Amerikan ekonomisinin son 8 yılda katettiği mesafe, Başkan Barack Obama'nın tarihe "ABD'yi resesyondan çıkaran başkan" olarak geçmesini sağlayabilir. Obama'nın ülke ekonomisine en büyük mirası ise yaklaşık 15 milyonluk istihdam artışı ile sağlık ve finans reformları olacak.
ABD'nin ilk siyahi başkanı Barack Obama, kasım ayında yapılacak başkanlık seçiminin ardından koltuğunu 17 Ocak 2017'de sandığın galibine devredecek.
Hem iç hem dış siyasette başarısız olmakla eleştirilen Obama'nın, halefine kendisine George W. Bush tarafından devredilenden daha iyi bir ekonomi bırakacağı ise verilerle kanıtlanabilir bir gerçek...
Obama Kasım 2008'de başkan seçildiğinde ülke, tarihin en büyük finansal krizlerinden birini yaşıyordu. Aralarında Lehmann Brothers, Washington Mutual ve BankUnited gibi finans devlerinin de bulunduğu onlarca şirketin ardı ardına iflas etmesiyle binlerce kişi işsiz ve evsiz kalmıştı.
Resesyondaki ABD ekonomisi Obama'nın ilk başkanlık yılında yüzde 2,8 daha küçülerek 2. Dünya Savaşı'ndan sonraki en kötü performansını kaydetti. Ülkedeki işsizlik oranı da derinleşen resesyonla birlikte yüzde 10'un üstüne çıktı.
Deneyimsiz ve genç olduğu için bazı çevrelerin güvenini kazanamayan yeni başkanın ilk icraatı ise yaklaşık 800 milyar dolarlık Ekonomiyi Canlandırma Programı oldu. Cumhuriyetçiler ve demokratların muhalefetine rağmen kongreden geçen program, enkaz halindeki ABD ekonomisine can suyu oldu.
Hem mali hem parasal genişleme politikalarıyla büyümeye başlayan ABD ekonomisi, son 77 aydır süren en uzun istihdam artışıyla yaklaşık 15 milyon kişiye iş imkanı yarattı. 2009 ortalarında yüzde 10,3 ile 26 yılın en yüksek seviyesine çıkan işsizlik oranı bu sayede yavaş yavaş azalarak yüzde 5 ile kriz öncesi seviyelere geriledi. İstihdamdaki bu "tarihi" başarı, Obama'nın ekonomik mirasının en önemli parçalarından biri oldu.
Obama yönetimi, ayrıca dünya ekonomisini çöküşün eşiğine getiren 2008 finansal krizinin tekrar etmemesi için Wall Street'e savaş açtı.
Çok büyük bankaların Amerikan vergi mükelleflerinin parasıyla kurtarılmaları ve tüketicilerin riskli finansal uygulamalarla suistimal edilmesinin önüne geçilmesi için "Dodd Frank Bankacılık Reformu" hazırlandı. Obama yönetimi, reform paketinin 2010 yılında kongreden geçmesiyle büyük zafer kazandı.
Reformlar çerçevesinde sermaye piyasası türev araçları, karmaşık piyasa işlemleri ve şirket yöneticilerinin bonusları hükümetin denetimine tabi tutulmaya başlandı. Amerikan finans sisteminin bugün geçmişe kıyasla daha istikrarlı ve dirençli olması, Obama yönetiminin Dodd Frank yasasıyla mümkün oldu.
Obama'nın 2010'daki tek zaferi Dodd Frank değildi. ABD'nin 44. başkanı, aynı yıl sadece kendi döneminin değil, ABD tarihinin en önemli sağlık reformlarından birini hayata geçirmeyi de başardı.
Kamuoyunda "Obamacare" olarak bilinen Hesaplı Sağlık Hizmetleri Yasası, Cumhuriyetçilerin bitmek bilmeyen muhalefetine karşın 2010 yılından itibaren kademeli olarak yürürlüğe girdi.
ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi verilerine göre, Obamacare sayesinde 40 milyona yakın Amerikalı sigortalandı, ülkedeki sigortasızların oranı ise yüzde 15,7'den yüzde 9,2'ye geriledi.
Diğer taraftan Cumhuriyetçiler, başarısına rağmen sağlık sigortasını zorunlu kıldığı için Obamacare'e, bireysel özgürlükleri ve ABD Anayasası'nı ihlal ettiğini öne sürerek şiddetle karşı çıktı. Şimdiye kadar 60'ın üzerinde yasa tasarısı hazırlayarak Obamacare'i iptal etmeye çalışan Cumhuriyetçilerin başkan adayı Donald Trump da, seçilirse ilk icraatının Obamacare'i yok etmek olacağını birçok kez taahhüt etti.
Kasımda yapılacak başkanlık seçimleri, Obama'nın en büyük mirası olarak kabul edilen Obamacare'in kaderi açısından da önem taşıyor.
Obama'nın ekonomi alanındaki bir diğer başarısı ihracatın rekor seviyelere ulaşmasıydı. ABD Ticaret Bakanlığının verilerine göre, 2009 yılında yüzde 15 azalarak 1 trilyon 588 milyar dolara gerileyen ihracat, bu yıldan sonra istikrarlı şekilde arttı ve 2014'de 2 trilyon 343 milyar dolar ile tarihin en yüksek seviyesini gördü. Ülkenin ihracatı, geçen yıl güçlenen dolar nedeniyle biraz azalsa da Obama'nın göreve geldiği döneme kıyasla yüzde 42 daha yüksek gerçekleşti.
Obama, bu başarısına rağmen en büyük ticaret projelerinden Trans Pasifik Ortaklığı'nı (TPP) hayata geçiremeden görevi bırakabilir.
ABD ile Pasifik Okyanusu'na kıyısı bulunan 11 ülke, aralarındaki ticari sınırlamaları kaldıracak TPP anlaşmasını 7 yıl süren müzakerelerin ardından Ekim 2015'te imzalamıştı. Yürürlüğe girebilmesi için tüm üye ülkelerin parlamentolarından geçmesi gereken anlaşmanın ABD Kongresi'nden geçmesi çok zor görünüyor. Senato Çoğunluk Lideri Mitchell McConnell, geçen hafta, TPP'nin bu yıl oylanmayacağını açıklayarak Obama yönetiminin cılızlaşan umut ışığını tamamen söndürdü.
Bazı demokratlar ve Cumhuriyetçilerin eleştiri oklarına hedef olan TPP'ye başkan adayları Hillary Clinton ve Donald Trump da karşı çıkıyor.
AB ile ABD arasında 3 yıldır müzakere edilen Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması da (TTIP) suya düşmüşe benziyor.
Almanya Ekonomi Bakanı Sigmar Gabriel, geçen günlerde, kimsenin itiraf etmemesine rağmen TTIP görüşmelerinin fiilen başarısız olduğunu söyledi. Fransa Ticaret Bakanı Matthias Fekl de 30 Ağustos'ta yaptığı açıklamada, hükümetinin TTIP müzakerelerinin durdurulmasını talep ettiğini bildirdi.
ABD yönetimi, tüm bu açıklamalara rağmen görüşmelerin hala devam ettiğini ileri sürüyor, ancak TTIP'in Obama için ikinci bir hayal kırıklığı olacağı yorumları gün geçtikçe artıyor.
Obama'yı eleştirenlerin gündeme sık sık getirdiği diğer başlıklar ise yükselen federal harcamalar ve kamu borcu.
ABD Hazine Bakanlığının verilerine göre, Obama'nın başkanlık döneminde kamu borcu 10,6 trilyon dolardan 19,5 trilyon dolara yükseldi. Federal harcamalar yüzde 11 artış gösterirken, bunun önemli bir kısmını Obamacare çerçevesinde genişletilen Medicare (yaşlılar için devlet sağlık sigortası) ve Medicaid (yoksular için sağlık sigortası) programları oluşturdu.
Ekonomistler, Obama'nın, ocak ayına gelindiğinde 45. ABD Başkanı'na, koltuğuyla birlikte yaklaşık 20 trilyon dolarlık kamu borcu devredeceğini öngörüyor.
Başkent Washington'da yapılan sokak röportajlarında, çok sayıda Amerikalı, Obama'nın ülke ekonomisini iyi yönettiği ifade edildi.
Obama'nın ekonomi politikalarını 1'den 5'e kadar puanlamaları istenen Amerikalı vatandaşların çoğu 4 ya da 5 puan verdi. Tam not vermeyenlerin çoğunluğu ise kongre ve Oval Ofis arasındaki çekişmenin Obama'nın başarısını sınırladığını savundu.
Atlanta eyaletinden Ethena Sugri, "Bence Obama elinden gelenin en iyisini yaptı. Ancak kongre her zaman iş birliği sergilemedi." dedi.
Connecticut eyaletinden Tanner Semmelorck ise "Birçok yasanın onaylanması kongrenin el değiştirmesinden ötürü uzun zaman aldı. Yoksa yatırımlar ve altyapı açısından daha başarılı olunabilirdi." ifadesini kullandı.
Bazı Amerikalılar ise Obama'dan, makroekonomik anlamda ciddi ilerleme sağlanmasına rağmen büyümenin bazı kesimlerde diğerleri kadar hissedilmemesinden ötürü puan kırdığını söyledi.
Özellikle işsizlik ve finansal istikrar açısından başarılı bulunan Obama'ya en yüksek notu verenlerden Yensom Suri, bu kararını "Obama, Oval Ofis'e yerleştiğinde işsizlik çok yüksekti. Sadece işsizliğin artmasını önlemekle kalmadı, düşmesini de sağladı. Şimdilerde işsizlik yüzde 5 seviyelerinde seyrediyor." sözleriyle açıkladı.
Muhabirlerin konuştuğu Amerikalıların hemen hepsi "George W. Bush ile Barack Obama karşılaştırıldığında hangi başkan ülke ekonomisini daha iyi yönetti?" sorusuna "Obama" yanıtını verdi.
Jennifer Chun adlı ABD vatandaşı da "Bush görevi bıraktığında ekonomi dibi görmüştü. En kötü finansal krizi yaşadık. Obama ekonomiyi düze çıkardı." görüşünü paylaştı.
Ülkede son dönemde yapılan diğer anketler de Obama'ya yönelik desteğin beklenenin aksine yükseldiğini gösteriyor.
ABC News ve Washington Post'un düzenli olarak yaptığı ulusal anketlere göre, Obama'nın genel "onay oranı" Haziran 2016 itibarıyla yüzde 56'ya çıkarak ikinci başkanlık dönemindeki en yüksek seviyesine ulaştı. Halkın Obama'yı onaylama oranı, en son Mayıs 2011'de Usame bin Ladin'in öldürülmesinin ardından bu seviyeleri görmüştü.
George Bush'un görevi devretmeden önceki son onay oranları ise yüzde 20'lere kadar gerilemişti. Siyaset uzmanlarına göre, bunda en büyük rolü Bush dönemindeki Irak savaşı ve finansal kriz oynadı.
ABD gelecek 5 ayda yeni bir savaşa girmez ya da finansal kriz yaşamazsa, Obama, Beyaz Saray'a selefine kıyasla daha başarılı bir ekonomi mirasıyla veda edecek.