Yemen’in başkenti Sana’yı 2014 yılında ele geçirip ülkenin büyük bir kısmını kontrol eden Husiler, İsrail’in Gazze’deki soykırımına tepki göstermek adına son günlerde birçok eylem gerçekleştirdi. Başta Kızıldeniz’deki İsrail menşeili veya İsrail ile ticaret yapan gemilere yönelik baskınlar ve füze saldırıları olmak üzere Husilerin İsrail’e karşı askeri anlamda aksiyon aldığı rahatlıkla görülüyor. Bölgedeki birçok devlet ve devlet dışı aktörden farklılaşan Husilerin Yemen jeopolitiğinde önemli bir noktaya tekabül ettiği ifade edilebilir.
Nitekim Yemen’in kuzeyinde ortaya çıkan, ilk aşamalar daha çok kabile politikalarını benimseyen Husiler zamanla bir kabileden öteye geçerek siyasi, dini ve askeri bir aktör haline geldi. 2004’te liderleri öldürülen Husiler Abdülmelik el-Husi yönetimi altında hareket ediyor. Husilerin kimlik ve politikalarında din önemli bir yer tutuyor. Şiiliğin Zeyidilik koluna müntesip bir grup olan Husilerin zamanla, özellikle İran ile yakınlaşmaları nedeniyle Şiiliğin de ötesine geçerek İran Şiiliğini benimsemeye başladığı rapor ediliyor. Şiilik içinde ılımlı bir kol olan Zeyidilikten İran’ın resmi mezhebi olan 12 İmam Şiiliğine geçiş Yemen ve bölgesel güç dengeleri açısından kritik bir gelişme. Nitekim 1980’lerden sonra en çok 2014 sonrası İran ile temasları sonrası mobilize olan Husiler her geçen gün İran’a daha fazla yakınlaştı. İran tarzı sembol ve sloganların benimseyen Husiler, aynı zamanda Yemen nüfusunun üçte ikisinin (20 milyon) yaşadığı alanları kontrol ediyorlar. Uzlaşıdan ziyade hiyerarşik bir sistemle Yemen’i kontrol edilen Husiler, Husi ailesinin yönetimde hak sahibi olduğunu ve bunun dini bir zemini olduğuna inanıyor. Dolayısıyla kendi içinde Husilerce benimsenen bu sistemle her türlü baskı politikası meşrulaşabiliyor. Yemen’de Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyonun Husilere karşı başarılı olamaması gibi süreçler de Husilerin ülke içindeki gücünü artırdı. Ayrıca bölge jeopolitiğinde Suriye, Irak, Doğu Akdeniz, Filistin gibi noktaların daha fazla öne çıkması da Husilere alan sağladı ve Husiler Kızıldeniz’de ciddi bir güç biriktirdi.
İran’a yakınlığı ile bilinen Husilerin Kızıldeniz’de ABD, İngiltere ve İsrail’e ticaret yapan gemilere yönelik operasyonları icra edebiliyor olması bölgesel ve küresel siyaset açısından önemli bir aşamaya geçildiğine dair ifade edilen yorumları güçlendirdi. Husilerin Yemen ve Kızıldeniz jeopolitiğinde attığı adımlar, devlet dışı aktörlerin kapasitelerini geliştirip devletlere meydan okuması ve bu meydan okumaların devletlere dair üretilen güç algısını yıkması uluslararası ilişkilerin temel mefhumlarını da sarsıyor. Gazze’de Hamas’ın İsrail’e karşı gösterdiği mukavemet ve başarıya benzer şekilde Yemen ve Kızıldeniz jeopolitiğinde Husiler, ABD ve İngiltere gibi Batı hegemonyasının temsilcisi ‘güçlü’ aktörlere karşı mücadele veriyor. Husiler İran etrafında kümelenen ‘Direniş Ekseni’ bileşenlerinden farklı davranarak İsrail’in Gazze’deki soykırımına karşı sadece söylem bazında değil aynı zamanda eylem bazında da bir duruş sergiliyor. Dolayısıyla Husilerin Kızıldeniz ve Yemen’deki meydan okuyucu söylemleri ve hamleleri ile Gazze başta olmak üzere yaklaşık bir asırdır Filistin’i işgal eden İsrail’i ve İsrail’i destekleyen aktörleri hedef alıyor.
Husiler açısından Filistin’i savunmak hem ideolojik hem de pragmatist bir bağlama oturuyor. İdeolojik açıdan incelendiğinde, Filistin davasının gerek Arap gerekse İslam dünyası açısından önemli bir yere tekabül ediyor olması, Husilerin de kimliğine doğrudan dayandığı şeklinde ifade edilebilir. Diğer bir ifade ile Husiler ideolojilerinin bir parçası olarak Batı emperyalizminin karşısında ezilenlerin yanında pozisyon alıyor. Bu anlamda ABD ve İsrail’e karşı Gazze’deki direnişi destekleyen Husiler, söz konusu saldırgan aktörleri Kızıldeniz’de cezalandırmaya çalışıyor.
Husilerin bu ideolojik tavrı aynı zamanda pragmatist ve rasyonel bir zemine denk geliyor. Husiler kendilerini kahraman olarak portre ederek Yemen halkının 2014’ten beri yaşadığı ve şiddetle artan ekonomik ve insani krizi örtbas ediyor. Ayrıca Gazze ve Filistin desteği, Husilerin Yemen halkı arasındaki tanınırlığını ve meşruiyetini artırıyor. Son olarak Husiler ABD, İngiltere gibi aktörlere karşı mukavemet göstererek sadece yerel bir grup olmadıklarını kanıtlıyor. Dolayısıyla BAE ve Suudi Arabistan ile mücadelesinin yanında İsrail ile mücadele de hesaba katıldığında Husilerin, bölge jeopolitiğindeki güç dengelerini etkileyebilecek potansiyele sahip bir aktör olduğu ifade edilebilir. Ayrıca Suudi Arabistan’ın Yemen’den çıkma noktasındaki adımları da hesaba katıldığında, Husilerin Kızıldeniz’deki gövde gösterisi, hareketin Riyad karşısında da elini güçlendiriyor.
Husilerin meydan okuması ve ABD-İngiltere ortaklığındaki saldırılar yeni birkaç dinamiğin zuhur etmesine sebep oldu. İlk olarak yerel bir mesele olan Husiler ve Yemen dosyası, ABD saldırıları sonrası dünya kamuoyuna taşındı. İkinci olarak İsrail’in bütün ihlallerine rağmen ABD ve İngiltere’nin Yemen saldırıları sivillerin de ölmesine sebep oldu. Dolayısıyla ABD ve İngiltere başta olmak üzere İsrail destekçisi aktörlerin uluslararası kamuoyunda ve özellikle de Orta Doğu halkları nazarındaki neredeyse olmayan kredibilitesi iyice sarsıldı. Üçüncü olarak Husilerin askeri hamleleri ve söylemleri, İran eksenindeki milis grupların muhtelif gündem ve önceliklere sahip olduğunu gösterdi. İsrail’e kuzey cephesinden saldırarak Gazze’deki direnişe askeri anlamda katkı sunmayan Hizbullah’ın aksine Husiler, coğrafi olarak uzak bir noktadan hamle yaparak Hizbullah’tan farklılaştı. Dördüncü olarak yerel bir vaka olan Yemen dosyası ABD ve İngiltere’nin saldırıları ile küresel ve bölgesel bir krize dönüştü. Dolayısıyla İsrail’in saldırılarının sürmesi ihtimali de hesaba katıldığında, Husilerin de İsrail ve İsrail’i destekleyen aktörlere yönelik saldırılarının devam etmesi ihtimali halen masada…