Türkiye pazarına piyasaya yeni giren markalar, kısa sürede ismini duyurmak için taklit ürün piyasasına yöneliyor. Sahte ürün ve kayıtdışı ekonomiye sözde savaş açan bazı şirketler, yeni modellerini el altından piyasaya sızdırıyor. Uzun zamandır bilinen bu pazarlama yöntemi, artık birçok firma tarafından da kullanılıyor.
İstanbul’da tekstil üretiminin merkezi Merter esnafı bu yöntemin uzun yıllardır bu şekilde çalıştığını ve ilgili firmanın bazı modelleri sahte gözlük, tekstil veya ayakkabı üretenlere el altından sürdüğünü söyledi. Beyoğlu İş Merkezi, Terkos Pasajı, Kadıköy Çilek Sokak ve Opera Onur Pasajı, Salı Pazarı, Fatih Cuma Pazarı sahte malların görücüye çıktığı ve yoğun rağbet gören yerler. Buradaki birçok esnaf, dünyaca ünlü markaların bile yeni modellerinin orijinalleri ile aynı anda tezgahta olduğunu söylüyor.
Satıcılara göre, bu bir pazarlama politikası. İlgili şirket milyonlarca dolarlık reklamını kayıtdışı ekonomi sayesinde yapıyor. 5 bin liralık ayakkabıyı 300 liraya veya 10 bin dolarlık çantayı 200 liraya alan vatandaş modellerin kısa sürede bilinir olmasını sağlıyor. İlgili model ve ürünler gençler arasında hızla yayılıp moda olunca markanın bilinirliği artıyor. Bunları giyen bizler de üzerimizde taşıdığımız logolu giysi veya ayakkabılarla para verdiğimiz halde bedavadan reklamı yapmış oluyoruz.
“Şirket zarar etmiyor mu?” diye sorduğumuz esnaf, “Onların zaten kendi müşterisi hazır, satış veya indirim sorunları yok. Buradaki tek amaç gençler başta olmak üzere tüketicinin hafızasında yer etmek. Şu marka modelin meşhur olmasını sağlamak” yanıtını veriyor. Türk perakende pazarında tutunmak isteyen şirketlerin yetkilisi veya ilgilisi sahte piyasa ile dirsek temasında bulunuyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) verilerine göre Türkiye, Çin ve Hong Kong’un ardından sahte ürün ticaretinde üçüncü sırada bulunuyor. AB Fikri Mülkiyet Ofisi’ne göre sahte ürünlerin, Avrupa Birliği’ne (AB) maliyeti yılda 83 milyar avro civarında.
Beyoğlu İş Merkezi’nde orijinali kaz tüyü dolgulu montları satan Mehmet T. “Dükkan sahibi Merter, Bayrampaşa, Sultanbeyli ve Çekmeköy’deki atölyelerden getirir tüm bunları. O sene neyin moda olacağını işte şu siyah poşetlerden çıkan ürünü görünce anlarız” diyor. "Vatandaş bunu bilmiyor mu" diyoruz cevap hazır: “Bilmez mi abicim. Benim müşterim gençlerdir, son modayı takip eder. Onlar için önemli olan marka yazsın, üzerine yakışsın eh bir de yakışıklı olsun.” Yılmaz Sevan ise, “Herkes bilir, kimse bir şey söylemez" diyor. Aslında şunu bize özetliyor: "Bir mevsim tüm mağazalarda benzer modelde ve renkte ürünler satılır. Sonra adına moda denir."
Bu yöntemi, büyük firmaların uzun süredir kullandığını belirten Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Mahmut Şahin, “Herhangi bir sakıncası yoktur. Bazı şirketlerin bir alt segmentini çıkaran markalar, pazarda farklı kesimlere hitap etmek için bu stratejiyi kullanırlar. Başka bir markayı taklit etmediği sürece ticari ahlak açısından da bir sıkıntı görmüyorum. Ayrıca, tekstil ürünlerini sızdıran bu firmalar, müşteri açısından belirli risklere de hazırdır” ifadelerini kullandı.