Amca Musa Aydemir, baba Nihat Aydemir'in kuzeni Mehmet Ali Aydemir, köylüleri Besim Dursun, eşi Hatun Dursun, Yıldırım Artam ve eşi Ayşe Artam ise beraat etti. Yusuf Aydemir'in hükümle birlikte tutukluluk halinin devamı kararlaştırıldı.
Türkiye'nin yakından takip ettiği Leyla Aydemir davasında Ağrı 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nce hazırlanan 78 sayfalık gerekçeli karar açıklandı. Gerekçeli kararda, Leyla'nın babası Nihat Aydemir ile kardeşi Yusuf Aydemir arasında ailenin traktörünün kime ait olacağı ve babasından miras kalan birden çok bileziği de içeren altınların kimde kalacağı konusunda babaları öldükten sonra bir anlaşmazlık yaşadıklarına dikkat çekildi.
Leyla'nın evden çıkması ile kaybolduğu süre arasında yaklaşık 20-30 dakika olduğu bu sürenin çocuğun kaçırılması için yeterli bir süre olduğuna vurgu yapılan kararda, Yusuf Aydemir'in yeğeni kaybolmuş gibi davranmaktan ziyade kaybolmadığı kanısındaymışçasına şüpheli tavırlar sergilediği belirtildi.
Leyla'nın bulunamaması üzerine jandarma, emniyet ve AFAD'a haber verildiği ve arama çalışmalarına başlandığı ifade edilen kararda, bu sırada sanık Yusuf Aydemir'in yeğenini ilk olarak ev bahçesinden uzaklaştırdığı yerden aldığı vurgulandı. Aydemir'in Leyla'yı tespiti mahkemeye intikal eden dosya kapsamındaki deliller ile mümkün olmayan işbirlikçisi ya da işbirlikçileri ile köy içinde köyün yapısı gereği her evde bulunan su kuyusu ya da ambar gibi yazlık kışlık besin saklamaya yarayan evlerin bahçesinde ya da altında bulunan bir yerde saklamaya başladığına işaret edilen kararda, amcanın Leyla'yı nasıl öldürdüğü şu detaylarla anlatıldı:
"Sanığın zaman zaman arama çalışmalarına katılmayarak maktul ile ilgilendiği, bu esnada da tanık beyanlarından anlaşıldığı üzere zaman zaman arama çalışmalarına katılmadığı köydeki ev içi adli aramalarının o dönemki soruşturma esnasında yapılamaması ve özel eğitimli polis köpeklerine rağmen kuyuların genel olarak ev içerilerinde kalmasını da fırsat bilen sanığın adli tıp raporlarından anlaşıldığı üzere sanığa cinsel yönden bir zarar vermeden öncelikle maktul çocuğu yalnızca abisi Nihat Aydemir ile arasındaki husumetten ötürü nedeni kesin tespit edilememekle beraber öldürmek yerine adli tıp raporlarınca da doğrulanır şekilde bir süre abisinin ailesine tehdit maksatlı saklamayı hedef ettiği belirtildi.
Fakat olayın jandarma ve AFAD ile medyada hızla yayılması ile de yapılan sıkı aramalar nedeniyle maktul çocuğu abisi Nihat Aydemir ile olan husumetine karşılık bir koz olarak kullanmayı hedeflemişken artık ortaya çıkarmasının mümkün olmadığı ve olayın adli boyut kazanmasından korkması sonucunda maktul çocuğu sakladığı yerden çıkaramadığı, bu süreç içinde maktulün aç, susuz bırakılıp bırakılmadığı konusunda adli tıp raporlarınca kanaate yeterli bir tespit yapılmaması nedeniyle bir sonuca varılamadığı 'mevcut verilerle çocuğun ölüm sebebi ve mekanizmasının bilinemediği' şeklindeki adli tıp raporu dolayısıyla maktulün ölüm nedeninin ne olduğu konusunda mahkememizce kanaat oluşturulamamış olup sanık Yusuf'un maktul çocuğun ölümüne neden olacak hareketinin ne olduğunun bu sebeple tespit edilememiş olmasına karşın mahkememiz heyetince maktulün hayatta iken köy içinden cesedi bulunana kadar çıkarılmamış olduğu ve arama çalışmaları dolayısıyla çıkarılamadığı kanaatine varıldığı."
Küçük Leyla'nın annesi ve ailesinin de anlatımlarına göre yalnızca süt içerek beslendiği anlatılan kararda, "Çocuğun kaybolduktan sonra yaklaşık 10 gün boyunca sanık Yusuf Aydemir ve işbirlikçisi ya da işbirlikçileri tarafından, annesinin ve ailesinin beyanına göre yalnızca süt içerek beslendiğini söyledikleri dikkate alınarak ve cesedin otopsisinde yakın zamanlı gaita tespitinin bulunmamasından anlaşıldığı üzere ve maktulün kendisine süt verilmeden 10 gün yaşamasının mümkün olmadığı kanaatine varılarak ölümüne kadar gerçekleşen süreçte maktulün saklanmış olduğu yerde bakıldığı ve süt ile beslendiği fakat daha fazla saklanmasının mümkün olmadığı ve sanık Yusuf ile tespiti soruşturma aşamasındaki deliller ile mümkün olmayan işbirlikçisi ya da işbirlikçilerinin yakalanması tehlikesinin 17 gün süren aramalar esnasında artması sonucunda maktulden kurtulmak ve dolayısıyla da suçtan kurtulmak için adli tıp tarafından tespiti yapılamayan bir şekilde maktulün 26-27 Haziran 2018 tarihleri ile ölü olarak bulunduğu tarih olan 2 Temmuz 2018 tarihinden önceki 3 gün içinde bir günde öldürüldüğü belirtildi.
Ardından bu cesedin bulunduğu zaman üzerinde tespiti yapılan böcek larvalarının ilgili bilim dalı uzmanlarınca incelenmesi sonucunda düzenlenen adli entomoloji raporunda 'beraber mevcut entomolojik deliller ışığında, cesedin üzerinden alınarak birimimizde ayrıntılı incelenen ve tanımlanan fikse edilmiş örneklerin en büyüğünün yaşının 24 saati aşmadığının belirlendiği', 'böceklerin cesede ilgisinin az olmasının nedeninin ise bir süre soğuk bir ortamda tutulması ve/veya sonrasında suya atılması sonucu olduğu' şeklindeki tespiti dikkate alındığında ve cesedin bulunduğu günden geriye doğru 24 saat içinde suya atılmış olduğu kanaatine varılmış olup bulunduğu sırada sol dizinin hafif bükük vaziyette olmasından yola çıkarak maktulün öldürüldükten sonra sol bacağının ölü soğukluğu oluştuğu anda hafif bükülü kaldığının olay yeri resimlerinden görülmesi ile öldüğünde tam dizleri bükülü vaziyette kalmadığı fakat tam rahat bir pozisyonda da kalmadığının tespitine varıldı.
Bu nedenle maktulün çok geniş bir alanda saklanamadığı fakat çok dar bir alanda da saklanmadığı kanaatine varılmış olup, sanık Yusuf Aydemir tarafından ölümüne sebebiyet verilen maktulün cesedinin köy evlerinde bulunan dondurucu etkiye sahip olduğu için tercih edilen su kuyuları ya da ambarda yaklaşık 3 güne yakın cesedi sakladığı tespitine varılarak, sanık Yusuf'un cesetten kurtulmak istemesine rağmen arama çalışmaları nedeniyle cesedi köy içinden çıkaramadığı, fırsat bulduğu bir sürede de sanığın tek başına ya da işbirlikçi veya işbirlikçileriyle maktulün cesedi köyün yakınlarındaki bir dereye attıkları, bulunduğu yere şans eseri giden tanıkların beyanından da yapılan çıkarım sonucu ve maktulün cesedinin bulunduğu yer olay yeri resimlerinin mahkemece incelenmesi ile cesedin üzerinde bulunan yosunların öncelikle saç bölgesi itibariyle vücudunu geriye doğru kaplamasından sanığın akıntı yönünde cesedi suya attığı, cesedi suya atmadan önce ya da sonra hedef şaşırtmak ve şüpheyi üzerinden yok etmek amacıyla da sanığın cesede yakın tarlaya maktulün kıyafetlerini boynundaki kolyeyi çıkaramadan alelacele şekilde attığı kanaatine varılmıştır" denildi.
Tanık anlatımına göre, arama çalışmaları sırasında Yusuf Aydemir'in evinin kilerinin kapısını açarak bakılmak istendiğini ancak kapının kilitli olduğunu söyleyip izin vermediği kaydedilen gerekçeli kararda, "Sanık Yusuf Aydemir'in evden çıktığında peşinden gelen maktulü kaçırarak sakladığı ve ölümü üzerine serin bir alanda beklettiği, aramaların gevşetilmesi ve köyde normal hayata dönülmesini fırsat bilerek de cesedi dereye attığı kanaatine varılmıştır.
Her ne kadar sanık tarafından suçlamalar kabul edilmemiş ise de, maktulün babası ile önceye dayalı husumetinin bulunması, taziye evinden kısa bir süre ayrılması ve bu esnada çocuğun son görüldüğü kapıda çocuğun görülmesinden dakikalar sonra çevreyi gözetler şekilde görülmesi, bu andan kısa bir süre sonra çocuğun kaybolduğunun anlaşılmasına rağmen bulunamaması ve anne Şükran'ın olacakları önceden tahmin eder şekilde çocuğuna bir şey yapıldığını anlayarak feryat etmesi, aile içinde çocuğun bulunmasını engellemeye yönelik çabalar ile tüm bunların kısa bir zaman aralığında olması göz önüne alınarak sanığın savunma ve beyanlarına itibar edilmemiştir" diye yer aldı.
Sanıkların Leyla Aydemir'i alıkoyarak evlerindeki bir dondurucuda sakladıkları yönündeki iddiaların değerlendirilmesinde ise mahkeme, Ağrı Valiliği Meteoroloji Müdürlüğü'nce 14 Haziran 2018- 3 Temmuz 2018 tarihleri arasındaki olay yerinin hava durumuna ilişkin rapora gerekçeli kararda yer verdi.
Maktulün cesedinin dışarıdaki hava koşullarına bağlı olarak da soğuk etkiye maruz kalabileceğine değinilen kararda, "Maktulün iddialarda bahsedildiği üzere evlerde kullanılan ortalama 70x30 cm bir dondurucuda saklanmış olması ihtimalinde ise; cesedin bulunduğu ana ait görüntülerde dere içinde ve dereden çıkarıldıktan sonra maktulün sol bacağının hafif bükülü olduğunun görüldüğü maktulün derede bulunmadan çok önce ölü katılığına ulaştığının da bilinmesinden yola çıkarak ölü katılığının oluştuğu esnada yalnızca sol dizinin hafif bükülü olduğu düşünüldüğünde bile; otopsi raporundan anlaşıldığı üzere 99 cm boyunda, 20-25 kilo ağırlığında olan maktulün 70x30 cm bir dondurucuya sığmasının mümkün olmadığı ve izlenen otopsi görüntülerinden maktulün dondurucuya bükülü vaziyette dahi sığmayacak uzunlukta olduğunun mahkememizce tespit edildiği, sol dizinin hafif bükülü olarak ölü katılığına ulaştığı da göz önüne alındığında 90 cm boy ile bükülmese dahi 70x30 cm bir dondurucuya sığmasının mümkün olmadığı bu şekliyle sanıkların maktulü dondurucuda sakladıkları iddiaları da dikkate alınmamıştır" diye açıklandı.