Globalleşme kavramının aksine önde gelen ekonomilerin ticarette korumacı yaklaşımı benimsemesi ve bu doğrultuda ortaya çıkan ABD ile Çin arasında çıkan ticaret savaşının küresel yavaşlama endişelerini artırması, geçen yıl piyasalarda en büyük risk unsuru olarak fiyatlandı.
Avrupa kaynaklı siyasi belirsizlikler, Brexit kördüğümü ve Suriye, İran, Irak gibi ülkelerdeki gelişmeler kaynaklı jeopolitik risklerin de sorunlar listesine eklenmesi ile zor bir yılın deneyimlendiği 2019'da, merkez bankaları ekonomileri desteklemek amacıyla elini taşın altına koydu.
ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) gibi önde gelen merkez bankalarının da bu dönemde dünya ekonomilerinin teşvike ihtiyaç duyulduğunu dillendirmesi ve bu gereksinimini karşılamak amacıyla genişlemeci para politikalarına geri dönmesi dikkati çekti. Gelişmekte olan ülkeler de özellikle Temmuz 2019 itibarıyla faizlerde indirime giderek küresel ekonomide söz sahibi merkez bankalarının peşine takıldı.
Bu yıl da Çin'de ortaya çıkan ve hızla yayılan koronavirüs, ABD Başkanı Donald Trump'ın sözde Orta Doğu barış planını açıklaması ile İsrail-Filistin arasındaki gerilimin tırmanması, Libya, İran ve Irak kaynaklı artan jeopolitik risklerin etkisiyle küresel büyüme endişeleri yeniden gündemin üst sıralarına çıktı.
Geçen yıla 3 faiz artırımı beklentisiyle başlayan Fed, ABD Başkanı Donald Trump'ın ticaret politikaları, küresel ekonomideki yavaşlama ve jeopolitik risklerdeki artış sonrası yılın ikinci yarısı itibarıyla faiz indirimi sinyali verdi.
Geçen yılın temmuz ayında beklentiler doğrultusunda karar alan ve faizleri yüzde 2,00-2,25 bandına çeken Fed, faizleri yaklaşık 11 yılın ardından ilk kez indirmiş oldu. Fed daha sonraki faiz indirimi serileri ile 2019'u yüzde 1,50-1,75 bandında tamamlarken, bu yıl da başta koronavirüs olmak üzere küresel gelişmelerin risk unsuru olarak izlendiği mesajını verdi.
ECB ise geçen yıl mevduat faiz oranlarını 10 baz puan indirerek yüzde eksi 0,50'ye çekerken, aylık 20 milyar avroluk varlık alım programına tekrar başladı. Geçen yılın kasım ayında ECB'nin yeni ve ilk kadın başkanı olarak göreve başlayan Christine Lagarde'nin bankanın para politikasında bir değişiklik yapması beklenmezken, Avrupa'da Brexit kördüğümünde önemli bir aşamanın geride kalması ve nispeten azalan siyasi belirsizliklerin bu beklentileri desteklediği belirtiliyor.
TCMB'nin bundan sonra faiz indirimi konusunda "bekle-gör" temasını izleyeceği ve enflasyonun seyrinin para politikası kararlarında belirleyici olacağı öngörülüyor.
Fed'in faiz indirim sinyali verdiği mayıs ayı, merkez bankaları kararları açısından yoğun geçen bir dönem oldu. Ruanda'dan Yeni Zelanda'ya, Filipinler'den İzlanda'ya ve Sri Lanka'dan Tacikistan'a kadar birçok ülkenin politika faizini düşürdüğü mayıs ayında toplam 11 ülke indirim yönünde aksiyon aldı.
Haziran ayı özellikle Hindistan, Şili, Rusya gibi gelişmekte olan ülke merkez bankalarının faiz indiriminin konuşulduğu bir dönem olurken, temmuzda toplam 16 ülke faizi düşürdü. Fed başta olmak üzere Türkiye, Brezilya, Rusya, Güney Afrika bu dönemde faiz indiren ülkeler arasında yer aldı.
Geçen yıl ağustosta 21, eylülde 19, ekimde 18, kasımda 10 ve aralıkta 8 merkez bankasının daha faiz indirdiği görüldü.
Bu yıla gelindiğinde, ocakta yine Azerbaycan Merkez Bankası'nın 25 baz puanlık indirimle politika faizini yüzde 7,25'e çektiği görüldü. Makedonya Merkez Bankası, Güney Afrika, Malezya ve Kenya'nın da 25 baz puanlık indirime gittiği Ocak 2020 döneminde, Ukrayna da gösterge faizinde 250 baz puanlık azaltım gerçekleştirdi.
Aynı dönemde Sri Lanka 50 baz puan, Türkiye ise 75 baz puanlık indirimle politika faizini azaltan bankalar arasında yer aldı. Şubat ayının ilk faiz indirimi ise 25 baz puanla Tayland'dan geldi.
Deniz Yatırım Stratejisti Orkun Gödek konuya ilişkin yaptığı açıklamada, küresel finansal koşulların kısa vadede sıkılaşma yönlü gelişim göstermesi beklentisinin henüz oluşmadığını vurguladı.
Bu yılın global ekonomi açısından 2019'dan daha iyi olacağı düşüncesinin, yıl başlangıcından bu yana takip edilen ve "siyah kuğu" olarak tanımlanan olaylara rağmen genele hakim olmaya devam ettiğini belirten Gödek, şunları kaydetti:
"Yine de bu yıl 2018 ölçeğinde bir büyüme görmeyeceğiz. Çin kaynaklı virüs salgını global büyüme rakamında ciddi kayıp yaratmayacak ancak Asya özelinde ilk çeyrek büyüme rakamını bir miktar baskılayacak. Bu da finansal koşulların en azından yılın ilk yarısı ölçeğinde devam edebileceği düşüncesini bir adım öne çıkarıyor. Avrupa'da dipten dönüş süreci yavaş bir şekilde gerçekleşirken, ABD ile Çin arasındaki ilk faz ticaret anlaşmasının belirsizliğin ciddi anlamda azalmasına imkan tanıdı. Kaldı ki 2019'da yapılan faiz indirimi hamlelerinin gecikmeli etkileri 2020'nin ilk altı ayında belirmeye başlayacak.
Gelişmiş ülke para politikalarında sıkılaştırıcı adımların gelmemesi gelişmekte olan ülkeler sınıfının düşük faiz ortamını olabildiğince devam ettirmesine hatta genişletmesine kolaylık sağlıyor. Burada en önemli risk, hızlı küresel toparlanma ve sıkılaşma hamlelerinin gelmesi. Şu an için çok düşük bir ihtimal olsa da gözden kaçırmamalı."