23 Ekim 2024 tarihinde Türk Havacılık ve Uzay Sanayii’ne (TUSAŞ) yönelik gerçekleştirilen hain terör örgütü PKK’nın menfur saldırısı, medyanın, dijital platformların ve sosyal medyanın terör örgütleri için ne kadar güçlü bir propaganda aracı haline geldiğini net bir şekilde ortaya koymuştur. Saldırının ardından sosyal medya ve diğer medya kanallarında hızla yayılan yanıltıcı içerikler ve terör propagandası içeren görüntüler; toplumda korku, güvensizlik ve panik yaratmaya yönelik bir psikolojik savaşın parçası olarak kullanılmıştır. Dijital çağın sunduğu bu olanaklar, terör örgütlerine yalnızca fiziksel saldırılar düzenleme fırsatı sunmakla kalmayıp, toplumun zihninde derin yaralar açma ve güveni sarsma fırsatları da sağlamaktadır. PKK gibi terör örgütleri, sosyal medya ve Açık Kaynak İstihbaratını (OSINT) stratejik bir araç olarak kullanarak geniş kitlelere düşük maliyetle ulaşmakta, toplumun güven duygusunu hedef alan manipülatif ve yalan içerikler yaymaktadır.
Sosyal medya algoritmaları, dikkat çekici ve duygusal tepki yaratan içerikleri öne çıkararak PKK gibi terör örgütlerinin yankı uyandıran içeriklerle geniş kitlelere ulaşmasını kolaylaştırmaktadır. Massachusetts Institute of Technology (MIT) tarafından yapılan araştırmalar, sosyal medyada yanlış bilgilerin doğrulardan çok daha hızlı yayıldığını ve bu tür içeriklerin daha fazla etkileşim aldığını ortaya koymaktadır. Bu durum, toplumun sürekli bilgi bombardımanı altında kalması nedeniyle daha da belirginleşmekte ve yanlış bilgilere açık hale gelmesine zemin hazırlamaktadır. TUSAŞ saldırısı sonrasında yaşanan bu “anında bilgi iletme savaşı,” sosyal medyanın hız ve anında erişim özelliklerinin paylaşılan içeriklerin amacını sorgulamayı neredeyse imkânsız hale getirdiğini bir kez daha göstermiştir.
Bu terör olayı, Açık Kaynak İstihbaratı’nın (OSINT) terör örgütleri için ne denli stratejik bir araç haline geldiğini açıkça göstermektedir. PKK’lı teröristler, saldırı öncesinde uydu görüntüleri, dijital haritalar ve kamuya açık veriler aracılığıyla sahada keşif yapmadan hedefleri hakkında detaylı bilgilere ulaşmış ve bu verileri operasyonel planlamalarında etkili bir şekilde kullanmıştır. NATO ve diğer güvenlik örgütleri, açık kaynak verilerinin kötüye kullanımının ulusal güvenlik için ciddi bir risk oluşturduğunu vurgulamakta, bu tür verilere erişimin sınırlandırılmasını önermektedir. Düşük maliyetli fakat yüksek stratejik değere sahip bu kaynaklar, terör örgütlerinin operasyonel etkinliğini artırmakta ve saldırı hazırlıklarında kritik bir rol oynamaktadır. Ülkemiz için de bu noktada hızlı bir eylem planının hayata geçirilmesi zaruri hale gelmiştir. Dijital ortamda kamuya açık verilerin terör örgütleri tarafından kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla yerel güvenlik önlemlerinin yanı sıra uluslararası iş birliklerinin güçlendirilmesi ve veriye erişim kısıtlamalarının yeniden değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. OSINT’in ulusal güvenlik açısından oluşturduğu tehditler göz önüne alındığında, dijital dünyada bilgi güvenliğinin sağlanması ve stratejik verilerin korunması, terörle mücadelede kilit bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye, sosyal medya yasalarıyla dezenformasyon ve terör propagandasını önlemeye çalışsa da terör örgütlerinin dijital propagandasını tamamen durdurmakta zorluk yaşamaktadır. X, Instagram ve Facebook gibi küresel sosyal medya platformlarının yerel düzenlemelere uyum sağlama konusundaki isteksizlikleri, Türkiye’nin güvenlik kaygılarına yeterince hassasiyet göstermemekte ve terörist içeriklerin hızlıca kaldırılmasını engellemektedir. TUSAŞ saldırısı sonrası PKK yanlısı içeriklerin hızla yayılması ve bu içeriklere müdahalede yetersiz kalınması, dijital terörizme karşı küresel bir düzenleyici çerçevenin gerekliliğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Türkiye’nin geçen yıl yürürlüğe koyduğu sosyal medya yasası, dezenformasyon yayan kurumlara ve bireylere yönelik caydırıcı yaptırımlar getirmiş olsa da, bu yasaların daha etkin uygulanması gerektiği açıktır. Küresel sosyal medya platformlarının, yerel düzenlemelere uyum sağlama konusunda daha ciddi adımlar atması ve dezenformatif içeriklere karşı hızlıca müdahale edecek mekanizmalar geliştirmesi elzemdir. Dijital terörizme karşı etkin mücadele, yalnızca ulusal düzeyde alınan önlemlerle sınırlı kalmamalı; aynı zamanda uluslararası iş birliği ve kapsamlı düzenlemelerle desteklenmelidir.
“Siber vatan” ve “dijital vatan” kavramlarının yanına “dijital harp” kavramını eklemek artık kaçınılmazdır. Dijital ortamda yürütülen bu mücadele, ulusal güvenliği koruma çabalarının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir ve toplumun her bireyinin bu güvenlik perspektifine duyarlılık göstermesi elzemdir. Dijital dünyada yaşanan bilgi savaşı, yalnızca medya kuruluşları ve dijital platformlar için değil, toplumun tüm kesimleri için önemli bir sorumluluk haline gelmiştir. Her birey, dijital dünyada güvenilir ve doğru bilginin savunucusu olmalı; bu yeni medya düzeninde, toplumun güvenliğine katkı sağlayan bir dijital vatandaş olarak yerini almalıdır.
Cumhurbaşkanımızın da belirttiği gibi, medya şirketlerimizin ve sosyal medya kullanıcılarımızın terör propagandası konusunda çok daha dikkatli olmaları artık bir beka meselesi haline gelmiştir. Bugün bu sınavda sınıfta kalan medya, yarın toplumun tümünü etkileyebilecek bir krize yol açabilir! Medya kuruluşlarının sorumlu yayıncılık ilkelerine bağlı kalmaları, yalnızca doğru bilgiye ulaşmamızı sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda toplumumuzun güvenliği için kritik bir öneme sahiptir.