Yeniden Refah Partisi’nden istifa eden partinin Genel Sekreteri ve İstanbul Milletvekili Suat Pamukçu, Yeni Şafak’ın sorularını yanıtladı. Partinin Milli Görüş çizgisiyle bir ilgisinin kalmadığını kaydeden Pamukçu, istifa gerekçesi olarak sunduğu “İnancımızla uyumlu olmayan adaylar gösterildi” sözlerine de açıklık getirdi. Bu sözlerle partiye sokulan FETÖ’cüleri kastettiğini açıklayan Suat Pamukçu, hepsinin ismini tek tek bildiğini kaydetti. Pamukçu’ya yönelttiğimiz sorular ve cevapları şöyle:
Başından şöyle anlatayım size. İlk olarak 2022’nin Eylül ayından başladı. MSP’de de siyaset yapmış, benim de hemşehrim olan Yakup Kaldırım birkaç kez telefonla aradı. Partinin genel sekreteriydim. “Ya niye siz, Reis ile neden ittifak yapmıyorsunuz” diye. Ben de dedim ki; “Bak bizim kasım ayında genel kurulumuz var. Büyük kongremiz var. Bir o kongreyi bir atlatalım sonra görüşürüz.”
Cumhurbaşkanına çok yakın biri. Kongre bitti. Tekrardan aramaya başladı. Sıkıştırıyor. ‘Bu işi yapalım’ diye. Sonra ‘ben bu konuda görüşme yapmaya yetkiliyim’ dedi. Ben de dedim ki bir test edelim. Şu 30 madde diye ifade edilen metin var ya. Otuz maddeyi ben hazırladım. Sonra Genel Başkanı aradım, ‘Hemşehrim arayıp duruyor. Böyle bir şey hazırladım. Uygun görürseniz götürüp vereceğim, görüşme yaparız’ dedim. Genel Başkan da ‘tabii’ dedi. Götürdüm verdim.
İki gün sonra Genel Başkan aradı. Ben, Bayram Sakartepe ve Sacit Günbek’i çağırdı. AK Parti’den Abdulhamit Gül, ‘ittifak yapalım’ talebini getirdi. Sonra heyetleri oluşturduk. Sacit Bey, Bayram Bey ve ben. AK Parti’den de Abdulhamit ve Ali İhsan Yavuz beyler. İlk toplantıdan önce ‘onların bir niyetlerini anlayalım bakalım’ dedim. Oturduk. Onlar işte kendi listelerinden aday gösterilmesini önerdi.
Heyetin başkanı olarak, ‘Bak bizim inancımızda şöyle bir şey var; bir kötülüğü önlemek, iyiliği yapmaktan daha önceliklidir. Öyle bakın. Gayemiz CHP'nin veya Kemal Kılıçdaroğlu'nun, cumhurbaşkanlığını önlemektir. Başka bir maksadımız yok. Bunun için sizden milletvekili istemiyoruz. İstersen yirmi, otuz, kırk elli, yüz tane ver. Kabul etmem’ dedim.
Evet bu partinin kuralıydı. Üç yıldan beri parti devamlı AK Parti icraatlarını tenkit ede ede gelmiş. Taban şartlanmış. On, belki yirmi vekil alırsam, döner bana “On vekil için mi bu partiyi kurdun” derler. Bana da kızar, AK Parti’ye de. AK Parti’ye zaten kızgın.
Yüzde 70 istemiyordu. Yumuşatmak gerekiyordu. Tabanı Sayın Cumhurbaşkanımıza oy vermeye ikna etmek gerekiyordu.
Bunu AK Parti heyeti de sordu. “Ben size otuz madde getirdim. Siz bunlarda mutabık kalırsınız. Ben de teşkilatıma anlatırım. İki taraf da kabul etmiş olur. Biz vekillik istemeyiz. Kendi amblemimizle gireriz” dedim. Birkaç kere böyle gitti geldi konu. Sonuçta bir yere vardık. Otuz maddeyi bir protokol metni haline getirdik. İki görüşmeden sonra Sacit Bey ayrıldı. İki kişi sürdürdük.
İttifaka karşıydı, şimdi de karşı. Bir sabah sabah dokuz buçuk on gibi Mehmet (Altınöz) Bey telefonla aradı, “Beraber Külliye’ye gidelim” dedi. Bayram Bey’i de çağırdık. Abdülhamit Bey, Hasan Bey bir de Ali İhsan Bey vardı. Daha oturur oturmaz Mehmet Bey “25 vekil isterim” diye tutturdu.
Hiç, hiç! Kendisine sonradan söyledim; bozmaksa niyetin ittifakı. Ya “İttifak istemiyoruz” de. Bana söyleseydin ben bahane bulurdum. Birdenbire böyle söyleyince benim için sürpriz oldu. Ben ittifak görüşmelerine “Vekil istemem” diye oturmuştum. Hayret ettim. Sustum.
Evet. Orada kesildi görüşmemiz ve Genel Başkan Fatih Erbakan, Cumhurbaşkanı adaylığını açıkladı. Pazartesi günüydü, ilan etti. Çarşamba günü de ilk oy verme, yani yüz bin imza toplama süreci başladı. Herhalde ilk günden yüz bini aşar hesabı yapılıyordu. Yirmi binlerde kalınca, seçimlere tek başına girme kararında yumuşama oldu. Anladılar kolay olmadığını.
Belki. Hafta sonu toplanabilirdi ama zor olduğunu da gördüler. Sonunda “Tekrar görüşelim” denildi ve yeniden ittifaka dönüldü.
Tabii. Fatih Erbakan adaylığını açıklayınca, yeni bir görüşme ve arama olmadı zaten. Sadece biz aramızda konuşuyoruz. Sonunda tamam dedik; anlaşalım. Cuma günü sonuca saat üç gibi geldi AK Parti heyeti. Ali İhsan ve Fatih Şahin beyler geldiler. Genel başkanın makamında oturduk. Bekliyoruz. Fatih Bey, arkada görüşmeler yapıyordu. Bu arada vakit de daralıyor. YSK’ya gidilecek. Mehmet Bey geldi beni çağırdı. Heyetle oturuyorduk. Gittim arka odaya. Fatih Bey, ilginç şekilde, “Ya bunları geri gönderebilir miyiz?” dedi. Ya nereden döndü bu işler.
“Göndeririz” dedim ama… Şunu söyledim; “Rahmetli Erbakan Hocamı, Odalar Birliği’nden Süleyman Demirel silah zoruyla çıkardı. Kapısını kırdı, attı dışarıya. Ama Hocam bunu onur meselesi yapmadı. Gitti Demirel’in kapısını çaldı. Milletvekili adayı olmak istedi. Kabul etmediler ayrı. Ne yaptı? Konya’dan bağımsız aday oldu. Meclis’e girdi. Hedef ne? Türkiye Büyük Millet Meclisi. Niye? Siyaset orada yapılıyor.” Ben bunları söyleyince Genel Başkan, “Bir beş dakika daha düşüneyim” dedi.
Bilemiyorum. Ben bilgisayarıma istifamı da yazmıştım. Hazırdı, bekliyordum. O zaman kabul etmeseydi istifa edecektim.
Yani. Mehmet Bey çıkıyor “Milletvekili pazarlığı yapmadık” diyor ya. Gülüyorum dinlerken. “Yirmi beş vekil isterim” diyen adam “Pazarlık yapmadık” diyor.
Tabii. İlk başta hazırdılar. Sayıyı hiç konuşmadık. Yüz vekil de verseler benim açımdan olmazdı.
Yüzde yedi barajı var. Barajı aşamazdık, vekil çıkaramazdık. Genel Başkan da yüzde 1 alabilirdi. Şimdi o seçimde alınan yüzde üçe yakın, 2.8 oyu, oylarımız zannediyorlar. Yok öyle bir şey. Bizim oyumuz yüzde 1 civarındaydı. Geri kalanı AK Parti’nin küskünleri. İttifak yapınca bize verdiler. İttifak olmasa belki sandığa da gitmezlerdi.
Yeniden Refah Partisi’nin kuruluşu aslında geç kalmış. Saadet Partisi yanlış yaptı.
Erbakan Hocamın vefatından sonra Saadet tamamen kendisini muhalefete kilitledi. Halbuki oradan (AK Parti) küsen her zaman olur. Kendine çekebilmesi lazımdı.
Bizim amacımız, AK Parti misyonunu tamamladığında tabana sahip çıkmaktı. Bu tabanın sempatisini kazanarak siyaset yapmaktı. Kızdırmadan, Saadet Partisi gibi yapmadan. Böyle bir ilkeyle kuruldu parti. Biraz daha erken kurabilseydik, AK Parti’den ayrılanların bir kısmını da bu siyasetle kazanabilirdik.
O anda bir vakıf kurmuşlardı. Teşkilatlanmıştı. Hazır bir teşkilat vardı yani ortada. Saadet Partisi aslında Hocamızın siyasetini, yani o tabana karşı sempatik görünen siyasetin devam ettirseydi Yeniden Refah’a gerek yoktu.
Kongrede aday oldu, kazanamadı. Kolay değildi. Eğer bu ben de orada olsaydım yaptırmazdım. Yapsaydı da orada durmazdım.
Önce “İstemedik” dediler. Sonra da itiraf ettiler. Ne oldu? “Milletvekili istemedik” de diyorlardı. Şahitleri var. Doğan Aydal kendini Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı yapmak istiyordu. Kendisi CHP kökenli. İsmet Paşa “Benim kirvem” diyor. Çıktı bir televizyonda, “Kanal İstanbul, Murat Kurum’a oy vermemek için yeterlidir” dedi. İttifak görüşmesi yapan bir parti böyle bir şey söyler mi? Sonra Hanımefendi’yle “Kurum’u teklif etti” diye edepsizce bir laf da söyledi. O programdan sonra Fatih Beyi arayıp “Bunu azledin sonra görüşelim” denilmesi gerekirdi. Başkanvekili sıfatıyla böyle açıklama yapıyor.
Uzun süre bekledim. Sıkıntıyı gördüm. Ya olur ki bu görüşmelerden sonra aklıselim avdet eder diye. Son günde istifa ettim.
Yapacak tabii. Ama adayının sağlam olması lazım. AK Parti'den istifa eden adamı aday gösteriyorsun. Yanlış. Dün AK Parti olan bugün Yeniden Refahlı olmuyor.
Orada CHP'yi bırak, HDP'nin (DEM) önünü açarsın. Daha tehlikeli. Böyle bir riski var.
FETÖ! Varlar. Genel Başkan’ın yanında varlar. Özellikle şunu söyleyeyim; ısrarla ittifaka karşı olanlar kesin FETÖ'cüdür. Bu FETÖ'cülerin de şu anda tek hedefleri Reisicumhur'dur. İntikam almak duygusuyla yanıp tutuşuyorlar.
Biliyorum. Alıp getiriyorlar. Referans oluyorlar. Yüzlerine söyledim.
Ben siyasetçiyim. Erbakancıyım. Burada bu kadar söyleyeyim.
Erbakan’ın ‘CHP’siz hükümet’ inancıyla hareket edilmeli. Bence Murat Kurum’u seçtirmekten daha önemlisi Ekrem İmamoğlu’nu seçtirmemektir. Bu seçimlerde İmamoğlu’nun seçilmesine vesile olan 2028’de de Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlar.
Ben orada ilkemizi koydum. Bu tabana sahip çıkmamız lazım. Alınan oya. Hocamızın da siyaseti böyleydi. Seçim biter bitmez tabanı küstürecek tavırlar sergilenmeye başladı. Gelenler, sonradan katılmalar oldu. Yeniden Refah Partisi’nin Milli Görüş çizgisiyle alakası yok şu anda.
Evet. Ben sürece dahil değildim. Zaten teklif de edilmedi Ben gidişatı gördüğüm için diyeceğimi söyledim. ‘Bizim bu seçimde hiçbir yerde belediye başkan adayı çıkarmamız lazım. Belediye meclislerine ve il genel meclis üyelerini kazanmamız lazım. Yüzde üç oyu, beş, altı, yedi, sekiz… Nereye çıkarabilirsek. Ona gayret edelim’ dedim. Çünkü onlar sayılacak, başkanlara verilen oyların kıymeti yok toplamda.
Çıkıp ilan edelim. Diyelim ki; “Bu seçimde biz belediye başkanlıklarında inancımıza en yakın, yolsuzluğa, hırsızlığa, ahlaksızlığa bulaşmamış AK Parti adaylarına oy vereceğiz.” Bir de; “CHP'nin kazanma ihtimali olan yerlerde en güçlü adaya oy vereceğiz” diyelim.
Meclis’te olağanüstü bir toplantı yapıldı. Deprem vergileriyle ilgili. Cumhurbaşkanı “104 milyar dolar açığımız var” diyor depremle ilgili. Şimdi bu 104 milyarı kim ödeyecek? Sonunda bu millet karşılayacak. O gün o bütçe reddedilseydi? Ben hariç ret oyu vererek CHP’nin yanında durdular. Ne olurdu bu para, nereden bulacak? Borç alacaktı devlet. Üstüne faizi koyacak, milletten faiziyle birlikte alacak. Akıl işi mantık işi değil.
Evet. Sorunlar da Erbakan Hoca'yı tanımamaktan kaynaklanıyor.
Erbakan Hoca’yı siyasete iten ve hedeflerini belirlediği üç konu var. Birincisi; Gençliğinde İslami eğitim almış. İkincisi; Almanya'ya gitmiş, sanayiyi görmüş. Üçüncüsü de; Müslümanları komünistler ve ateistlerin ağına düşmesin diye korumak ve bir arada tutmak istemiştir. Bu üç şey Hoca’nın siyasetini belirlemiştir.
Erbakan Hoca, Cumhuriyet Halk Partisi'nin tek başına iktidara gelmesini hep önlemiştir. Dindar insanların savrulmaması için de konferanslar vermiştir hep. Hoca’nın derdi Müslümanların başka bir yere, yani CHP’ye gitmemesiydi. Bu nedenle AK Parti kurulurken gidenlere bir şey söylemedi. Şimdi Allah razı olsun, Sayın Cumhurbaşkanımız CHP’nin iktidara gelmemesi için elinden gelen her şeyi yapıyor. Sanayileşme diyorsak, onu da yapıyor. Müslümanları bir arada tutuyor. Erbakan Hocamın hedefleri de buydu. Siyaseti de böyleydi. Benim 68’den beri Milli Görüş’ten anladığım budur.