Türk siyasi tarihinin –belki de- en önemli olayı olarak öne çıkan, dünya gündeminin ilk sıralarında yer alan tarihi bir seçim sürecini geride bıraktık. İçeriden ve dışarıdan gelen yoğun algı operasyonları, tutmayan anket raporları, sosyal medya dezenformasyonlarına aldırış etmeyen seçmen, kararını yüzde 52 gibi net bir oran ile Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhur İttifakı’ndan yana kullanmıştır. Bu noktada sorulması gereken soru: “Millet-Emek ve Özgürlük İttifakı neden kaybetti, Cumhur İttifakı nasıl kazandı?”
Türk ekonomisine yönelik açık saldırılar, sınır ötesine yapılan hayati operasyonlar karşısında ardı ardına alınan yaptırım kararları, iki yılı aşkın süren Kovid-19 salgınının getirdiği küresel kriz ve 15 ay önce patlak veren Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ortaya çıkardığı sorunlar, Türkiye’yi derinden etkilemiştir. Şüphesiz buna benzer sorunlar nedeniyle Erdoğan ve Cumhur İttifakı oylarında belirli dönemlerde düşüşler olduğu her kesimin kabulüdür. İşte “siyaset” kavramı, “liderlik” vasfı da böyle zamanlarda net bir şekilde ortaya çıkıvermektedir. İki tur olarak gerçekleşen seçim süreci sonucunda, bu iki niteliği içinde barındıran taraf yani Erdoğan ve Cumhur İttifakı kesin bir zafer kazanmıştır. Seçmenin öncelikli olarak verdiği mesaj nettir: İstikrar ve tutarlılık. Oylar da bu doğrultuda kullanılmıştır.
İlk düğme yanlış iliklendiği zaman diğerlerinin doğru olmasının imkanı yoktur. “Altılı Masa” etrafında birleşen ittifak, toplumun geniş kesiminde derin yaralar açmış bir süreci yeniden hatırlatacak şekilde bir 28 Şubat günü kurulmuştur. Böylelikle daha maratona başlamadan muhafazakâr seçmenden ilk eksi puanı almıştır. İkili ya da toplu yapılan görüşmeler 1 yıldan fazla bir sürmüş, bu zaman zarfında toplum önüne bir aday çıkarılamamıştır. Nihayetinde “aday” başlığına sıra geldiğinde ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu adeta tüm masaya kendi adaylığını dayatmış, bu hamle de İYİ Parti yönetimi ve tabanında büyük tepkiye yol açmıştır. Sonrasında Meral Akşener’in masadan kalkması ve –detayları hala sisli olan- baskı ile yeniden masaya oturması ittifaka olan güveni azaltmıştır.
HDP, Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol ) ve Sosyalist Meclisler Federasyon’undan (SMF) oluşan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın destek vermesi Millet İttifakı tabanının bir kesiminde büyük rahatsızlık uyandırmıştır. Ancak yüksek seviyede tepki gösterilmemiştir zira tek motivasyon kaynağı “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmek” olmuştur. Zaten başarısızlığın ana nedenlerinden biri de budur.
HDP/YSP’nin, Kürtlerin tek temsilcisi olarak görülmesinin büyük bir hata olduğu bu seçimde de net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Türkiye genelinde yaşayan Kürtlerin en fazla oy verdiği partinin AK Parti olduğu gerçeği göz ardı edilmiştir. Bunun yanında sırf HDP’yi küstürmemek adına meydanlarda, röportajlarda dile getirilen en uç noktadaki talepler karşısında sessiz kalınmıştır. Kandil’de yerleşik terör baronlarının yoğun destek açıklamaları karşısında yüksek perdeden tepkiler verilmemiştir. HDP’nin üst düzey yetkilileri tarafından yapılan “kapalı kapılar ardından sağlanan mutabakat” söylemi ve terör suçlarından dolayı tutuklu ya da hüküm giymiş isimlerin serbest bırakılacağına dair açıklamalar seçmeni ürkütmüştür.
Oy katkısı sunamayacağı başından belli olan DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti’ye verilen çok sayıda milletvekilliği, Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı adaylığı ve Bakanlık teklifleri CHP tabanında huzursuzluk meydana getirmiştir. İlk tur sonuçlarına bakıldığında partiye hiçbir katkısı olmadan 39 milletvekilinin söz konusu partilere verilmesi derin çatlaklar oluşturmuştur. -Muharrem Sarıkaya’nın ileri sürdüğü iddiaya göre- DEVA Partisi’nin parlamentoda elde ettiği 15 sandalye ile yetinmeyip grup kurabilmek için 5 milletvekili daha talep etmesi parti tabanında biriken öfkeyi katlamıştır.
Ayrıca CHP bünyesindeki iç çekişmeler seçmene olumsuz anlamda yansımıştır. 100 bin imza ile Cumhurbaşkanı adayı olan Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’ye yapılan saldırılar karşısında net bir tutum takınılmaması seçmen nezdinde eksi puan olarak görülmüştür. Yurt dışında yaşayan ve haklarında yakalama kararları bulunan firari FETÖ üyelerinin Kılıçdaroğlu lehine yaptıkları propaganda da seçmende büyük tedirginlik oluşturmuştur.
Deprem bölgelerine yönelik, başta “ücretsiz ev” olmak üzerine sunulan vaatlerin tamamının temelsiz olması ve ikna edici herhangi bir plan ortaya konulamaması olumsuz etki (daha önce CHP’ye oy vermiş seçmenler dahil) doğurmuştur. İttifak paydaşları ve adayı Kılıçdaroğlu memurlar, işçiler, emekliler ile ilgili somut bir plan sunamamış, çalışan kesimi ikna edememiştir.
Yerli ve millilik oranı yüzde seksenlere ulaşan savunma sanayii ile ilgili eleştirel ve küçümseyici tavırlar toplumun genelinde büyük bir tepkiye yol açmıştır. Diğer yandan dünya çapında büyük ses getiren, savaşların seyrini değiştiren Bayraktar SİHA’lar yanında Akıncı TİHA ve Türkiye’nin insansız ilk savaş uçağı Kızıl Elma’yı üreten Baykar Şirketi’ne yönelik “dokunacağız” hitabı taraflı tarafsız birçok kesimin öfkesine neden olmuştur.
Şam rejimi ile normalleşme sürecine girilerek, Suriyelilerin tamamının ülkelerine gönderilmesi planı baştan sakattır. Çünkü mevcut şartlarda Esed’in böyle bir gücü yoktur. Ayrıca bu çıkışlar, işletmelerinde çok sayıda Suriyeli çalıştıran esnaf ve iş insanlarının da tepkisine yol açmıştır.
Bugün dünyada genel kabul gören, “Sahada güçlü olursan masada söz sahibi olursun” kuralıdır. CHP’li yetkililerin dış politikaya yönelik beyanatları seçmen tarafından “sorunlu” olarak görülmüştür. Bu kapsamda Libya, Karabağ, Akdeniz, Suriye, Irak, Somali, Katar dahil olmak üzere dünyanın stratejik bölgelerinde elde edilen kazanımların kaybedileceğine dair bir tedirginlik oluşmuştur. Zira Millet İttifakı paydaşları gözü kapalı bir şekilde, Batı tarafgirliği doğrultusunda açıklamalar, demeçler vermiştir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Hayatımın en büyük projesi” sözleriyle açıkladığı “Tarihi İpek Yolu’nu Canlandırma Projesi’nde” Azerbaycan’a yer vermeyip İran’ı dahil etmesi özellikle milliyetçi seçmende şok etkisi yapmıştır. Türki devletlerde büyük bir heyecan uyandıran “Türk Devletleri Teşkilatı” yapılanması noktasında bırakın bir söylem geliştirilmesi, adeta görmezden gelinmesi de büyük bir hayal kırıklığı meydana getirmiştir.
Peki, Erdoğan ve Cumhur İttifakı nasıl kazandı? Bu sorunun en net cevabı seçmenin Erdoğan’a olan güvenidir. Deprem bölgesinde Erdoğan lehine yüksek oy çıkması bu güvenin en önemli kanıtıdır. “Erdoğan söz verdiyse mutlaka yapar” sloganı, bugün başka partilere gönül vermiş seçmenlerin diline dahi yerleşmiş durumdadır. Seçim öncesinde insanlar, başta ekonomi olarak birçok sorunu dile getirmekte ancak bu sorunları çözecek kişi olarak da yine Erdoğan’ı işaret etmekteydi. Muhalefet tarafının uzun süren ve seçim sürecinde de bitmeyen koltuk pazarlıkları seçmeni, istikrarın devam etmesi doğrultusunda hareket etmesini sağlamıştır. Dünyanın önde gelen ülkelerinin yatırımlar noktasında durağanlaştığı bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan, savunma sanayii, ulaşım, haberleşme başta olmak üzere birçok alanda devasa açılışları ardı ardına gerçekleştirmiştir.
Kemal Kılıçdaroğlu genellikle akşam saatlerinde, son dönemlerde ise günün belirli vakitlerinde yayınladığı videolarla gündemi belirleme, dolayısıyla Cumhur İttifakı’nı peşinden sürükleyerek strateji üstünlüğünü ele geçirmeye çalışmıştır. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı hamlelerle Kılıçdaroğlu’nun bu stratejisini boşa çıkarmıştır. Ayrıca süreci sosyal medya ve tutarsız anket raporları üzerinden değerlendirmemiş, sessiz çoğunluğu, meydanların dilini baz almış, ona göre hareket planı belirlemiştir. Böylece millet ile daha yakın ve güçlü bir bağ kurmuştur. “Biz kazanınca hiç kimse kaybetmeyecek” sözü ise seçim zaferi olgunluğunu taçlandırmıştır.
Öte yandan Erdoğan’ın dış dünyaya karşı dik ve ilkeli duruşu, ülke çıkarlarını ön planda tutması seçmenlerin kahir ekseriyetince bir gurur kaynağı olmuştur. “Erdoğan karşıtlığı” ile bilinen Fransız Le Monde’a şu yorumu yaptıracak bir realite görmezden gelinemez:
“Erdoğan, Türkiye’yi dünya haritasında öne çıkarma ve Türklere kendilerini gururlu hissettirme misyonunu sürdürüyor.”
Öyle ki, Suriye ve Irak’ta yapılan hamlelerin yanı sıra Akdeniz, Karadeniz, Kafkasya, Orta Asya, Afrika, Uzak Doğu, Balkanlar, Ortadoğu ve Körfez bölgesinde bugüne kadar elde edilen kazanımların hasat dönemi önümüzde süreçte başlayacaktır. Böylelikle ortaya çıkacak yeni güç durumu ile birlikte Erdoğan’ın başlattığı “Türkiye Yüzyılı” olgusunun daha güçlü temeller üzerinden yükselişi müşahede edilecektir.
Seçim kampanyasının önemli kısmını Erdoğan karşıtlığı üzerinden yürüten, seçmene somut plan ve program sunamayan, bir anda bütün tuşlara basarak zafer elde edeceğini zanneden muhalefet için, yenilgi de kaçınılmaz olmuştur. İlk tur öncesi HDP seçmeninin oyunu kaybetmemek için keskin söylemler geliştiren Kılıçdaroğlu’nun sonuçlar açıklandıktan sonra -Sinan Oğan’a verilen yüzde 5,2 oranındaki oyu kendi lehine çevirebilme adına- önceki kampanyanın aksine katı bir milliyetçi kampanya yürütmesi şaşkınlıkla karşılanmıştır. Ortaya çıkan durum tam olarak, “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma” vakasıdır. Nitekim 28 Mayıs’ta HDP seçmeninin bir kısmı sandığa gitmeyerek “boykot” etmiştir. Iğdır’da yüzde 8, Ağrı’da yüzde 7, Diyarbakır’da yüzde 6, Van’da yüzde 6, Batman’da yüzde 5, Hakkâri’de yüzde 5 ve Şırnak’ta yüzde 5 oranında HDP seçmeni sandığa gitmemiştir. Ayrıca bu illerin tamamının ortalaması alındığında Erdoğan oylarını yaklaşık yüzde 4-5 oranında artırmıştır. 1. tur sonunda yoğun hakaretlere maruz kalan depremzedeler de tepkilerini Erdoğan’a daha fazla oy atarak göstermiştir.
Parlamento çoğunluğunu Cumhur İttifakı’nın kazanması ile ikinci turun da nasıl sonuçlanacağının işareti az-çok belirginleşmişti. Yürütme ve yasama organlarının eşgüdüm halinde çalışmasını isteyen millet tercihini net bir şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan yana kullanmış, sistemi kilitleyecek olan “Amerikan tabiriyle” “topal ördek” yerine “istikrar sürsün” demiştir.
Net bir yenilgi neticesinde istifa edeceğine dair bir beklenti oluşan Kemal Kılıçdaroğlu ilk değerlendirmesini adeta zafer kazanmış bir lider edasıyla yapmıştır. Ekrem İmamoğlu oy verdikten sonra “Her seçim günü, aslında yarın itibarıyla taze ve ufku geniş yeni başlangıçlara sizleri yolculuğa uğurlar” ifadelerini kullanmıştı. Kılıçdaroğlu da “Yürüyüşümüz devam ediyor ve buradayız” cümlesi ile kolay kolay koltuğu bırakmayacağını muhataplarına iletmiştir. Önümüzdeki günler muhalefet açısından oldukça hareketli geçecektir. Meral Akşener ise “bize düşen milletimizin verdiği mesajı anlamak” derken Kılıçdaroğlu’nun aksine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tebrik etmiştir. Öte yandan hiçbir liderin hezimeti sahiplenmemesi Demirel’in şu sözlerini akıllara getirmiştir: “Galibiyetin sahibi çoktur, mağlubiyetin sahibi yoktur. Yenilgi yetimdir.”
Galibiyetin netleşmesi ile dünya liderlerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı -dakikalar içinde- sırayla tebrik etmesi de önemli bir olaydır. Ardı ardına gelen mesajlar, telefonlar balkon konuşmasını da geciktirmiştir. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önüne toplanan yüz binlerce insana hitap etti Cumhurbaşkanı Erdoğan…
“Bugün kimse kaybetmemiştir. 85 milyonun tamamı kazanmıştır. Kimseye kırgın, kızgın, öfkeli değiliz. Tüm çekişmeleri bir yana bırakarak milli hedefler doğrultusunda bütünleşme, birleşme vaktidir.”
Hülasa seçim sonuçları ülkemize, bölgemize ve dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayıp, yönünü son umut Türkiye’ye dönmüş mazlumlara hayırlar getirsin. Çünkü Türkiye’nin gönül coğrafyası, fiziki sınırlarından çok daha büyüktür…