Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün hazırladığı bu haftaki Cuma hutbesinin konusu "Cuma namazı: Haftalık buluşmamız" olarak belirlendi.
Yine böyle bir Cuma günüydü. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), meşakkatli hicret yolculuğunun sonunda Medine’ye yaklaşmıştı. “Rânûnâ” denilen yere vardığında ise öğle vakti girmişti. Allah Resûlü (s.a.s), coşkuyla kendisini karşılamaya gelen müminlere orada hutbe irad etti ve ilk Cuma namazını kıldırdı.
Hicret esnasında gerçekleşen bu hadiseyle birlikte Cuma günü, Müslümanların bir araya geldikleri haftalık bayram günü olarak belirlenmiş oldu. Bizler de o günden beri her Cuma, büyük bir sevinç ve heyecan yaşıyoruz. Zira Cuma, haftalık dirilişimize vesile olan müstesna bir gündür. Gündelik meşgalelerden, dünyevî kaygılardan sıyrılıp Rabbimizin huzuruna duruşumuzun adıdır. Duaların geri çevrilmeyeceği bilinciyle Allah’a yakarışın, kulluk ahdimizi yenilemenin vaktidir.
Rabbimizin bu ayetine gönülden bağlı müminler, dünyevî her türlü meşguliyeti terk ederek Cuma namazına hazırlanır. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’i örnek alarak mümkünse gusleder. Güzelce abdest alır. Kıyafetinin temiz olmasına özen gösterir. Hoş kokular sürünür. Camiye vardığında, ibadetin ruhuna uygun davranır. Safların düzgün olmasına riayet eder. Gürültü yapmaktan, kardeşlerini rahatsız etmekten kaçınır.
Cuma hutbesini, ibadet şuuruyla, sessizce ve can kulağıyla dinler. Zira hutbe, Cuma namazının bir şartıdır. Hutbe esnasında konuşmak, cep telefonuyla ya da başka şeylerle meşgul olmak, hutbenin özünden uzaklaşmaya ve sevabından mahrum kalmaya neden olur. Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in ikazı gayet açıktır: “Cuma günü imam hutbe okurken konuşan arkadaşına ‘Sus!’ bile desen, hatalı bir iş yapmış olursun.”