Türkiye düşmanlığı EastMed’i kadük bıraktı

00:0021/01/2022, Cuma
G: 20/01/2022, Perşembe
Yeni Şafak
 İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

ABD’nin, EastMed projesine verdiği destekten vazgeçmesi hayalî projeyi adeta çöp etti. Siyasi olarak durumu istismar etmek ve Türkiye’ye emri vaki için, “AB’nin buna ihtiyacı var, Türkiye bunu geçirmiyor, Rusya’nın doğalgaz tekeline AB’yi mecbur kılıyor” gibi söylemlerde bulunuyorlardı. Gelinen noktada AB’yi ve diğer devletleri Türkiye inadı yüzünden zora sokanın Yunanistan ve Rum’un ta kendisi olduğu ortaya çıktı.

Emekli Amiral Doç. Dr. Cihat Yaycı

ASAM-TÜRK DEGS Başkanı

Doğu Akdeniz Boru Hattı veya bilinen adıyla “Eastmed Boru Hattı” projesi, Doğu Akdeniz havzasında karada ve denizde çıkan ya da çıkarılacak doğal gazı Kıbrıs adası güneyinden Yunanistan’a, Türk Deniz Yetki Alanlarından geçecek şekilde ulaştırma projesi idi.

Doğalgazın Yunanistan üzerinden İtalya’ya, oradan da bütün Avrupa’ya aktarılması planlanmıştı. Boru hattının uzunluğu 1900 kilometre, derinliği ise 3 kilometre olarak öngörülmüştü. Yılda 10 milyar metreküp doğalgaz taşıma kapasitesine sahip olması düşünülen, 7 yıl sürecek bu projenin maliyeti 7 milyar dolar olarak hesaplanmıştı.

Nihayetinde 2 Ocak 2020’de Yunanistan’ın başkenti Atina’da İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) liderleri arasında Eastmed Boru Hattı projesi sözleşmesi imzalanmıştır. Sözleşmeye göre boru hattı Türkiye’nin kıta sahanlığından geçecekti ama projede Türkiye yoktu. Türkiye’nin deniz yetki alanlarını yok saymak üzere kurgulanan bu proje, bu yönüyle ölü doğmuştu.

NE AKILCI NE DE UYGUN MALİYETLİ

EastMed adı verilen bu proje, AB’ye, Rusya gazına alternatif olarak sunuldu. AB, Rus doğalgazına bir alternatif gaz tedarik projesi olması nedeni ile projeye sıcak bakmış, ABD de bu projeye Başkan Trump döneminde açık destek vermişti. Ancak Türkiye’nin kendi deniz yetki alanlarında kendisinden izin alınmadığı sürece fizibilite çalışmalarına müsaade etmemesi ve Yunan-Rum ikilisinin de izin istememe konusundaki hukuksuz tutumları nedeni ile uygun bir fizibilite çalışması yapılamadı. Ayrıca planlanan boru hattının 3’te 2’sinin denizaltına döşenecek olması ve derinliklerin de çok fazla olması bazı teknik problemler de doğurmuştur. Süreç karmaşıklaşınca maliyetin 7 milyar Dolar’ı aşacağı anlaşıldı ve İsrail, finansman konusunda zorluklar olduğunu beyan etti.

TÜRKİYE’NİN İZNİ OLMADAN İMKANSIZ

Yunanistan ve Rum tarafının Türkiye’yi kenarda bırakmak için yaptığı bu planın, kısa süre içerisinde ne akılcı ne de uygun maliyetli olduğu görüldü. Anlaşmanın hayata geçirilmesi durumunda bile Türkiye’den izin alınmadan gaz borularının döşenemeyeceği açıktı. Zira 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 58’inci maddesinin 1 ve 3’üncü fıkraları Münhasır Ekonomik Bölge’de diğer devletlerin hakları ve yükümlülüklerini aşağıdaki şekilde açıkça ortay koymaktaydı;

“1. Münhasır Ekonomik Bölge’de, sahili bulunsun veya bulunmasın, bütün devletler, işbu sözleşmenin ilgili hükümlerinde öngörülen şartlar içerisinde, 87. Madde’de söz konusu olan seyrüsefer serbestliği ile uçuş serbestliğinden ve denizaltı kabloları ve petrol boruları döşeme serbestliğinden; keza, bu serbestliklerin kullanımına ilişkin olarak, özellikle gemilerin, uçakların ve denizaltı kabloları ve petrol borularının işletilmesinde, denizin uluslararası diğer yasal amaçlarla kullanılması serbestliğinden işbu Sözleşmenin diğer hükümleri ile bağdaşır bir şekilde yararlanırlar.

3. Münhasır Ekonomik Bölge’de devletler, işbu sözleşme uyarınca haklarını kullanırken ve yükümlülüklerini yerine getirirken, sahildar devletin haklarını ve yükümlülüklerini gerektiği şekilde göz önünde bulunduracaklar; ve sahildar devletin işbu Kısım ve diğer uluslararası hukuk kuralları uyarınca kabul ettiği kanun ve kurallar, işbu sözleşme ile bağdaşır olduğu ölçüde, riayet edeceklerdir.”

Yine 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 79’uncu Maddesi’nin 1 ve 3’üncü fıkraları Kıt’a sahanlığı üzerinde denizaltı kabloları ve petrol boruları döşenmesi konusunda hak ve yükümlülükleri aşağıdaki şekilde ortaya koymaktadır;

“1. Bütün devletlerin kıt’a sahanlığı üzerine işbu maddeye uygun olarak denizaltı kabloları ve petrol boruları döşemeye hakkı vardır.”

2. Kıt’a sahanlığı üzerinde araştırmalar yapmak, bu alandaki doğal kaynakları işletmek, petrol boruları ile kirlenmeyi önlemek, azaltmak ve kontrol etmek amacıyla makul tedbirler alma hakkı saklı kalmak üzere sahildar devlet, bu kabloların ve petrol borularının döşenmesini veya bakımını engelleyemez.

3. Kıt’a sahanlığına döşenen petrol borularının takip edeceği hat sahildar devlet tarafından kabul edilmelidir.

4. İşbu kısmın hiç bir hükmü, sahildar devletin, ülkesine veya kara sularına giren kablolara veya petrol borularına uygulanacak şartları tespit etme hakkına; ve kendi kıt’a sahanlığının araştırılmasına veya kaynaklarının işletilmesine; veyahut da kendi yetkisi altındaki sun’i adaların, tesis veya yapıların işletilmesine ilişkin olarak yerleştirilmiş bulunan veya bu amaçlarla kullanılan kablo ve petrol boruları üzerindeki yetkisine halel getirmez.”

PROJE ÇÖP OLDU

Özetleyecek olursak EastMed projesi maliyet etkin bir proje değildi. Hem derinlikler bakımından, hem uzunluk, hem rezerv hem de nakli itibarıyla da doğru sayılmazdı. Aynı zamanda şu bir gerçekti ki buradaki boru hatlarının mutlaka Türkiye’nin deniz yetki alanlarından geçmesi gerekiyordu. Buraya kurulacak boru hatları, Libya-Türkiye sınırından geçeceği için, izinsiz bu sahadan geçirilmesi mümkün değildi. BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin Teamül Hukuku şekline dönüşmüş hükümlerine göre boru hattı diğer devletler için bir hak olmasına rağmen, deniz yetki alanı sahibi devlet bu hattın geçişinde rota vermek, güzergah belirtmekle yetkilidir. Yani anlaşma hayata geçirilebilseydi dahi güzergah için mutlaka Türkiye’ne başvurulmak durumundaydı. Türkiye’den güzergah almaktan imtina ediyorlardı. Dolayısıyla hem maliyet, hem de siyasi bakımdan bu projenin gerçekleşmesi mümkün değildi. Türkiye’yi devreden çıkartmaya çalışarak emrivaki ile yapmak imkansızdı. Üstüne üstlük maliyeti de çok yüksekti.

EastMed projesinden ABD’nin geri çekilmesi önemlidir. ABD çekilirken tam da bizim söylediğimiz iki sebebi öne sürdü. Birincisi maliyet, ikincisi de Doğu Akdeniz’de bir gerginliğin oluşması. ABD’nin bu projeye verdiği destekten vazgeçtiğini açıklaması hayalî projeyi adeta çöp etti. Finansman bulmakta zorlanan Yunan-Rum ikilisinin bu projeyi gerçekleştirebilme kapasitesi zaten yoktu. Tamamen siyasi olarak durumu istismar etmek ve Türkiye’ye emri vaki için, “AB’nin buna ihtiyacı var, Türkiye bunu geçirmiyor, engelliyor, Rusya’nın doğalgaz tekeline AB›yi mecbur kılıyor” gibi söylemlerde bulunuyorlardı. Bugün gerçeğin hiç de öyle olmadığı, AB’yi ve diğer devletleri Türkiye inadı yüzünden zora sokanın Yunanistan ve Rum’un ta kendisi olduğu ortaya çıktı.

HEDEF GÜZERGAH DEĞİL, DOĞAL KAYNAKLAR

Her ne kadar Atina Washington’un kararının proje için önemli olmadığını, bu aşamada faaliyetlerin devam ettirileceğini ifade etse de, projedeki diğer ortaklardan Mısır ve İsrail bu meseleyi gözden geçirmeye karar verdi. Sonuçta EastMed projesi Yunan ve Rum ikilisinin bencil tutumu ve Türkiye düşmanlığı nedeniyle kadük oldu.

EastMed projesinin çökmesine karşılık Yunan ve Rum tarafının husumet ile Türkiye’yi aradan çıkartma çabaları devam ediyor dolayısıyla bölgenin ciddi bir şekilde yakından takip edilmesi gerekmektedir. Bu projeden destek çekildi ancak başka projelere karşı da dikkatli olmalıyız. Bizim mücadelemiz güzergaha sahip olmak değil, kaynağa sahip olmak yönünde olmalıdır. Nakil yolu değil, nakledilecek malzemeye sahip olmayı hedef kılmalıyız. Hedefimiz; petrol, doğalgaz ve balıklar dahil tüm doğal kaynaklara sahip olmak yönünde olmalıdır.

#ABD
#EastMed
#Rusya
#AB
#Yunanistan