Yatırım, üretim, istihdam ve ihracatı baltalayan yüksek faiz, Türkiye’nin büyümesinin önündeki en büyük engel. Son 10 yıllık rakamlar incelendiğinde, bu gerçek net olarak anlaşılıyor. Faizlerin yüksek olduğu yıllarda Türkiye Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYİH)’nın küçüldüğü, faizin düşük olduğu yıllarda ise Türkiye ekonomisinin güçlü büyüme kaydettiği görülüyor. Merkez Bankasının faizleri yüksek tuttuğu yıllarda üretim ve arz üzerinde büyük bir maliyet baskısı oluştu.
Türkiye ekonomisi son 10 yılda hiç eksi büyüme kaydetmedi. Yıllık bazdaki büyüme tablolarında yüzde 0,9 ile yüzde 11,1 arasında değişen oranlarda ekonomik büyüme, faizin düşük olduğu yıllarda yüksek seyretti. Faizin yükse olduğu yıllarda ise zayıf kaldı. Merkez Bankası eski başkanı Erdem Başçı’nın halefi Murat Çetinkaya’nın Eylül 2018’de yüzde 24’e kadar çıkardığı faizin etkisiyle ekonomik büyüme 2019’da yüzde 0,9’da kaldı. Türkiye’nin son yılların en yüksek büyümesi olan yüzde 11,1’i yakaladığı 2011’de faizler yüzde 5,75-6,25’te arasındaydı. Ekonominin yüzde 8,5 büyüme kaydettiği 2013’te de faizler tarihi düşük seviye olan 4,5’i gördü.
Bir ülkede belli bir zaman içinde üretilen tüm nihai mal ve hizmetlerin para birimi cinsinden değerini ifade eden Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYİH), ekonomik büyüklüğü gösteren en önemli ölçüt olarak kabul ediliyor. Merkez Bankalarının eski usul yönetim anlayışının dışına çıkarak enflasyon hedeflemesinin yanısıra ekonomik büyüme, istihdam ve ihracat gibi temel dinamikleri de göz önünde bulundurmaları gerektiği vurgulanıyor. Bu anlayışın bütün dünyada geliştiği bir dönemde Türkiye’nin yeniden yüksek faizlere mahkum etme girişimi dikkat çekiyor. Sağlam bir ekonomik yapının sadece fiyat istikrarı sağlamakla elde edilmediğine dikkat çeken uzmanlar, kalkınma dostu bir merkez bankası politikasının önemini vurguluyor.
Yüksek faiz ortamının büyümeyi her zaman negatif etkilediğini belirten İstanbul Üniversitesi Bankacılık Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Kadir Tuna, “Politika faizi arttığında özellikle fonlama açısından hem işletmelerin finansman koşulları zorlaşacak” dedi. Faizleri yükseltmenin toparlanma aşamasında olan ekonomiyi olumsuz etkileyeceğini ifade eden Tuna, “Sadece Türkiye’den bahsetmiyorum. İhracat yaptığımız pazarlar var. Finansmana erişimin maliyetinin artması önemli ölçüde hem işletmenin maliyetini, hem de yatırım maliyetini artırıyor. Kur artışı her ne kadar ihracat gelirlerimizi artırsa da halen birçok sektörde girdi maliyetlerini dolar kuru belirliyor. Bizim en büyük ihracat pazarımız Euro bölgesi. Dolayısıyla avro ve dolar kurunun seviyesi ve oynaklığı son derece önemli” diye konuştu. Türkiye’nin küresel pandemi koşullarını dikkate alarak bir taraftan TL’nin değerini korurken yüksek faizin büyüme konusundaki negatif etkisine dikkat etmek gerektiğini vurgulayan Tuna, şunları kaydetti: “Yapılması gerekenler TL’ de istikrarın sağlanarak, kurlarda öngörülebilirliğin artırılırken ve işletmelerin finansman koşullarının olumsuz etkilememelidir. Yerlileşme ile ilgili adımlar atıyoruz ama maalesef hala önemli ölçüde imalat sanayi sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin girdilerinde halen daha dolar bazlı maliyet var.”