Hz. Peygamberin Medine’ye hicretinden sonra iki bayram kutlanmaya başlamıştır. Hicretin ikinci yılı Şâban ayında orucun da farz kılınması üzerine Şevval ayının ilk günü (27 Mart 624) Ramazan Bayramı olarak kutlanmıştı. Ramazan boyunca oruç tutup, namaz kılan, zenginse zekât ve fıtır sadakası verip fakirlerin sıkıntılarına çare olan, kısacası bir ayı ibadetle geçiren ve yaptığı güzel işlerle Allah’ın rahmetini ümit eden Müslümanlar, artık sevineceklerdi.
Allah Resulü (sas), dostu Hz. Ebu Bekir’e eğlenmenin insan hayatındaki yerini hatırlatırken, “Her toplumun bir bayramı vardır. Bu da bizim bayramımızdır.” diyerek bayramların özel günler olduğunu ifade etmişti. Zira bayramlar hüzün ve sıkıntının paylaşıldığı, sevinçlerin çoğaltıldığı günlerdir. Bugünlerde insanların birlikte eğlenmeleri, onlarda topluma aidiyet bilincini geliştirir ve kimliklerinin korunmasına katkı sağlar. Küçük kızların şarkılar söylediği bayram gününün bir başka vaktinde Allah Resulü, Habeşlilerin mescitte sergiledikleri mızrak kalkan oyunlarını eşi Hz. Âişe ile birlikte seyretmiş, gösterilere müdahale etmek isteyen Hz. Ömer’e engel olmuştu. Bayramlarda eğlence düzenleme âdeti daha sonra da sürdürülmüştür. Çünkü bayramlarda eğlenmek Hz. Peygamber’in bir sünneti idi.
Bayram namazlarına camilere çoluk çocuk ailece bayramlıklar giyinilip süslenerek gidilir ve erkekler namaz kılarken aileler dışarda neşeyle toplanır, kutlamalara katılırdı. Ben Mekke ve Medine’de tesadüf ettiğim bayram namazlarında giyimimden utandığımı ve yalnızlığımdan üzüldüğümü hatırlıyorum. Mescitte namazı beklerken ise müezzin eşliğinde tekbirlerle zikredilirdi. Neyse siz bugün nasıl neşelenip neşelendireceksiniz etrafınızı, haydi bakalım.