ABD Başkanı Donald Trump'ın göreve başlamasıyla ülkenin petrolde OPEC'e olan bağımlılığının azaltılması tekrar gündeme geldi.
ABD Başkanı Donald Trump'ın göreve başlamasıyla ülkenin petrolde OPEC'e olan bağımlılığının azaltılması tekrar gündeme geldi.
Seçim kampanyası sırasında enerji alanındaki regülasyonları azaltarak, "ABD'de enerji devrimi" başlatacağını vadeden Trump, yemin töreninin ardından Beyaz Saray'ın resmi sitesinden enerji konusunda bir dizi açıklama yaptı.
Trump, "Önce Amerika Enerji Planı" başlıklı açıklamasında, "ABD'yi enerji alanında OPEC kartelinden ve çıkarlarımıza düşmanca yaklaşan her ülkeden kurtararak, bağımsız hale getirmeye kararlıyız. Aynı zamanda, terörizm karşıtı stratejimiz çerçevesinde, Körfez ülkesi müttefiklerimizle pozitif bir enerji ilişkisi geliştirmeye çalışacağız" ifadesini kullandı.
- Trump'ın ABD'yi OPEC petrolünden bağımsız hale getirme isteği, aslında son 40 yıl boyunca ABD başkanlarının sıkça dillendirdikleri söylemleri hatırlattı.
ABD'nin müttefiki İsrail'i Yom Kippur Savaşı'nda desteklemesi ve OPEC üyelerinin 1973'de ABD ve batılı ülkelere ambargo uygulamasının ardından, o dönemde ABD Başkanı olan Richard Nixon, "ABD'nin kendi enerji üretim potansiyelini oluşturarak petrol ithalatına olan bağımlılığını sonlandırma" vaadinde bulunmuştu. Ancak ABD'nin OPEC'den ithal ettiği petrol miktarı Temmuz 1977'de günlük ortalama 6,6 milyon varile tırmanarak tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşmıştı.
Cumhuriyetçi Nixon'dan sonra başkanlık koltuğuna oturan ve aynı partiden olan Gerald Ford, OPEC'e olan bağımlılığa bir çözüm bulamazken, Ocak 1977'de ABD'nin 39'uncu başkanı olan Demokrat Jimmy Carter, "enerjide kemer sıkma politikaları" ile bu bağımlılığı kırmaya çalışmıştı.
ABD'nin içinde bulunduğu enerji krizini "Ahlaki olarak savaşa denk, açık ve yakın bir tehlike" olarak tanımlayan Carter'ın ilk icraatı, petrol tüketimi, stratejik rezerv ve stoklarla verimlilikten sorumlu Enerji Bakanlığını kurmak oldu.
Carter, ABD'nin petrol tüketimini azaltmak için benzin fiyatlarına kontrol getirirken, bu Amerika'da benzin istasyonlarının önünde oluşan uzun kuyrukları azaltmaya yetmedi.
Ocak 1981'de göreve gelen Cumhuriyetçi Ronald Reagan'ın ilk icraatı ise benzin fiyatları üzerindeki kontrolü kaldırmak oldu. Bu icraat, ABD'deki benzin kuyruklarını azaltmasına karşın, ülkenin OPEC bağımlılığını kırmaya yetmedi.
İran-Irak arasında 1980'de başlayan savaş, her iki ülkenin petrol üretimini önemli ölçüde düşürdü. Bu arada Meksika, Venezuela, Alaska ve ABD'nin müttefiki İngiltere ile Norveç'i önemli petrol üreticileri konumuna getiren Kuzey Denizi'nde üretimin artmasıyla küresel petrol piyasası bu dönemde yeniden şekillenmeye başladı.
Söz konusu ülkeler, hem ABD'ye coğrafi olarak daha yakındı hem de Ortadoğu'nun getirdiği jeopolitik istikrarsızlıktan bağımsız olarak ABD'nin petrol ihtiyacı için arz güvenliği sağlıyordu.
Bu ülkelerin dünya genelinde petrol ithalatı artarken, OPEC'in bir kartel olarak küresel etkisi azaldı ve ABD'nin kartelden ithal ettiği petrol miktarı, Şubat 1983'te tüm zamanların en düşük seviyesi olan günlük ortalama 1 milyon varile kadar geriledi. Ancak Sovyetler Birliği'nin dağılması, Ortadoğu'da yeniden istikrarsızlığın oluşması ve Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesi üzerine ABD'nin 41'üncü Başkanı George Bush'un Suudi Arabistan'a destek vermesi, hem OPEC'i küresel petrol piyasasında tekrar güçlendirecek hem de ABD ile Suudi Arabistan arasında uzun yıllar sürecek bir petrol-askeri güvenlik ortaklığı kurulmasına neden olacaktı.
ABD'nin petrol merkezi olan Teksas eyaletinde endüstrinin içinde yıllarca bulunmuş olan Bush, ülkenin petrol üretiminin hızla artmakta olan iç tüketimine yetmeyeceğini biliyordu.
Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesiyle Bush, Savunma Bakanı Dick Cheney'i ve yaklaşık 600 bin Amerikan askerini Suudi Arabistan'a yollayarak, OPEC'in en nüfuzlu üyesine Ortadoğu'da stratejik güvenlik sağlama sözü verdi. ABD bunun karşılığında Suudilerden ithal edeceği petrol için de arz güvenliği sağlamış oldu.
ABD'nin OPEC'den petrol ithalatı 1983 yılında Reagan döneminde günlük ortalama 1 milyon varile kadar gerilemişken, bu miktar baba Bush döneminde Ağustos 1990'da önce günlük ortalama 4,9 milyon varile, oğul Bush döneminde ise Ocak 2008'de 6,4 milyon varile kadar yükseldi.
2008'de Amerikan petrol endüstrisinde yatay sondaj ve hidrolik çatlatma gibi yeni yöntemlerin yaygınlaşması ve "kaya petrolü devriminin" başlamasıyla ABD'nin üretimi önemli ölçüde arttı. Böylece, Demokrat Başkan Barack Obama döneminde ülkenin OPEC'e ve ithal petrole olan bağımlılığı ciddi miktarda azaldı.
- Kaya petrolü devriminin başladığı 2008 yılının başında ABD'nin ham petrol üretimi günlük ortalama 5,1 milyon varil düzeyindeyken, bu miktar Nisan 2015'te 9,6 milyon varile kadar çıkarak 1970'lerden bu yana en yüksek seviyeye ulaştı.
ABD'nin OPEC'den ithal ettiği petrol miktarı ise Ocak 2008-Nisan 2015 döneminde yüzde 61 azalarak günlük ortalama 6,4 milyon varilden 2,5 milyon varile geriledi.
- Ekim 2016 itibariyle ABD'nin günlük ortalama ham petrol üretimi 8,8 milyon varil. Ülkenin OPEC'ten ithal ettiği petrol miktarı ise günlük ortalama 3,3 milyon varil seviyesinde bulunuyor.
Nisan 2015'ten Ekim 2016'ya kadar olan dönemde ise ABD'nin ham petrol üretimi günlük ortalama 800 bin varil azaldı, OPEC'den ithal edilen petrol miktarı da günlük ortalama 800 bin varil arttı. Bunun nedeni, düşük petrol fiyatları nedeniyle ABD'de yüksek maliyetle üretilen ham petrol miktarında düşüş görülmesi ve Amerikalı rafinerilerin yerli üreticiler yerine OPEC ülkelerinde üretilen daha ucuz petrolü tercih etmesi oldu. Ancak küresel arz fazlası ve dünya genelinde düşük talep nedeniyle Haziran 2014'te düşmeye başlayan petrol fiyatları hem Amerikalı üreticileri hem de OPEC'i zor durumda bıraktı.
OPEC, Kasım 2016'ya kadar petrol üretimini kısmayı reddederken, ABD petrol endüstrisinde milyarlarca dolar kayıp yaşandı. Amerikalı petrol üreticileri geliştirdikleri yeni verimlilik teknikleri sayesinde, şu anda varil başına yaklaşık 55 dolar fiyatına uyum sağlamış görünüyor.
Şimdi, OPEC'in kasım ayında aldığı ve bu yıl uygulamaya başladığı üretimi kısma kararı nedeniyle küresel petrol piyasasında zamanla oluşacak arz boşluğunun, artan fiyatlar sayesinde ABD'li üreticiler tarafından kapatılabileceği üzerinde duruluyor.
Başkan Trump'ın da sektörde regülasyonları azaltarak, bu süreci hızlandıracağı ve ABD'nin ithal petrole bağımlılığını daha da azaltabileceği vurgulanıyor.