim meyveli, krokanlı tatlılar ve kahve kokusu eşliğinde bir araya gelen müşteriler kısa zamanda mekanın müdavimliğine terfi eder.
Batılılaşma hareketinin hız kazandığı 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İstanbul’da yepyeni bir akım başlar; pastane kültürü. İlk örneklerini Beyoğlu’nda gördüğümüz pastaneler yavaş yavaş alafranga yaşamın önemli temsilcilerinden biri haline gelir. Dönemin kültür, edebiyat camiasının ünlü simaları çikolata kokulu, nezih pastaneleri mesken tutar. 1923’te Filip Lenas ve Yorgi Kiriçi tarafından kurulan ve 100 yıllık serüveni ile İstanbul’un en eski pastanesi olan Baylan Pastanesi de Geç Osmanlı döneminden Cumhuriyet’e akan bu miras içinde hem lezzet hem de yaşam kültürüyle kendine yer bulur. Çikolatalı, mevsim meyveli, krokanlı derken envai çeşit tatlı ve kahve kokusu eşliğinde bir araya gelen müşteriler kısa zamanda “müdavimliğe” terfi eder. Adnan Özyalçınar, Arif Damar, Attila İlhan, Behçet Necatigil, Cemal Süreya, Demir Özlü, Fethi Naci, Metin Erksan Sevim Burak, Türkan İldeniz... 1954’ten itibaren kültür-sanat ekosistemini oluşturan pek çok isim “Baylancılar” olarak anılır.
Bunaltı edebiyatının kapıları aralanıyor
Hasan Pulur’un ifadesiyle edebiyatçılar, “Her günün üçte birini” Baylan’da geçirirler. Peki, Baylan Türk edebiyatı için ne anlam ifade eder? Attila İlhan’a kalırsa bu anlamı ifade etmek için değil makaleler, bir roman bile yazılabilir. Baylan’ın bereketli edebiyat ortamı, onca insanı üretimine katkı sağlayan bir fikir ve bilgi alışverişine ev sahipliği yapmıştır. Sınıfsal ve düşünsel ayrımların çözüldüğü, farklı edebi anlayışlarının kimi zaman çatıştığı, kimi zaman da birbirini beslediği bu yer bir “mozaik” gibidir. Baylan için bir okul veya bir üniversite benzetmesi dahi yapılır. Buradaki sanat ve edebiyat tartışmaları, sonraki yılların temalarını belirlemiştir. Hatta Demir Özlü’nün başını çektiği “Bunaltı edebiyatı” başta olmak üzere özgün türlerin kapısı ilk kez Baylan’da aralanmış.
Edebi atışmaların ev sahibi
A Dergisi nedeniyle girişilen pek çok münakaşaya sahne olur Baylan. Mesela bir başka gün Özyalçıner’in yolu yine Baylan’a düşer ve bu kez Fikret Hakan oradadır ve yayımlanan öyküsü A Dergisi’nde eleştirildiği için kızgındır: “Kim yazdı o yazıyı” diye sorar Adnan’a. Adnan öyle olmadığı halde kendisinin yazdığını söyler. İki yazar neredeyse burun buruna gelirler. Ortam gerilmiştir. Sonunda kavgadan vazgeçen, heveslisi gözüken fikret olur: “Sen de buradan çıksan, ben de buradan çıksam arkamızdan konuşacaklar. Yapacak bir şey yok. Edebiyatımız biraz da bu” der. Kavga başlamadan sulh ilan edilir, dedikoduya devam edilir. Bir diğer anektod ise Arif Damar ve Fethi Naci’nin küslüğünü konu edinir: Arif Damar’ın Fethi Naci’ye kırgınlığını bilen bir arkadaşı bir gün Baylan’da sohbet ederlerken Arif’in ‘damar’ına basar: Haberin var mı? Naci, şimdilerde Turgut Uyar’dan mısralar okuyormuş. Arif, bozuntuya vermeden yanıtlar: “Okur okur, mısraların canını okur!” Şairler sadece atışmak için Baylan’a gelmez elbet. Ankara’dayken şiirlerini daha çok pastanelerde yazmaya çalışan Sezai Karakoç, aynı alışkanlığını İstanbul’a taşır ve Baylan’ı şiirlerini yazmak için mesken tutar. Özdemir Asaf ise sabahlayarak tamamladığı şiirlerinden sonra yorgunluğunu atmak için erken saatlerde Baylan’a geldiği bilinir.
Pastanenin kadın müdavimleri
Sayıları kırkı bulan Baylan müdavimleri arasındaki edebiyatçılar çoğunlukta. Ancak Tanzimat’tan bu yana edebiyat tarihimizin mahfilleri arasında Baylan’ı farklı kılan önemli bir unsur var; kadın müdavimleri. Genellikle erkek yazar ve edebiyatçıların mesken tuttuğu mekanlar bir yana Baylan’da Türkan İldeniz, Sevim Burak, Leyla Erbil ve Sezer Özlü gibi kadın yazarların müdavim edasıyla böyle bir edebiyat ortamında bulunması da bir yenilik.