2001 krizi sırasında uluslararası faiz lobisi adına Türkiye’nin ekonomiyle ilgili en kritik kurumlarını yeniden yapılandıran Uluslararası Para Fonu (IMF) uluslararası faiz lobisinin Türkiye’ye bugüne kadar 13 piyasa yapıcı bankaya 708 milyar TL faiz ödemesine neden oldu. Türkiye’nin terörle mücadele amacıyla Afrin harekatını bahane eden faiz lobisi, Hazine tahvil ihalelerinde faizleri son 9 yılın en yüksek seviyesi olan yüzde 13,53’e çıkardı. Devletin en kilit ekonomi kurumları olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ve Hazine’nin yükselen faizlere karşı herhangi bir hamle yapmaması eleştirilere neden olurken TCMB’nin IMF patentli misyonu yeniden gündeme geldi.
Dünyadaki merkez bankaları ‘istihdamı artırmak, büyümeye destek vermek, faizleri ılımlı tutmak, halkın refahını korumak, finansal kesime karşı tüketicilerin kredi haklarını korumak’ gibi misyonlar üstlenirken TCMB’nin IMF tarafından dayatılan ‘fiyat istikrarı’ misyonuna göre hareket ediyor. 17 yılda bir kez bile hedefini tutturamayan Merkez Bankası’nın misyonunun milli hedeflere göre yeniden şekillendirilmesi gerekiyor.
Dünyadaki merkez bankaları parlamentolar önünde hesap verirken Türkiye Merkez Bankası’nın hem hükümetten hem de Meclis’ten bağımsız politika geliştirmesinin temelinde TCMB’nin IMF’nin istekleri doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tam kontrol ve tam denetiminin dışına çıkarılarak yeniden yapılandırılmış olması yatıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, iş dünyasının ve halkın yüksek faiz tepkilerine aldırış etmeyerek yüksek faiz ısrarını sürdüren Merkez halka hesap vermiyor ancak seçimle işbaşına gelen hükümetin büyüme ve istihdam odaklı ekonomi politikalarına destek vermiyor.
TCMB’nin mevcut misyonu, ABD Merkez Bankası FED’in ve Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın misyonlarına göre dar kapsamlı bir tanım içeriyor. ABD ve AB merkez bankaları azami istihdamı ve tüketicilerin finansal kesim karşısında korunmasını öngörürken, bu ilkeler TCMB görev tanımında yer almıyor. 17/25 Aralık 2013 darbe girişiminden bir ay sonra politika faizini 5,5 puan birden yükselten Merkez Bankası’nın, 4 ay sonra sadece 0,50 puanlık indirime gitmesi o dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından sert tepkiyle karşılanmıştı. Erdoğan, ‘Faizi yükseltirken 5 puan birden yükseltiyorsun, şimdi geliyorsun yarım puan indiriyorsun. Sen dalga mı geçiyorsun?’ demişti. Bugün faizleri indirme sorumluluğunu yerine getirmeyen TCMB’nin faiz lobisine hizmet etmesinin kökenleri 2001 krizi dönemindeki karanlık ilişkilere dayanıyor.
3 Ocak 2001 yılında IMF’nin direktifleri doğrultusunda piyasa yapıcı bankaların ve Bankalar Birliği’nin istekleri üzerine faiz lobilerinin temsilcileri ile bir araya gelen TCMB ve Hazine bürokratları, faiz lobisinin tüm isteklerine boyun eğdi. Hazine’nin faiz oranlarına kesinlikle müdahale etmemesi gerektiğinin karara bağlandığı bu toplantıda, IMF’nin istekleri doğrultusunda, Türkiye’de faiz oranlarının sadece TCMB eliyle belirlenmesi kararlaştırıldı. Hazine’nin borç alacağı 12-13 kuruluştan oluşan yerli ve yabancı bankalar da bu toplantıda belirlendi. Türkiye Cumhuriyeti adına borçlanma görevini yerine getiren Hazine, 17 yıldır aynı söz konusu bankalara 708 milyar TL faiz ödedi.
Batak durumdaki Yunanistan Hazinesi bile şu anda 22 piyasa yapıcı banka ile çalışıyor. Borçlanmada kartele prim vermeyen Yunanistan, Ocak 2018 itibariyle Türkiye’den daha ucuza borçlanıyor. Türkiye Hazinesinin ise 17 yıldır demirbaş haline gelen 13 banka kartelini yıkarak borç piyasasını rekabete açması halinde devletin daha ucuza borçlanmasının önü açılmış olacak. Hazine faizleri düşürülürse özel sektördeki faiz oranları da düşecek. Faiz lobisi bu nedenle Hazine’nin elindeki borçlanma kartını kullanmasını istemiyor. Kasıtlı olarak yüksek tutulan faizlerle, enflasyonun tetiklenmesi ve halkta memnuniyetsizliğin oluşmasının amaçlandığı değerlendiriliyor. 13 bankadan oluşan faiz kartelinde şu kurumlar yer alıyor: Akbank, Denizbank, Deutsche Bank, Finansbank, HSBC Bank, ING Bank, Ziraat Bankası, Türk Ekonomi Bankası, Garanti Bankası, Halk Bankası, İş Bankası, Vakıfbank, Yapı ve Kredi Bankası.
* “Fiyat istikrarını sağlamak. Ekonomik büyümeyi desteklemek üzere ekonominin verimli sektörlerine yeterli kredi akışını temin etmek. Finansal istikrarı sağlamak.”
* “Güney Afrika’da dengeli ve sürdürülebilir bir ekonomik büyümeye kavuşması amacıyla, fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmek.”
* “Paranın satınalma gücünü korumak, sağlam ve etkin bir finansal sistemin istikrarını sağlamak.”
* “Ruble’yi (Rusya Federasyonu para birimi) korumak ve Ruble'nin istikrarını sağlamak.”
* “Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Banka, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler. Banka, fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla Hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekler.”
Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Prof. Dr. Ahmet Ulusoy, piyasa faizlerinin arka planında yönlendirici olarak TCMB’nın olduğuna dikkat çekti. Ulusoy, “TCMB fiyat istikrarı sağlayacağım, enflasyonu önleyeceğim düşüncesiyle faizleri yüksek tutuyor. TCMB talebi azaltmam lazım. Faizleri yükseltirsem, talebi azaltırım, kısaltırım düşüncesinde. Ancak bugün geldiğimiz noktada, maalesef TCMB’nin her yıl açıkladığı enflasyon hedefi ile gerçekleşen hedef, arasında ciddi farklar oluşuyor. 10-15 senedir hedefleri tutmuyor. Kur oynaklığını ortadan kaldırmalı" dedi.
Prof. Dr. Ege Yazgan: “Faizin, çalışma sermayesini etkileyen bir maliyet unsuru olduğu ve kısa vadeli faiz artışının enflasyonu arttırıcı bir etkisi de olduğu belirtilerek itiraz edilmiştir. Faiz artışının enflasyon üzerindeki net etkisi ise bu iki zıt (talep-maliyet) hangisinin baskın olacağı ile belirlenecektir. Bu ise ülkeden ülkeye değişebileceği gibi farklı zamanlarda farklı sonuçlar doğurabilir. MB’nin enflasyon hedefinin yanında finansal istikrar ve iktisadi büyüme hedefi olması gerekir."
Prof. Dr. M. Hüseyin Bilgin: Merkez Bankası, hükümetle koordineli çalışmalı. Ancak son yıllarda TCMB’nin ekonominin gidişatını ihmal eder nitelikte bir para politikası uyguladığı, sadece fiyat istikrarına odaklandığı ve bunda da başarılı olamadığı görülüyor. Merkez Bankası'nın büyüme ve istihdam başta olmak üzere ekonominin genel gidişatını da dikkate alan bir misyon veya en azından vizyon değişikliğine gidilmelidir."