Rusya’nın odağının Ukrayna’ya kayması Esed rejiminin herhangi bir askeri hareketlilik sergilemesini imkansızlaştırırken, İran’dan gelmeyen ekonomik destek de büyük bir enerji krizi yaşanmasına sebep oldu. Katar ve kısmen Suudi Arabistan’ın itirazları sebebiyle de Arap Ligi’ne tekrar alınmayan rejim, Körfez sermayesinin ülkeye gelmesini de sağlayamadı. Bu da acil ekonomik sorunların çözümsüz kalmasına ve daha da derinleşmesine sebep oluyor.
On bir yıllık iç savaş 2022’de çatışmaların görece en az yaşandığı yıl olsa da iç savaşın getirdiği yıkım Suriye’de siyasi ve insani durum kadar ekonomik bir enkaz da bıraktı. Özellikle Esed rejimi kontrolünde bulunan bölgelerde yaşanan ekonomik sıkıntılar ise rejimi kökten sarsacak kadar ağırlaşmış durumda. Peki Şam yönetiminin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntının sebepleri ve muhtemel etkileri neler olabilir?
RUSYA VE İRAN’DAN GELMEYEN DESTEK
Şubat 2022’de giriştiği Ukrayna işgali ile tüm odağını buraya veren Rusya’nın, Suriye’ye yaklaşımında beklenen değişim tam anlamıyla gerçekleşmese ve bir kırılmaya sebep olmasa da bazı taşların yerini oynatmayı başardı. Öyle ki, Rusya’nın odağının Ukrayna’ya kayması rejimin herhangi bir askeri hareketlik sergilemesini imkansızlaştırırken İran’dan gelmeyen ekonomik destek ise büyük bir enerji krizi yaşanmasına sebep oldu.
İran, ülke içinde yaşanan protestoların etkisi ve İsrail’in Suriye’deki İran unsurlarına yönelik hava saldırıları sebebiyle Suriye sahasında ciddi güç kaybı yaşadı. Protestoların başladığı dönemden günümüze, İran’ın Suriye’de ciddi bir hareketsizlik içinde olduğu söylenebilir. İsrail hava saldırılarının geçtiğimiz yılların aksine gündüz vakti bile yapılır olması, Şii milislerin bulunduğu her yerin hedef olması ve İsrail tarafının iddiasına göre Suriye’deki İran askeri varlığının yüzde doksanının hedef alınmış olması bu hareketsizliğin en önemli sebepleridir.
Geçtiğimiz yıllarda İran’dan Suriye’ye petrol taşıyan tankerler, İsrail tarafından hedef alınmalarına ya da engellemelerle karşılaşmalarına rağmen bazen Süveyş Kanalı yerine tüm Afrika kıyılarını dolaşıp Cebelitarık’tan Akdeniz’e giriş yaparak Suriye’ye ulaşmaya çalışmaktaydı. Ancak 2022’de İran tankerlerinin geliş sıklığı azalırken, yola çıkanlar ise Akdeniz açıklarında İsrail tarafından hedef alındı. Mayıs ayında Tahran’ı ziyaret eden Esed, İran’ın limanda beklettiği 3 petrol tankerine acil ihtiyaçları olduğunu söylese de İran tarafını ikna edememişti. İran’ın da bu süreçte Şam yönetiminden tıpkı Rusya ile Hmeymim Üssü ve Tartus Limanı’nda olduğu gibi özel askeri ve ekonomik imtiyazlar talep ettiği konuşuluyordu. Ancak rejimin içinde bulunduğu çaresiz duruma rağmen bu talepleri karşılaması pek mümkün görünmüyor.
KÖRFEZ AÇILIMI DA İŞE YARAMADI
Aralık 2018’de Birleşik Arap Emirlikleri’nin Şam’daki büyükelçiliğini yeniden açması ile başlayan Körfez-Esed normalleşmesi ise Bahreyn, Umman ve Ürdün’ün ardından yavaşlamış durumda. İran’ın Şam üzerindeki baskısını kırmak ve ülkenin yeniden inşa edilmesinde bir pay sahibi olmak isteyen Arap ülkelerinin Esed ile normalleşme süreci, Ürdün’ün normalleşme süreci sonrası sınır güvenliğinde yaşadığı sorunlar ve özellikle rejimin uyuşturucu ticareti nedeniyle sorgulanır duruma gelmiştir. Öyle ki, Ürdün sınırında yakalanan rejim üretimi Captagon adlı uyuşturucu hap sayısı milyonları geçmiş, Suudi Arabistan gümrüğünde de bu süreçte uyuşturucu kaçakçılığı artmıştır.
Ayrıca Ürdün’ün normalleşme girişiminden beklediği en büyük fayda olan Suriyeli sığınmacıların geri dönüşü de beklenen ölçüde olmamıştır. Yaklaşık 650 bin Suriyeli bulunan Ürdün’den normalleşme sonrası Suriye’ye dönenlerin sayısının yalnızca 40 bin civarında kalması normalleşmenin faydalarını sorgulanır hale getirmiştir.
Tüm bunların yanında Katar ve kısmen Suudi Arabistan’ın itirazları sebebiyle Arap Ligi’ne tekrar alınması engellenen Esed rejimi, Körfez sermayesinin ülkeye gelmesini de sağlayamamış durumda. Bu da acil ekonomik sorunların çözümsüz kalmasına ve daha da derinleşmesine sebep oluyor. Ayrıca AB ve özellikle ABD’nin yaptırımları sebebiyle de uluslararası firmaların rejim bölgesindeki faaliyetleri sınırlı kalmakta. ABD’nin Sezar yasalarının yalnızca Şam yönetimini değil, rejimle ekonomik ilişkiye giren tüm uluslararası şirketler ve ülkeleri de hedef alıyor olması sebebiyle bu fonların ülkeye girişi mümkün olmamakta.
İDLİB’İ DONDUR, YPG TERÖRÜYLE MÜCADELE ET
Aralık 2022 itibarıyla başlayan normalleşme sürecinden Türkiye’nin ana beklentisi Şam yönetiminin İdlib ve diğer muhalif bölgelere saldırmak yerine Fırat’ın doğusundaki YPG terör örgütüne karşı askeri operasyonlara girişmesi ve sahada muhalifler ve rejim kalana kadar Fırat’ın batısının dondurulması üzerine kurulu denilebilir. Türkiye’nin Esed müzakereleri temelde İdlib cephesini tamamen dondurmak ve terör örgütüne eşzamanlı operasyon mantığına dayanıyor.
Rejimin bu normalleşmeden ana kazanç beklentisi ise muhaliflere desteğin kesilmesi, M4 karayolunun ticarete açılması ve sınır kontrolünün rejime devredilmesi gibi siyasi ve ekonomik konulara odaklanmış durumda. Bu da tarafların ortak düşman olarak ABD/YPG varlığını gördüğü senaryoda bile silahların bırakılıp siyasi çözüm adımları atılmasını engelleyen bir sorun. Yine de İran’ın zor durumu ve Rusya’nın ilgisizliği sebebiyle normalleşme sürecinin ilerleme ihtimali var.
Eğer başarılabilir ve siyasi çözüm müzakereleri başlarsa Astana sürecinin bir parçası olan Anayasa Komitesi’nin tekrar aktive edilmesi, geçiş hükümeti üzerine müzakereler ve sonuç olarak BM’nin sürece dahil edilmesi konuşulacaktır. Ancak buradan hızlı bir zafer ve dolayısıyla hızlı bir ekonomik can suyu hayal eden rejimin bu beklentisini karşılamak oldukça zor görünüyor.
Sonuç olarak 11 yıllık iç savaşın getirdiği yıkım sebebiyle rejim bölgelerinin ekonomik sorunları derinleşmeye devam ediyor. Rusya ve İran’dan gelmeyen destek rejimi yeni diplomatik manevralara yöneltirken, narko devlet yapısı ve kontrolündeki bölgelerde yaşanan iç karışıklıklar sebebiyle sonuç alması muhtemel durmuyor. Yaptırımlar, siyasi, sosyal ve ekonomik yıkım sebebiyle Suriye’nin önümüzdeki on yıllarının, tüm siyasi süreçlere rağmen ekonomik kaos, iç güvenlik sorunları ve demografik tartışmalar ekseninde geçeceği neredeyse kesin duruyor.