Geçtiğimiz birkaç ay gündemimizi işgal eden konulardan biri, CHP’li bir seçmenin bir sokak röportajında sarf ettiği “beyin emcüklemesi” ifadesi idi. Mevcut hükümete oy veren, çoğunluğu muhafazakar seçmene yönelik bu kaba ithamdan sonra şahsın “halkın bir kesimini aşağılama” suçundan gözaltına alınması ve ana muhalefet partisi CHP’nin, seçmenine kurumsal düzeyde sahip çıkması ile bir anda herkesin konuştuğu bir olaya dönüştü.
CHP ve seçmenleri iktidar partisini destekleyen seçmene “beyinleri iğdiş edilmiş” ya da “akılları tutulmuş” demek istiyordu herhalde. Oysa muhafazakârların, geçmişten miras kalmış pek çok toplumsal meselede, ön açıcı olmuş mevcut hükümeti desteklemesi gayet makul. Yargı ifadeyi hakaret saydığı için yazının devamında “akıl tutulması” ifadesini kullanacağım.
Genel kurulda baş köşeye oturtacak düzeyde bir sahiplenme olmasa belki eskilerin deyişiyle “la havle” çekip oradan uzaklaşılacak bir vaka idi. Bu hakaretamiz ifadenin bu denli sahiplenilmesi Türkiye’nin yakın tarihine damga vurmuş, başrolünde CHP olan belli başlı toplumsal akıl tutulmalarını hatırlatmayı mecbur kılıyor bir yerde. Yüzlercesinden sadece birkaçı...
Geçmiş, bir milleti millet yapan karakterin öz kaynağıdır. Bu bağın koparılmasının neticesi bir başka millete dönüşmek veya yok oluştur. Cumhuriyet dönemi devlet seçkinlerinin ilk hamlelerinden biri olan “Harf İnkılabı” bir istisna olmayıp Türk milletinin geçmişiyle, tarihsel birikimiyle bağının uzun yıllar kopmasına yol açmıştır. Hatta öyle ki, çok geçmeden geçmişe duyulan bu hasmane tutum yüzünden devletin itibarı ve irfanı sayılması gereken Osmanlı arşivleri, kıymetsiz hamur kâğıt olarak Bulgaristan’a satılmıştır.
1931 yılındaki olayı başlatan, Maliye Vekâleti’nden “lüzumsuz evrakın satılması” için gelen bir emirdir. Osmanlı’dan tevarüs eden arşivlerin önemli bir kısmı, bir değer taşımadıklarına ve hükümlerinin geçmiş olduğuna karar verilip değersiz kâğıt niyetine “okkası üç kuruş on paradan”, fabrikalarında kağıt hamur haline getirilmek üzere Bulgaristan’a sevk edilir. Bağımsızlığını Osmanlı Devletine karşı savaşarak kazanmış çiçeği burnunda Bulgaristan, kendisine Türkiye tarafından çöp olarak etiketlenip gönderilen evrakın tarihi değerini fark ederek Cyril ve Methodius Kütüphanesi’nin Şarkiyat şubesinde muhafaza altına alır.
Gazeteci İbrahim Hakkı’nın Sirkeci’den geçerken olaya tanık olması ve gazetesinde gündeme getirmesiyle olay herkesçe duyulur. Daha sonra yargıya kadar intikal eden meselede kararı alanların savunması; “Yeni harflerin kabulü münasebetiyle bu evrakın tarihî kıymet taşımayanlarını yakmayı düşündük. Sonra imha edileceğine, kâğıt fabrikalarına satalım dedik.” şeklindeydi. Belgelerin asılları değil ama kopyaları, hamiyetperver bazı yetkililerin çabaları ile ancak 62 yıl sonra geri kazanılabildi.
Bir medeniyet ancak kendi kimliğini diğerlerine karşı koruyabildiğinde ayakta kalabilir. Türkiye modernleşmesi, maalesef Batı medeniyetini taklit üzerine bina edilmiştir. En bilinen örneklerinden biri “Şapka İnkılabı” ile başlayan Batılılar gibi giyinme takıntısıdır. Batılı kıyafetlerin giyilmesiyle, Batılı yaşam tarzının yerleşeceği, böylelikle Batı aklının toplumda hakim olacağı gibi bir zanna kapılmıştır tek parti seçkinleri. Bir zaman sonra toplumsal hayatın bu akıl dışı yasal zorunluluğu kaldıramayacağı anlaşılıp kanuni takibat gevşetilse de şapka giyme mecburiyetini eleştiren onlarca insanımız hukuksuz kararlarla darağaçlarında asılmış, yasağın gereğini yapmayan veya yanaşmayan binlerce kişi de hapislerde çürütülmüştür. Amaç, yeni alfabeyle ulaşılmak istenenle benzerdir. Toplumu kendi kültür köklerinden koparmak, dinin toplum nezdindeki etkisini kırmak ve Batılıya özenen başka bir millete dönüştürmektir.
Başrolünde CHP’nin olduğu ve seçmen tabanının çoğunluğunca da desteklenen bu akıl tutulması yakın zamana kadar başörtüsü ve sakal düşmanlığı olarak devam etmiştir. Bugün başörtüsü yasağı kalkalı 10 yılı aşmış olmasına rağmen dumanı hala üzerinde tüten toplu bir akıl tutulması olarak, ufacık bir üflemeyle alev alacak kadar tazedir.
16. yüzyıl Avrupa’sında, dini kilisenin hâkimiyetinden kurtarmak üzere yola çıkan Protestanların yaptığı icraatın başında İncil’in tercümesini bastırmak ve herkesin okuması için yaygınlaştırmak gelir. Protestanlaşmayı peşi sıra sekülerleşme takip etmiş, sonrasında ise Hıristiyanlık toplumdaki merkezi konumunu yitirmiştir.
Bu formülün İslam’a da uygulanması gerektiğini düşünen CHP eliti, yol açtığı toplumsal yıkımın etkisi bugünlere kadar gelen biri dizi uygulamaya girişir. Ezanın Arapça okunmasının yasaklanması, İslam’ı Protestanlaştırma hamlesinin ilk adımıdır. Namazın da Türkçe kılınması denenmiş ama gelecek tepkilerden çekinilerek rafa kaldırılmıştır. Müslümanları, İslam’ın öz kaynakları olan Kuran ve Sünnet’ten koparma, devlet kontrolünde tamamen Batılılaşacak bir toplum şekillendirme girişimidir.
Bu uygulama 18 yıl sürmüş, Müslüman Türk milletinin dinine bağlılığına, direncine ve sebatına yenilerek yakın tarihimizin en büyük akıl tutulmalarından biri olarak karanlık sayfalarda yerini almıştır.
Kuşkusuz sürekliliği ve verdiği zararlar açısından tarihimizin en büyük akıl tutulmalarının başında askeri darbeler ve vesayet düzeni gelir. Sonuncusunu 15 Temmuz 2016’da gördüğümüz bu girişimlerin, başarısız olan sonuncusu da dâhil ülkeye büyük zararlar vermiş, ülkenin içtimai, iktisadi ve siyasi manada gelişip büyümesine engel olmuşlardır. Darbelerin tamamı CHP’nin altı oku ile temsil edildiği söylenen Atatürkçülük adına yapılmıştır. Perde gerisinde amaç, Türkiye’yi Batı güdümünde tutmaktır. 1980 darbesi hariç diğer hepsi CHP ve seçmenleri tarafından desteklenmiştir. Sahiplenmedikleri 1980 darbesinin ise anayasasını cansiparane savunmaktadırlar.
Türk müziğinin yasaklanması, ırkçılığın kurumsallaştırılması gibi daha onlarcasından bahsedebileceğimiz bu akıl tutulmalarının arkasında kurumsal olarak CHP ve halk desteği olarak seçmeni yer almıştır hep. Malum ifade ile başlayan olaylar zincirinde de farklı davranmayıp çarpık önyargı ve müzmin akıl tutulmasını bir kez daha sergilemişlerdir. Buna bir son verecek gibi de durmuyorlar maalesef…