Mescid-i Aksa İmam Hatibi ve Kudüs Yüksek İslam Heyeti Başkanı Şeyh İkrime Sabri, bir dizi ziyaret gerçekleştirmek üzere İstanbul’a geldi. Yeni Şafak’a konuşan Şeyh İkrime Sabri Kudüs’e ve Mescid-i Aksa’ya yönelik artan baskıların ve saldırıların onları asla yıldırmadığını ifade ederek, “Yahudi yerleşimcilerin işgalci güvenlik güçlerinin desteğini alarak Mescid-i Aksa’ya yönelik gerçekleştirdikleri saldırılar bizi yolumuzdan döndüremez. Asla kötümser değiliz, asla korkmuyoruz ve asla teslim olmayacağız” ifadelerini kullandı. İşgalcilerin asıl hedefinin Mescid-i Aksa’yı tamamen kendi kontrolleri altına almak olduğuna vurgu yapan Şeyh Sabri, “Asıl hedeflerine ulaşmak için belirli aşamalardan geçmeye çalışıyorlar. İsrail, yaptıklarıyla Aksa’yı Müslümanlar ve Yahudiler arasında zaman ve mekan olarak bölmek istiyor. Belirli zamanlarda sadece Yahudiler ibadet edecek ve bu saatlerde Müslümanların girişi yasak olacak. Bu şimdiye kadar olmadı ve olmayacak. Mescid-i Aksa’da bir mekanın tamamen kendilerine ait bir ibadet yeri olarak ayrılmasını istiyorlar. Mescid-i Aksa’ya baskınlar düzenliyorlar ama bunu sadece işgalcilerin güvenlik güçlerinin koruması ve desteğiyle yapabiliyorlar. Filistinliler de Mescid-i Aksa’yı tüm güçleriyle korumaya devam ediyor ve edecek” dedi.
Şeyh İkrime Sabri, yeni İsrail hükümetinin, ülkenin tarihindeki en ırkçı hükümet olarak nitelendirilmesi konusunda ise şöyle değerlendirdi: “Bu hükümetin politikaları, İsrail’in stratejik bütünlüğünün bir parçası ve yeni bir şey değil. Fakat yeni hükümetin saldırgan tutumun bizimi için üç faydası var. Aşırılık yanlısı hükümetin politikaları İsrail’in içinde bölümlenmelere sebep oldu. Onların sapkınlıkları, kibirli davranışları, bireysel tasarufları İsraillerin tepkisine yol açtı. Bunun delili de on binlerce kişi Tel Aviv’de aşırı sağcı hükümeti protesto etti. İkinci faydası da tüm dünyanın İsrail’in gerçek yüzünü görmesini sağladı. Herkes İsrail’in ırkçı, saldırgan, düşünce özgürlüğü karşıtı, farklı dinlere saygısı olmayan tavrına şahit oldu. İsrail her zaman kendini adil ve demokratik bir ülke olarak tanıtıyordu. Bu hükümetin tavırları onların gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Üçüncü olarak da Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik tehditler, saldırılar ve meydan okumalar fazlalaştıkça direnişin gücü de daha fazla arttı.”