Geçtiğimiz yıllar içerisinde Türkiye’nin başı çektiği birçok ülke, daha insani başka bir deyişle insanı merkeze alan, daha adil bir uluslararası sistem olabilir mi sorusunu tartışıyordu. Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’ndaki beş daimi üyenin varlığının, çatışmaların çözümünde; Covid-19 küresel salgını sonrası dönemde ise uluslararası organizasyonların küresel sorunların çözümünde etkisiz kaldığı yadsınamaz bir gerçeklikti.
Türkiye, tamamlayıcı olarak benimsediği; belki de dünya da eşi benzeri görülmemiş “Girişimci ve İnsani” bir dış politika izliyor. Pandemi dönemi de dahil olmak üzere sadece yakın komşularına değil dünyanın dört bir yanına Anadolu halkının şefkatli yüreğini açtı; yardım elini uzattı ve uzatmaya devam ediyor.
Türkiye’nin girişimci ve insani dış politikasıyla ilgili elbette bir çok somut veri paylaşılabilir. Bunların arasında Türkiye’nin; Resmi Kalkınma Yardımlarının 2021 yılında 7,7 milyar dolarla öncü ülkeler arasında yer alarak; yardımlarımızın milli gelirimize oranıyla BM hedefinin (yüzde 0,7) üzerinde bir seviyede gerçekleşmiş olması en kritik göstergelerdir. Sayısal göstergelerin ötesinde de Türkiye; Latin Amerika’dan Güney Asya Pasifik’e çatışma, doğal felaketler ve tüm ihtiyaç zamanlarında insanı merkeze alan dış politika anlayışıyla dünyaya örnek olmuştur.
6 Şubat 2023 sabaha karşı meydana gelen ve 11 ilimizi etkileyen Kahramanmaraş merkezli deprem son yüzyılın en büyük kara depremi olarak tarihe geçti. Bilimsel verilere göre, depremden etkilenen bölgenin Avrupa’da en az üç ülke büyüklüğünde olduğu bir doğal felaketle mücadelemizin ilk gününden itibaren dünyanın dört bir yanından birçok ülke Türkiye’ye desteğini ve yardımını esirgemedi.
Son güncel verilere dayalı olarak temel rakamlara bakarsak toplamda; 102 yardım teklifinde bulunan ülke (88 ülke sahada arama kurtarmaya katılmıştır), 11 bin 302 yabancı personel…
Devlet yardımlarının ötesinde dünyanın birçok ülkesinde hem soydaşlarımız hem de o ülkenin vatandaşları sivil toplum kuruluşlarıyla ayni ve nakdi yardımlarda bulundular. Elbette her bir dayanışma mesajının ve desteğinin kıymeti çok büyük; ama bazı devletlerin ve bireylerin öyle yardımları oldu ki fotoğrafları hafızalarımızdan, gönüllerimizden yıllarca silinmeyecek...
Öte yandan, depremin ilk gününden itibaren Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu birçok yabancı lider ve bakanın ayni, nakdi ve insan kaynağı desteğinin yanı sıra Türkiye’ye taziye ve destek ziyareti gerçekleştirmek istediğini dile getirdi. Başta; Azerbaycan, Katar, Pakistan, İsrail, Özbekistan, Yunanistan, Ermenistan, NATO Genel Sekreteri ve ABD olmak üzere devlet başkanları ve dışişleri bakanlarının baş sağlığı ziyareti belki de uluslararası ilişkilerde uzun süredir görülmemiş bir dayanışma örneği olarak tarihte yerini aldı.
Türkiye’ye sağlanan bu kadar hızlı, yoğun ve çok yönlü destek, hiç şüphesiz Türkiye’nin uzun yıllardır dünyanın dört bir yanında sürdürdüğü girişimci ve insani dış politikasının yadsınamaz bir sonucu ve dünden bugüne inşa ettiği kardeşliğin ve yardımseverliğin en somut göstergesidir.
Türkiye tüm acısına rağmen tarih boyunca barışın ve hoşgörünün vatanı olduğunu bugünlerde adeta yeniden hatırlatıyor. Depremden etkilenen bölgelerde birçok farklı milletten arama kurtarma ekibinin birlikte çalıştığını, depremzedelere destek olduklarını görmek mümkün.
Kahramanmaraş merkezli asrın felaketinde ortaya konulan bu güçlü dayanışma; diplomasi açısından aklımıza ikili ve çok taraflı ilişkileri kapsayan şu soruları getiriyor; ilk olarak bazı ülkelerle ilişkilerde yeni ve pozitif bir gündem oluşur mu? Bunun cevabını hemen vermek zor, özellikle Türkiye’nin güvenliğini içeren birçok konudaki görüş ayrılıkları kritik bir rol oynuyor. Ama elbette Türkiye bu zor günlerde yanında olan dost ülkeleri asla unutmayacaktır…
İkincil ve daha makro boyutta ise daha adil daha insani bir uluslararası sistem inşa etmek mümkün mü? İnsan güvenliğini tehdit eden küresel sorunlarda iş birliği ve küresel çözümler bulmak imkansız mı? Toplumlar arası bu dayanışma ve destek ile yapıcı ve daha kalıcı yeni ilişkiler kurulabilir mi? Bu sorular ve daha ötesinin hem politika yapıcıların hem de aktör-sistem bağlamında biz akademisyenlerin üstünde düşüneceği bir dönemi başlatacağını söylemek mümkün.
Son söz olarak; bir yazıyı yazarken ilk kez bu kadar zorlandım. Neden mi? 1999 Marmara Depremi’ni Yalova’da yaşadığımızda sadece 9 yaşındaydım ve annem göçük altından çıkmıştı. Anneannemi ise ablamla birlikte bize ‘Siz kurtulun gidin’ demesine rağmen bırakmayıp biz çıkarmıştık. Tarifsiz acılar, korkular ve anılar… Bir kez daha yüzyılın felaketinde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Depremzedelerimizin yaralarını sarmak için devlet-millet el ele çalışırken dost ve kardeş ülkelerin desteklerini daima hatırlayacağız…