Yeni yıla, 2023’e girerken siyaseten hayli farklı bir manzara vardı. Muhalefetin en büyük umudu yaşanan iktisadi problemlerdi. Çetin geçecek kış şartları ve bu şartlardan kaynaklanan yüksek faturalarla ekonomik sorunların daha görünür olması ve bunun da kendilerine yönelik bir oya dönüşmesi öngörülüyordu. İktidar kanadı da iktisadî göstergelerin farkında olduğunu yaptığı hamlelerle gösteriyordu. Ücretli çalışanlara özellikle de asgari ücrete yapılan zamlar başta olmak üzere enflasyonist baskının etkileri hafifletilmeye çalışıldı. İktidarın 2022 yazından itibaren görülen yükselişi, bu türden hamlelerinin halkta karşılık bulduğu anlamına geliyordu.
Seçimlere nerdeyse 30 gün kalmışken siyasetin gündeminin hızla değişmeye başladığı görülmektedir. İktisadî göstergelerde hâlâ sorunlar mevcut. Zaten halkın oy tercihini belirleyecek hususların başında da bu sorunları kimin çözeceğine dair inanç geliyor. Altılı Masa’nın çok parçalı, kırılgan ve istikrar vaat etmeyen yapısı iktisadî sorunların çözümünde de halk nezdinde bir teveccüh kazanamadığını gösteriyor.
Ancak iktisadî sorunları bile bir nebze geride bırakan hadise 6 Şubat’ta yaşanan deprem felaketi oldu. Depremin ilk birkaç gününden sonra devlet ve iktidar, alanda hızla kontrolü sağladı. Akabinde de depremzede vatandaşların barınma sorunları, bölgenin iktisadî ve sosyal olarak yeniden ihyası ve inşası en önemli gündem maddelerinden biri haline geldi. Deprem bölgesinde yapılan ve yapılması vadedilen şeyler sadece depremden etkilenen vilayetlerdeki seçmenler için bir karine oluşturmaz. Devletin ve onu idare eden iktidarın böylesine büyük bir felakette organizasyon kabiliyeti ve geleceğe dair ne vaat ettiği bütün vatandaşlar için geleceğe dönük bir karine teşkil eder.
Son günlerde ise gündemin farklı bir mecraya doğru aktığı görülmektedir. Bu da kadın ve aile başta olmak üzere kültürel sorunların hızla siyasal tartışmaların merkezine yerleşmesidir. Yeniden Refah Partisi (YRP) ile Hür Dava Partisi’nin Cumhur İttifakı’na katılması ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleyeceklerini deklare etmesi bu tartışmaların fitilini ateşlemiş gibi görünmektedir. Oysa kadın ve aile konusunda savundukları itibarıyla Saadet Partisi’nin YRP’den pek de farklı politikaları yok. Ancak Saadet Partisi’nin varlığı ve Altılı Masa’nın tekrar dönüleceğini vadettiği İstanbul Sözleşmesi konusundaki aykırı tavırları bugüne kadar pek sorunsallaştırılmadı. Dolayısıyla Cumhur İttifakı karşıtlığı üzerinden kültürel kodları öne çıkararak inşa edilen karşı söylemin bile isteye kurgulandığı görülmektedir. Hatta yaptığı provokatif bir çağrıyla sırf sarıklı ve sakallı diye insanların, genç yaştaki çocukların öldürüldüğü olayların müsebbiplerinden olan ve şu anda cezaevinde mahkum bir şahsın ‘Taliban İttifakı’ nitelemesi muhalefetin inşa ettiği kurguyu başka bir boyuta taşımaya çalışmaktadır.
O halde muhalefetin kültürel kodlar üzerinden fazlaca oynamasını nasıl açıklayabiliriz? Bu türden gündem ve tartışmaların Cumhur İttifakı tabanından oy almaktan ziyade Millet İttifakı tabanını konsolide etmek amacıyla suni bir şekilde gündeme getirildiğini düşünüyorum. Seccade olayında da görüldüğü üzere kültürel değerler üzerinden yürütülecek bir siyasî tartışma Millet İttifakı’ndan çok Cumhur İttifakı’nın işine yarar. Bunun yerine Millet İttifakı’nın vaat ve projelerini, somut konulardaki somut çözümlerini halka anlatması beklenir. Böyle bir söylem kurmak yerine kültürel değerler üzerinden şekillenecek bir dilin öne çıkarılmaya çalışıldığı görülmektedir.
Bu durumun birkaç sebebinden söz edilebilir. Öncelikle muhalefet kanadındaki Muharrem İnce’nin yükselişi bir tedirginlik meydana getirmişe benzemektedir. İnce’nin özellikle CHP tabanından oy alması, bu tabanı ikna etmeye yönelik çabaları daha fazla gerekli kılmaktadır. İronik bir şekilde CHP genel başkanı ve CHP genel başkanı olarak Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı olan Kemal Bey’in, kendi partisinin tabanından bir kısmını ikna etmesi gerektiği söz konusudur. Bu ikna çabaları doğrultusunda yaşam tarzı, kadın ve aile gibi konular gündeme getirilerek ayrım noktalarına takılınmaması, çok daha temel ve hayatî konuların tehlikede olduğu imajı uyandırılmaya çalışılmaktadır. Aslolanın seçimi kazanmak olduğu ve seçim kazanılmazsa hiçbir ayrılık gerekçesinin mazeret teşkil edemeyeceği bir Türkiye’nin söz konusu olacağı iddia edilmektedir. Bu dilin kısmen İYİ Parti seçmeni ve diğer küçük partilerin CHP ve liderine mesafeli kesimleri için de oluşturulmaya çalışıldığı söylenebilir. Dolayısıyla muhalif elitlerin kültür ve kimlik meseleleri üzerinden kurguladıkları ve diğer ayrılıkları bir kenara bırakmaya dayalı stratejileri aslında Kemal Bey’in kendi partisinin tabanında bile konsolidasyon sağlayamamasından ileri gelmektedir.
Altılı Masa’daki diğer partilerin CHP listesinden aday gösterilmesi de bir başka sebeptir. Zira geçmişte AK Parti hükümetlerinde bakanlık yapan ve birçok CHP’linin hâlâ kızgın olduğu isimlerin CHP’liler eliyle Meclis’e taşınması söz konusu. Günlük yaşam çekinceleri üzerinden oluşturulmaya çalışılan konsolidasyonun bir diğer boyutu da parti tabanında bu isimler yüzünden oluşabilecek tepkisel oy kayıplarını engellemektir. Muharrem İnce’nin seçim yaklaştıkça mezkur isimler üzerinden CHP’yi suçlaması mukadder; CHP kurmayları ise seçimlerin daha ulvî ve hayatî sonuçlara gebe olduğu gerekçesiyle bu suçlamaları reddetmeye çalışacaktır.
Kemal Bey’in adaylık profilinin de kampanyanın içinin ve renginin değişmesinde belirleyici olduğunu düşünüyorum. Zira Kemal Bey, ne ittifak içerisinde ne de kendi parti tabanında karizmatik bir figür olarak baskın hale gelemedi. Büyükşehir belediye başkanlarının nasıl ve ne zaman olacağı muğlak bir pozisyon icabı kampanyaya entegre edilmesi de aslında bu açığı kapatmak içindi. Böyle olunca Kemal Bey’in söylemlerinin inandırıcılığı ve seçmen üzerindeki etkisi de azalmaktadır. Bir de daha çok muhafazakâr seçmeni kazanmak ya da en azından ürkütmemek temelinde bir kampanya yürütülünce kendi seçmeninin ihmal edilmişlik hissine kapılması kaçınılmaz oluyor. Bu yüzden de kendi seçmenindeki bu ihmal edilmişlik ve onlara karizmatik bir liderlik sunamama durumları telafi edilmeye çalışılıyor.
Dolayısıyla kadın ve aile gibi konular mevcut iktidarın zayıf karnı olmak şöyle dursun 20 yılda birçok müspet ilerlemenin sağlandığı alanlar olarak öne çıkmaktadır. Bu alanlardan iktidarı yıpratmaya çalışmak çok da mantıklı bir strateji değildir. Bu stratejinin temel motivasyonu yukarda izah etmeye çalıştığım sebeplerle Millet İttifakı’nın kendi tabanını konsolide etmeye matuftur. Oysa Millet İttifakı’nın daha somut konularda somut vaat ve projeler ortaya atması beklenirken ittifak seçmenleri önlerine getirilen bu suni gündemlerle iştigal etmek durumunda kalmaktadır. Bu durum da Kemal Bey’e çekinceli olan CHP dışındaki diğer parti seçmenlerinin çekincelerini daha da artırmak ve en azından sandığa gitmemek gibi bir tavra dönüşme potansiyeline sahiptir.