Anadolu coğrafyasında, 14. yüzyılın başında Türk İslam felsefesi ışığında mayalanan ve dünyanın en önemli devletlerinde biri olan Osmanlı Devleti altı yüz küsur yıllık hâkimiyetiyle Akdeniz kuşağında hüküm sürmüş, kültür ve medeniyetiyle bu coğrafyaya damgasını vurmuştur. Kuruluşunu takiben geniş Anadolu coğrafyasında kendisinden bahsettiren Osmanlılar, 1453 yılında İstanbul’un fethiyle küresel bir güç haline gelmiştir. Devletin genişlemesine paralel olarak Osmanlı toplumu içinde farklı dil, din ve aidiyete sahip insanların sayısında artış yaşanmıştır. Osmanlı devleti içindeki farklı etnik ve dini gruplar kendi dini vecibelerini ve kültürel değerlerini baskı olmadan yaşayabilmiş ve yeni kuşaklara aktararak kültürel sürekliliklerini de sağlayabilmişlerdir. Kendi çağdaşı büyük devletlerle karşılaştırdığımız zaman Osmanlıların farklı din ve kültürlerin huzur içinde yaşama kültürünü tesisi açısından daha başarılı oldukları görülür.
Osmanlı nüfusu incelendiğinde, gayrimüslimler arasında Yunanlıların ve Rumların genel nüfus içinde önemli bir yer tuttuğu görülür. Yunanlılar 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin zayıflamasına paralel olarak bağımsızlık peşine düştüler ve 1821 tarihinde Osmanlı Devleti’ne isyan ettiler. Dönemin emperyal güçlerinin desteğini alan Yunanlıların bağımsızlığı 1830 yılında Osmanlı tarafından da tanındı.
Yunanistan bağımsızlığını elde etmesini takiben Osmanlı Devleti aleyhine topraklarını genişletmeye başladı. Bu süreçte Yunanistan’ın Osmanlı’yı zayıflatmak ve Anadolu coğrafyasında hâkimiyet kurma hedefi için izlediği temel stratejilerden bir tanesi Anadolu’da bulunan ve Rumca konuşan Ortodoks nüfus üzerinde hâkimiyet kurma stratejisi olmuştur. Bu çerçevede Yunanistan Anadolu’da bulunan Ortodoks kitleyi Yunanlaştırmak ve onlarla aynı kökten geldikleri konusunda ikna etmeye yönelik faaliyetler yürütmüştür. Bu faaliyetlerin temel gayelerinden biri Doğu Karadeniz kıyılarında Yunanistan’ın güdümünde bir Pontus Rum Devleti kurmaktı.
Karadeniz kıyılarında Pontus Rum Devleti kurma çalışmalarının geçmişi 1814’te Odesa’da Filik-i Eterya Cemiyeti’nin kuruluşuna kadar inmektedir. Cemiyetin gerçek amaçlarından biri de Doğu Karadeniz kıyılarında Pontus Rum adıyla bir devlet kurmaktı. Yunanistan’ın yönlendirmesiyle başta Fener Rum Patrikhanesi, metropolitler, misyoner okulları ve papazlar bir Pontus Devleti kurabilmek için Osmanlı’nın Anadolu’daki Ortodoks vatandaşlarını ikna çalışmalarına başladılar. Bu çerçevede ortak din, dil, tarih ve kültürel ögeler üzerinden hareketle Rumlarla ortak bir kimlik inşa sürecine girdiler. Bu çalışmalar coğrafi bir tanımlama olan Pontus’a siyasi bir hüviyet kazandırmayı hedeflemekteydi. Yunanistan’ın güdümünde kurulması planlanan sözde Pontus Rum Devleti’nin sınırları Gümüşhane, Bayburt, Çorum, Tokat, Amasya ile Sivas ve Erzincan’ın bir kısmıyla Batum’dan Kastamonu’ya Karadeniz sahil şeridini kapsamaktaydı.
Karadeniz Bölgesi’nde bir Pontus Devleti kurma stratejisinin ideolojik temeli, Megali İdea’ya dayanmaktaydı. Geçmişi 1700’lü yılların sonuna inen ve “Yunan Kızılelması” olarak da tanımlanabilecek olan Megali İdea, İstanbul’un 1453 yılında fethedilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. “Büyük Fikir” olarak da tanımlanabilecek Megali İdea ideolojisi büyük Yunanistan kurma hayaline dayanmaktadır. Bu ideolojide Bizans-Yunan İmparatorluğu kurulacak ve bu siyasi yapının merkezi İstanbul olacaktı. Bu hayalde Doğu Roma İmparatorluğu’nun toprakları Yunanistan’a bağlanacaktı ve bu topraklarda sözde bir Pontus Rum Devleti kurulacaktı.
Megali İdea ışığında Anadolu’da bir Yunanlaştırma ve Rum kimliği inşa sürecinde eğitim kurumları ve dernekler önemli rol oynamıştır. Bu eğitim kurumları içinde Amerikalı misyonerler tarafından 1864 yılında kurulan Merzifon Amerikan Koleji ve faaliyetleri özel bir yere sahiptir. 1904 yılında ilk Pontus Cemiyeti Merzifon Amerikan Kolejinde kuruldu. Cemiyetinin amacı, Batum’dan Zonguldak’a uzanan hattaki şehirlerin yanı sıra Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat ve Sivas’ı da içine alacak bir Pontus Devleti kurmaktı. Bu cemiyetin yanında yine aynı okul içinde kurulan Müdafa-i Meşturata, Mukaddes Anadolu Rum Cemiyeti, Rum İrfanperver, Pontus Oerpheus Muzik ve Pontus Spor Kulüpleri, Rum kimliği inşasına önemli katkı yaptılar.
Osmanlı Devleti’nin 20. yüzyılın başında aldığı askeri mağlubiyetler ve yaşadığı kırılganlık sistemli bir kimlik inşa sürecine tabi tutulan Anadolu Rumlarını da harekete geçirdi. Özellikle Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı’nda ilan edilen seferberliğe uymayan bazı Karadeniz Rumları devlete isyan ederek çetecilik faaliyetine başlamış ve yüzyıllardır beraber yaşadıkları Türk komşularına yönelik saldırılarda bulunmuşlardır. 18 Nisan 1916’da Rusların Trabzon’u işgal etmeleri Ruslara her türlü destek veren Rumlarla Türkler arasındaki çatışma ve gerginliği arttırarak Türklere yönelik öldürme, yağma ve talanlarda artış yaşanmasına neden olmuştur. Bölge Rumları Rusların yanında Amerika, Fransa ve İngiltere ile istişare halindeydi. Bu devletlerin yanında Yunanistan ve Rum burjuvazisinin verdiği destekle Karadeniz Rumları bir devlet kurabilecekleri fikrine inandılar ve bu amaç doğrultusunda çalışmaya başladılar. 1917 yılında Rusların Karadeniz Bölgesi’nden çekilmeleri Rumların devlet kurma hevesini kırdıysa da 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile Karadeniz Rumları tekrar harekete geçti. Trabzon merkezli bir Pontus Rum Devleti kurmak amacıyla 5 Mayıs 1918’de Tiflis’te Yunanistan Kafkas Kongresi ve Ekim ayında Atina’da diğer bir kongre düzenlendi. Atina’da düzenlenen kongreye Karadeniz’den delegeler de katılmış ve “Pontus Millî Merkezi” teşkil edilmiştir.
Karadeniz Rumlarını harekete geçiren diğer bir olay ise 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali oldu. Bu hadiseyi takiben Rumların Türklere yönelik çetecilik faaliyetlerinde artış yaşanmış ve bölgede huzursuzluk artmıştır. Bu gelişmeler karşısında İtilaf devletleri İstanbul Hükümeti’nden bölgede yaşayan Rum ve Ermenilere yönelik sözde saldırılarının engellenmesini istemiştir. Bunun üzerine bölgede asayişin sağlanması amacıyla 30 Nisan 1919’da Mustafa Kemal Paşa, 9. Ordu Müfettişi olarak tayin edilmiş ve 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmıştır.
9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa bağımsızlık ateşini yakarak 1830 yılında başlayan Yunan yayılmacılığını 30 Ağustos 1922’de Sakarya Meydan Muharebesi ile durdurmuştur. Bu başarı ile Yunanlıları Anadolu’dan atarak Megali İdea ve büyük Yunanistan kurma hayalini tarihin çöplüğüne atmıştır. 1922 yılında Yunanlıların yenilerek Anadolu’dan çıkarılmaları ve Karadeniz’de bir Pontus Rum Devleti hayalinin sona ermesi Yunan devlet aklında önemli bir travma yaratmıştır.
1923 yılında Cumhuriyet’in ilanı ve takip eden süreçte yeni Türk Devleti’nin uluslararası alanda tanınması Yunanistan’ı rahatsız etmiş ve Türkiye aleyhine faaliyetlere sevk etmiştir. Bu çerçevede Yunanistan 19. ve 20. yüzyılın başında Anadolu’da yaşayan Karadeniz Rumlarının sistematik olarak öldürüldüğü iddialarını dillendirmeye ve Türkiye’yi suçlamaya başlamıştır. Bu suçlamalardan bir tanesi de Anadolu’da asılsız bir Pontus soykırımı yaşandığı iddiasıdır. Bu asılsız iftiranın arkasındaki temel gerekçelerden bir tanesi Millî Mücadele’yi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu dünya kamuoyu önünde itibarsızlaştırmak ve ülkemizi uluslararası alanda köşeye sıkıştırmaktır. 20. yüzyılda dillendirilen bu iddialar Yunan Parlamentosu’na getirilmiş ve 24 Şubat 1994 tarihinde Yunan Parlamentosu “19 Mayıs Pontus Soykırımını Anma Günü” tasarısını kabul etmiştir. Bilimsel ve tarihi gerçeklerle ilgisi olmayan bu iddia dünyanın farklı yerlerinde bulunan Yunan ve Rum dernekleri tarafından da dünya kamuoyuna taşınmıştır.
Yunanistan’ın 19 Mayıs 1919’u sözde Pontus soykırım günü ilan etmesinin bir diğer nedeni ise Yunan kimliğini güçlendirme hedefine yöneliktir. Bu iddialarla Yunan millî kimliği, birlik beraberliği ve aidiyetinin güçlendirilmesi hedeflenmektedir. Yunanistan bu ülkeye yerleşen Anadolu Rumlarını kültürel farklılıklardan dolayı Yunan kültürüne tam anlamıyla entegre edememiştir. Bu sebeple sözde soykırım iddialarıyla mübadele ve farklı yollarla Anadolu’dan Yunanistan’a giden Anadolu Ortodokslarını tam anlamıyla asimile etmek istemektedir.
Yunanistan’da ve dünyanın farklı coğrafyalarında her yıl 19 Mayıs günü sözde Pontus soykırımında ölenler için anma törenleri düzenlenmektedir. Bu etkinliklerin bir kısmı eğitim kurumlarında yürütülmektedir. Her 19 Mayıs’ta Yunan okullarında öğrencilere 2 saat süreyle sözde soykırım iddialarıyla ilgili telkin ve aşılama (Indoctrination) eğitimi verilmektedir. Başka bir ifadeyle her yıl 19 Mayıs günü Yunan gençlerinin zihinlerine Türk düşmanlığı ve karşıtlığı kazınmaktadır. Konu anma etkinliklerinin dışında lise tarih derslerinde de yerini almıştır. Konuyla ilgili liselerde okutulan tarih ders kitaplarında Rusların 1916’da Doğu Karadeniz Bölgesi’ni işgal etme sürecinde bir Rum-Ermeni Devleti kurma teşebbüsünün olduğu belirtilmektedir. Bunun yanında 1917 Ekim Devrimi’yle Rusların Karadeniz Bölgesi’nden çekilmesiyle Rumlara Türkler tarafından baskı yapıldığı belirtilmektedir. Yunan lise tarih ders kitaplarında yer alan diğer bir ilginç bilgi ise 1923-1930 yılları arasında Yunanistan ve Türkiye arasında uluslararası antlaşmalara dayalı olarak yapılan nüfus mübadelesinin zorla yapıldığıdır.
Yunan tarih ders kitaplarında Türk imajına bakıldığı zaman Türk karşıtlığının Yunan tarih yazımı ve öğretiminin temel öğelerinden biri olduğu görülür. Tarih ders kitaplarında son yıllarda Türklere karşı kullanılan ifadelerin yumuşatılmasına karşın, Yunan kimliğinin önemli bir ayağı Türk karşıtlığı üzerine inşa edilmiştir. Bu çerçevede Müslüman demenin Türk olarak algılandığı Yunan tarih ders kitaplarında İstanbul’un 1453 yılında Türkler tarafından fethi Yunan tarihinin karanlık döneminin başlangıcı olarak tasvir edilmektedir. Ayrıca bu tarih Türklerin barbarlıklarının (!) başlangıcı olarak da belirtilmektedir. Bunların yanında Yunan tarih ders kitaplarında Türkler açık veya gizli olarak Yunanlılar ve Yunan medeniyeti için tehlike, işgalci, nahoş olayların başlangıcı ve olumsuzlukların kaynağı olarak gösterilmektedir.
Sonuç olarak Osmanlı Devleti’nin yıkılma sürecine girdiği bir dönemde Yunanistan ve Karadeniz Rumları dönemin emperyal güçlerinden aldığı destekle Karadeniz Bölgesi’nde bir Pontus Rum Devleti kurma hevesine düşmüşlerdir. Bu hedefe ulaşmak için Yunanistan, Fener Rum Patrikhanesi, Anadolu’daki kiliseler, okullar ve papazlar büyük gayret göstermişlerdir. Yunanlıların Anadolu’yu işgal etme ve Karadeniz Bölgesi’nde bir Pontus Rum Devleti kurma hevesi 19 Mayıs 1919’da başlayan Millî Mücadele sürecinin başarıyla sonuçlanması ve 1922’deki Sakarya Meydan Muharebesi ile akamete uğramıştır. Yunan Kızıl Elması olarak nitelendirilebilecek olan Megali İdea’nın hedeflerinin bir kısmını hayata geçiremeyen Yunanistan sözde soykırım iddialarıyla Türkiye’yi itham etmektedir. Yunanistan, sözde soykırım iddialarını Yunanistan ve dünyanın farklı ülkelerinde yaptıkları anıtlarla görselleştirmekte ve unutulmamak üzere zihinlere kazımak istemektedir. Bunların dışında Ermenistan ve Güney Kıbrıs Rum kesimi gibi Türkiye aleyhtarı ülkeler asılsız Pontus soykırım iddialarını kabul ederek Türkiye karşıtlıklarını bir kez daha göstermişlerdir.