Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlamasıyla dünyanın yeniden kutuplaşması sürecinde daha keskin bir viraj gerçekleştirilmiş oldu. G7 ve AB ülkelerinin Ukrayna’ya desteğini “NATO-Rusya savaşı” olarak dillendiren Ruslara karşılık, sadece Almanya, “Bir NATO-Rusya savaşına izin vermeyeceğiz!” diyebiliyor. Ama geminin dümeninde AB değil, ABD ve İngiltere var…
Rusya’nın, 24 Şubat 2022’de Ukrayna’nın doğusundaki Donbas ve eş zamanlı olarak Kiev’e saldırısının üzerinden bir yıl geçti. Türkiye dışında “savaş” diyenin olmadığı bu gelişmede Rusya tahminlerin aksine “yıldırım harekatı” yapamadı. Ancak doğuda Rus sınırına bitişik ayrılıkçı bölge ağırlıklı olmak üzere Ukrayna’nın yüzde 20’sini işgal etti. Daha sonra ABD ve Almanya’dan gönderilen füzesavar sistemlerinin etkisiyle Eylül 2022’de atağa geçen Ukrayna, kaybettiği toprakların yüzde 30’una yakınını tekrar ele geçirdi. Bunun üzerine kısmi seferberlik ilan eden Rusya, Ukrayna’nın elektrik santrallerini hedef aldı. 2023 yılı ilk ayında Ukrayna’nın ısrarlı isteği üzerine ABD, İngiltere ve kerhen de olsa Almanya tank gönderme kararı aldı.
Halen 850 km’yi bulan ve yıpratma savaşının sürdüğü cephede nadiren de olsa Rusya küçük zaferlerle yetiniyor. 2014’te cebren ilhak edilen Kırım’a, bu savaşta ele geçirilen Mariupol ve Melitopol şehirleri üzerinden ana karayla bir ulaştırma hattı kuran Rusya, gene Kerç Boğazı üzerine de inşa ettiği köprüyle kuşattığı Azak Denizi’ni de bir Rus denizi haline getirdi. Putin’in, Rus Çarı Büyük Petro’nun bile bunu başaramadığına işaret etmesi ise oldukça ilginçtir.
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (UNHCR) göre, savaş nedeniyle 5,9 milyona yakın Ukraynalı ülke içinde yer değiştirirken, çoğu çocuk ve kadın 8 milyona yakın Ukraynalı da komşu veya diğer Avrupa ülkelerine göç etti. Savaş sebebiyle 7 binin üzerinde sivilin hayatını kaybettiği Ukrayna’da insani durum hızla kötüye gitmektedir. Ukrayna’nın Rusya’yı durdurabileceğine inanan ve uzun sürecek bir savaşa destek vermeye hevesli Batılı liderler sebebiyle kalıcı ateşkes umutları oldukça cılızdır. Peki savaşın birinci yıldönümünde hangi dersler çıkartıldı?
YENİ BİR SOĞUK SAVAŞ İKLİMİ
ABD-İngiltere ikilisinin Ağustos 2022’de Afganistan’dan çekilmesinin ardından Çin’e karşı Avustralya ile birlikte eylül ayında (AUKAS) ittifakını kurmasıyla gözler Çin’e çevrilmişti. Bu gelişmeyi kasım ayından itibaren ABD ve İngiltere’nin, Rusya’nın her an Ukrayna’ya taarruz edebileceği iddiasını tahrik edercesine sürdürmesiyle gözler Avrupa’nın doğusuna yöneldi.
Polonya ve Baltık ülkelerinin desteklediği bu tahriklere temkinli yaklaşan Fransa ve Almanya, Rusya ile “Normandiya Formatı”ndaki görüşmelerle krizi yatıştırmaya çalıştılar. Ama karşılıklı söylemlerle gerilim hızla tırmandı. Rusya Devlet Başkanı Putin’in 22 Şubat 2022’de “Çarlık Rusyası” hayalini deşifre eden televizyon konuşmasının ardından Ukrayna’nın ayrılıkçı bölgesi Donbass’taki Donetzk ve Luhanks’ın bağımsızlıkları tanındı ve 24 Şubat’ta da Rus saldırıları başladı.
Savaşla birlikte Rusya’ya peş peşe yaptırımlar uygulayan ABD-İngiltere ikilisi, AB’yi de adeta mecbur etti. Avrupa’nın doğusundaki “düşman” Rusya artık sadece Anglo Saksonların değil, AB’nin de hedefindeydi. NATO ülkeleri yeni bir soğuk savaş rüzgarına çekilirken, Almanya ve Fransa gibi ülkeler de silahlanmaya büyük kaynaklar ayırma çabası içerisine girdiler. Enerjiden, hava sahasını kapatmaya, bankalar arası transferden Rusya’nın ve oligarkların yurt dışındaki varlıklarına el koymaya kadar giden bu yaptırımlara Japonya, Güney Kore ve Avustralya da katıldılar. Tarafsızlık görüntüsü vermeye çalışan Çin ve Hindistan ise Rusya’ya daha yakındılar. Bu saldırı üzerine Çin’in de benzer harekatı Tayvan’a karşı yapabileceği fikri alabildiğine işlenirken, Japonya ile Güney Kore’nin de olası Çin ve Kuzey Kore tehdidine karşı silahlanma çabaları artış kaydetti.
AVRUPA ACİZ KALDI
Rusya’dan ucuz enerji hammaddesi ve silah tedarik eden Hindistan ise Çin’le yaşadığı sorunlar sebebiyle kerhen de olsa bu keskinleşen kutuplaşmanın dışında kalmaya çalışsalar da, ABD-AB ve G7 ülkeleri bir kutupta, Rusya ile Çin de ikinci kutupta kümelenmekteydi. Bu kutuplaşmadan en büyük zararı, Bosna-Hersek ve Kosova krizlerinde sınıfta kaldığı bilinen, Avrupa güvenlik mimarisini bir kez daha teslim ettikleri ABD-İngiltere ikilisinden bağımsız şekilde doğu sınırlarındaki sorunu çözmekten aciz kalan AB gördü.
Pandemi döneminde bile rastlanmayacak ölçüde, 1950’li yıllardan beri yaşanmayan enflasyonla karşı karşıya gelen AB ülkeleri, kalkınmaya harcanacak kaynaklarını silahlanmaya ayırmaya başladı. “İklim değişikliği” sebebiyle kömürden uzaklaşan AB’nin tek tesellisi, Rus gazına bağımlılığın azaltılması için ABD, Körfez veya diğer bölgelerden getirilen sıvılaştırılmış gazın yüksek maliyeti sebebiyle yenilenebilir enerji alanında eriştiği ciddi atılımlardı.
CEPHELERDEN YANSIYANLAR
Özellikle Rusya tarafında savaşın gerekliliğine inandırma konusunun eksikliği savaşın ilerleyen haftalarında açıkça ortaya çıktı. Ukrayna’nın yıllardır bu çatışmalara hazırlanmış olduğu, bu maksatla tahliye planları yatığı, meskun mahalde çatışmaya (sokak çatışmaları) hazırlıklı olduğu, ABD-İngiliz uzmanların eşliğinde eğitimlerini pekiştirdiği, paralı askerlerle kuvvetlerini desteklediği anlaşılırken, tüm bunları organize eden Devlet Başkanı Zelenski yönetiminin, algı yönetiminde yurtiçinde ve Rusya dahil yurtdışında yakaladığı başarılarla liderliği ortaya çıktı.
Hasmını küçümsemiş olduğu anlaşılan Rusya’nın istihbarat eksikliği içerisinde olduğu, 175 bin kişilik kuvvetin yeterli olamayacağı çok geniş bir cephede saldırıya geçilerek yanlış yapıldığı, lojistik destek planlarının bu geniş cephe için yeterli olmadığı, özellikle de hala bilinmeyen Rusya’nın siyasi hedefiyle ilgili de yanlışlar olduğu anlaşıldı. Hedef Ukrayna’nın savaşa devam azim ve iradesini kırmak ise, kısa sürede gerçekleşmediği görüldü. Uzayan savaş ise her ne kadar topraklarında cereyan eden Ukrayna’nın altyapısına büyük hasarlar vermişse de Ukrayna’nın ABD, G7 ve AB ülkelerinin desteğiyle direndiği görüldü. Siyasi desteği savaşın devamında ekonomik dış yardımlarla besleyen Ukrayna’ya karşılık Ukrayna’nın deniz yoluyla dış dünyayla temasını dahi kesemeyen Rusya, binlerce yaptırıma maruz kaldı. Rusça konuşanların çoğunlukta yaşadığı önemli Odesa limanını ele geçiremedi. Buradan amfibi harekat planının olmadığı ya da bu harekatı icra edebilecek yetenekte birliklerinin bulunmadığı anlaşıldı.
SAVAŞIN SEYRİNİ DEĞİŞTİREN SİHA’LAR
Savaşta tankların ve zırhlı araçların devrinin adeta sona ermek üzere olduğu anlaşıldı. Daha önce tanksavar silahlarının havadan da kullanılmasıyla öne çıkan taarruz helikopterlerine bu kez SİHA’lar da eşlik etti. Silahlı ya da silahsız tüm insansız hava araçlarının en fazla kullanıldığı bir savaş yaşandı. SİHA korkusundan zırhlı araçlar meskun mahallere sokulamadı. Hava/füze savunma sistemlerinin mevcudiyeti, hava taarruzlarını engelledi. Bunun üzerine elektrik üretim ve dağıtım merkezlerini etkisizleştirerek Ukrayna’yı dize getirmek maksadıyla orta ve uzun menzilli yerden-yere atılan füzeler yoğun olarak kullanılmasıyla enerji merkezleri hedef alındı.
Çok az icra edilen deniz harekatında, en önemlisi Karadeniz’deki Rus filosunun sancak gemisi Moskova kruvazörü olmak üzere, Ukrayna’nın irili ufaklı 16 civarındaki Rus gemisini etkisiz hale getirdiği bilinmektedir. Moskova’nın vurulmasında füzelerin oynadığı rol öne çıkarken, Rus donanmasının Ukrayna limanlarına girememelerinde mayın silahının ne kadar etkili olduğu bir kez daha anlaşıldı. Buna karşılık Kırım yarımadasındaki ve Rusya’nın elindeki Sivastopol üssüne Ukrayna’nın insansız deniz araçları ile İHA ve SİHA’larla taarruzlar düzenlediği görüldü. İnsansız deniz harp silah ve araçları İHA/SİHA’lar da etkin olarak kullanıldı.
2008’de Gürcistan’daki harekatı öncesinde devlet dairelerine siber saldırılar düzenleyen Rusya, bunu Ukrayna’da da gerçekleştirdi. Böylece Rusya’nın Ukrayna’ya saldıracağının çok güçlü bir emaresi olarak değerlendirilerek Ukrayna’ya önemli bir erken ihbar süresi tanıdı.
GEMİNİN DÜMENİ ABD VE İNGİLTERE’DE
Güvenliğini tehdit eden bölgedeki bu gelişmenin başlarında önleyici çare üretemeyen Avrupa, savaşın ilerleyen dönemlerinde de yalpalamayı sürdürerek sadece ABD-İngiltere’nin istekleri yönünde hareket etmeye çalıştı. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un, Ocak 2023’te Avrupa Konseyi toplantısında “Rusya’ya karşı bir savaş içindeyiz, birbirimize karşı değil!” şeklindeki ifadesi, Avrupalı yöneticilerin devlet yönetimindeki acemiliklerinin bariz bir örneğiydi. Koltuğunu dolduramadığı açıkça görülen Baerbock’un, batılı ülkelerin ve Rusya’nın ısrarla kaçındığı “savaş” kavramını devlet adamları içerisinde ilk kez kullanarak yaptığı gaf, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un, “NATO ile Rusya arasında savaş yok. Böyle bir tırmanışa izin vermeyeceğiz. Alman hükümeti olarak bu konuda tamamen hemfikiriz ve Dışişleri Bakanı da bunu böyle görüyor!” şeklinde bir düzeltme yapmasını gerektirdi.
KRİZ ÇÖZEN ÜLKE: TÜRKİYE
Küresel gıda krizinin, özellikle de tahıl ağırlıklı beslenen ülkelerde ne kadar tehlikeli olduğu ortaya çıktı. Ukrayna tahılının ve ardından Rusya gübresinin dağıtımında “Tahıl Koridoru” mutabakatını kotararak krizin çözümünde BM’ye estek veren Türkiye, öne çıkan ülke oldu. Türkiye, iki ülke arasındaki savaşta, bir taraftan Rusya’nın saldırısını kınarken, öte yandan bu ülkeye yaptırım uygulamayan tek NATO ülkesi olarak tarafsız ve aynı zamanda Batı ittifakından özerk bir politika izledi.
Türkiye’nin güvenliği açısından önemi bir kez daha ortaya çıkan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne göre, Karadeniz’e kıyıdaşı olmayan ülkelerin savaş gemileriyle bölgedeki kargaşayı daha da artırmamaları için “savaş hali”ni ileri süren ve uygulayan gene Türkiye idi.
Rusya’nın Moldova ve Romanya’ya olası saldırısı sebebiyle bölgeye silah ve kuvvet kaydırmak isteyen ABD Montrö’ye takılınca, Yunanistan’ın Dedeağaç limanını terminal limanı gibi kullanmaya başladı.
Rusya’nın saldırısıyla, Belarus, Moğolistan ve Çin dışındaki komşu ülkelerin endişeleri arttı. Soğuk savaş döneminde bile tarafsızlığını koruyan İsveç ve Finlandiya da güvenliklerini NATO çatısı altında aradılar. Türkiye bu gelişmeye şart koşan tek NATO ülkesiydi. “Beyin ölümü”ne girdiği ileri sürülen NATO, bu savaşla tekrar ayağa kalkarken, ABD’nin silah ticareti artış kaydetti. Avrupa’nın doğusundaki Rus tehdidini, Karadeniz’de ve NATO güneydoğu kanadında engelleyebilecek en önemli gücün Türkiye olduğu ortaya çıktı. Ancak bunu ABD ve Avrupa görmezden gelirken, Türkiye’ye “enerji merkezi” şansı tanıyan Rusya’nın, iş birliğini daha da arttırmaya çalıştığı görüldü.
EKONOMİ CEPHESİNDE KARTLAR YENİDEN KARILDI
Aslında atanmış üst düzey bir memur olan NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Rusya-Ukrayna Savaşı sırasında adeta “karar verici” makamdaymışçasına bağımsızca hareket etmeye başladı. ABD-AB-G7 yaptırımlarıyla, bir süredir uluslararası ticarette küçük çapta da olsa başlamış olan ABD doları dışındaki para birimlerinin kullanımına hız verildi. BRICS ülkeleri bu yöndeki çalışmaları hızlandırırken, Çin Körfez ülkeleriyle yuan ile alış için anlaşma yoluna gitti. Rusya da “Rusya dostu olmayan ülkelere” petrol ve doğalgazın ruble ile satılacağını şart koşmaya başladı. Bu durumda bilhassa ABD doları olmak üzere dolar ve avronun uluslararası ticaretteki tahtları sallanmaya başladı.
ABD’nin “günde 2 milyon varil fazla petrol üretmeleri” talebini Suudi Arabistan kabul etmedi. Yıllardır ABD’nin adeta İran’a karşı korumacılığını yaptığı diğer Körfez Ülkeleri de Riyad’a destek vererek ABD’ye kazan kaldırdılar. Enerji krizi içerisine giren Avrupa’da yenilenebilir enerji yatırımları ve bu alandaki Ar-Ge çalışmaları hız kazandı. 2022’de rüzgar enerjisiyle üretilen elektriğin payı yüzde 22.3’e yükselerek doğal gazı geride bıraktı. Hidro ve nükleer santrallerin payı da son 20 yılın gerisinde kalarak yüzde 32’ye kadar düştü.
Sonuç itibarıyla Rusya-Ukrayna Savaşı, bir süredir başlayan dünyanın yeniden kutuplaşmasında daha keskin bir virajı gerçekleştirdi. G7 ve AB ülkelerinin Ukrayna’ya desteğini “NATO-Rusya savaşı” olarak dillendiren Ruslara karşılık, sadece Almanya, “Bir NATO-Rusya savaşına izin vermeyeceğiz!” diyebiliyor. Ama geminin dümeninde AB değil, ABD ve İngiltere var…