Sultan II. Abdülhamid sofralara özel bir önem verirdi. Ağırladığı yabancı devlet adamlarına servisi, Hademe-i Hümayun’a yaptırtırdı. Yani Batı tarzı garsonluk eğitimi almış kişilere… Yıldız Sarayı’ndaki Şale Köşkü’nde ki ve Büyük Mabeyn Dairesi’ndeki bu yemekler övgüyle anılırdı. Yer sofralarından masa sandalye düzenine geçiş yine Sultan II. Abdülhamid döneminde kökleşti…
Ülkemizdeki restoranlara bu yıl verilen Michelin yıldızlarının Sultan II. Abdülhamid’e uzandığını tahmin eder miydiniz? Masalsı ama bir o kadar da gerçek…
Gelin gelenekten geleceğe ilginç bir yolculuğa çıkalım…
Ulu Hakan, büyük siyaset adamı… II. Abdülhamid Han. 1876’da tahta çıktı, 1908’e kadar iktidardaydı…
“DİN VE FEN”
Almanya’dan getirtilen silahlarla orduyu modernleştirdi. Telgraf ve demiryolları hatlarını genişletti. Tarımı ve tarımsal ticareti geliştirdi. Modern eğitime özel bir önem verdi. İdadilerin ve okulların sayıları onun döneminde görülmedik seviyede arttı. İki hukuk fakültesi açtı. 1900’de ilk üniversite kuruldu…
Abdülhamid Han’ın kızı Ayşe Osmanoğlu babası hakkında şu sözleri söylüyor:
“Babamın bir sözü vardı: ‘Din ve fen’ derdi…”
Ne var ki Sultan’a yöneltilen suçlamalar şöyleydi:
Tanzimat’ın laiklik uygulamalarına karşı muhafazakâr ve dini bir tepki verdi.
Avrupa’nın kültürel etkilerini reddetti.
Radikal dini bir siyaset takip etti, İslam’a çok fazla vurgu yaptı.
Peki gerçek neydi?
ASLA DAR FİKİRLİ OLMADI
Sultan II. Abdülhamid hakkında University of London’da doktora tezi yazan Prof. Feroze Yasamee şöyle söylüyor:
“Abdülhamid’in İslam’a vurgu yapması halkın tabiatına ve fıtratına uygun şekilde devlet yönetimini istikrara kavuşturmak içindi… Belli başlı fikri alanlarda olmadığı müddetçe Avrupai etki altındaki kültürlere düşmanca yaklaşmıyordu…”
Yasemee’nin bu sözleri üzerinde durup düşünmeye değer. Çünkü Sultan asla dar fikirli değildi.
Öyle ki… Yıldız Sarayı’na yaptırdığı tiyatro binasında opera izlemek en büyük zevkiydi…
Tiyatroya direktör atadığı isim İtalyan Arturo Stravolo’ydu…
En sevdiği kitaplar Sherlock Holmes romanlarıydı…
14 yıl boyunca saray ressamı olarak İtalyan Fausto Zonaro’yu görevde tuttu…
Zonaro’ya kendi yağlı boya portresini bile yaptırdı…
SOFRAYA İHTİMAM GÖSTERDİ
Sofralara özel bir önem verirdi. Ağırladığı yabancı devlet adamlarına servisi, Hademe-i Hümayun’a yaptırtırdı… Yani Batı tarzı garsonluk eğitimi almış kişilere… Yıldız Sarayı’ndaki Şale Köşkü’nde ve Büyük Mabeyn Dairesi’ndeki bu yemekler övgüyle anılırdı. O güne kadar sultanlar yemeklerini yalnız başına yerlerdi… Sultan II. Abdülhamid, sofrasında eşiyle beraber yemek yiyen ilk padişah oldu. Yer sofralarından masa sandalye düzenine geçiş yine Sultan II. Abdülhamid döneminde kökleşti…
Alman İmparatoru Kayzer II. Wilhelm, 1889’da İstanbul’a geldiğinde Şale Köşkü onun için restore edildi. Ve köşkün 12 numaralı odası yemek ve kahvaltı salonu olarak tasarlandı. Sultan II. Abdülhamid’in Alman İmparatoru şerefine verdiği yemeğin fotoğrafı işte bu odada çekildi…
Uzun lafın kısası Osmanlı sofralarında Sultan II. Mahmut’la başlayan alafranga düzene geçiş Sultan II. Abdülhamid döneminde tamamlandı. Sultan bu sofralarda kullanmak için Yıldız Sarayı’na bir porselen fabrikası bile kurdurdu…
BU YILDIZLAR GÖKTEN Mİ İNDİ?
Yıl 2023…
Michelin Guide rehberi İstanbul’u dünyadaki 38. destinasyon olarak listesine aldı. İstanbul’da 53 restoran Michelin tavsiye listesine girdi. Daha da önemlisi 5 Türk restoranı Michelin yıldızıyla derecelendirildi. Ortak özellikleri Türk mutfak kültürünü Batılı bir üslupla sunabilmeleri.
Peki bu yıldızlar gökten mi indi? Michelin müffettişleri İstanbul’daki restoranları nasıl keşfettiler? İşte bu olayın arkasındaki vizyon Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ait… Para ödeyerek Michelin listesine girmek mümkün değil… Fakat devletlerin Turizm Bakanlıkları, Michelin müffetişlerini ülkelerine davet edebiliyor. Michelin bunu kabul ederse müffettişler o ülkeye gidiyor. Ürün kalitesinden pişirme tekniklerine, şefin özgünlüğüne kadar değerlendirmeler yapılıyor… İşte Kültür ve Turizm Bakanlığımız bu vizyonla Michelin müffetişlerini Türkiye’ye davet etti.
Sonuç…
Sultan II. Abdülhamid ile başlayan alafranga sofra düzenine geçiş, tarihindeki en önemli eşiklerden birini geçti. Türk gastronomisi ve turizmi çok önemli bir kaldıraç elde etmiş oldu.
Kaderin ironisi ise şu:
Sultan II. Abdülhamid döneminde kurulan Pandeli Lokantası da Michelin tavsiye listesine girdi. Listeye girmemesi şaşkınlık yaratan Konyalı ve bizzat II. Abdülhamid’in aşçısı Abdullah Usta’nın kurduğu Hacı Abdullah Lokantaları ise hala şehrin en önemli gastronomik merkezlerinden…
TÜRK MUTFAĞININ MUAZZAM DÖNÜŞÜMÜ
Ulu Hakan’a, yaklaşık 150 yıl önce kendisine gerici yakıştırmaları yapılırken ülkesindeki reformlar zirve yapıyordu. Bu reformlar yapılırken, Türk mutfağının sunumu da ciddi bir dönüşüm geçiriyordu…
Prof. Gökhan Çetinsaya’ya göre II. Abdülhamid’in muasır medeniyet seviyesine ulaşma isteği çok belirgindi…
Ve bugün…
Atatürk’ün 100 sene önce koyduğu muasır medeniyetlere yükselme hedefi gastronomi alanında tutturuldu. Toplam 5 Türk restoranı Michelin yıldızı aldı…Bunu başaran Türk halkı ve binlerce yıllık gastronomi kültürümüz… Yıldızları getiren adımı atan ise hükümet ve Kültür ve Turizm Bakanlığımız… Aynı hükümet diğer yandan bir başka muasır medeniyet seviyesi olan Avrupa Birliği üyeliği için mücadele veriyor…
Türkiye Yüzyılı gerçekten de başlıyor…