Yargıtay 17. Hukuk Dâiresi, ölümlü kazalardan kaynaklanan tazminat davalarında ceza zaman aşımının 15 sene olduğuna hükmetti. Babalarını kaybeden davacılar, kazadan tam 15 sene sonra tazminat kazandı.
Meydana gelen tek taraflı kazada hayatını kaybeden otomobil sürücüsünün çocukları, Asliye Hukuk Mahkemesi’nde kazadan yıllar sonra işveren aleyhine tazminat davası açtı.
Davacılar, babalarının trafik sigortalı aracın sürücüsü iken gerçekleşen kazada öldüğünü, kazanın aynı zamanda iş kazası olup iş verenin de kusurunun bulunduğunu açıklayıp, fazlaya dair hakları saklı kalması kaydıyla 99 bin 500 liranın tahsil edilmesini talep etti.
Yerel mahkeme ve istinaf davanın reddine karar verdi
Davalı işveren ise davanın öncelikle zaman aşımı sebebiyle ile esastan diğer sebepler ile reddini savundu. Mahkeme, kazada sürücünün kusurlu olduğu, davacıların ise desteğin kusurundan faydalanamayacakları gerekçesi ile davanın reddine karar verdi. Karara karşı her iki taraf da istinaf yoluna başvurdu.
Bölge Adliye Mahkemesi, davacıların istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak, davanın zaman aşımı sebebiyle reddine verildi. Bölge Adliye Mahkemesi, kararı davacılar tarafından temyiz edildi.
Yargıtay emsal niteliğinde karar verdi
Devreye giren Yargıtay 17. Hukuk Dâiresi, emsâl bir karara imza attı. Tek taraflı trafik kazalarında tazminat davalarında zaman aşımının 15 sene olduğuna hükmedilen kararda şöyle denildi:
“Kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 85/1 ve 66/1-d maddelerinde öngörülen ceza zaman aşımı süresi 15 yıl olup, bu zaman aşımı süresi dikkate alındığında dava tarihinde zaman aşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan sebeplerle, eldeki davada zaman aşımı süresinin dolmadığı dikkate alınmak suretiyle işin esasına girilmeliydi. Davacıların ölenin sırf mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtığı, ölüm sebebiyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağı ortadadır. Dolayısıyla araç sürücüsünün tam kusurlu olması hâlinde, desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceği anlaşılmaktadır. Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dâiresi’nin kararının bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir.”