Lübnan’da 17 Ekim’de Whatsapp vergilerine karşı başlayan itirazların sokak protestolarına dönüşerek hükümetin düşmesi yönündeki taleplere evrilmesinin üzerinden geçen bir hafta, ülkenin siyasi olduğu kadar sosyal yapısının da bölge ülkelerinden olan farkını gün yüzüne çıkardı. Hafta sonunda ATM’lerin yanı sıra bazı mağazaların yağmalanması gibi kamu ve özel mülklere yapılan saldırılar perşembe günü ülke çapında barışçıl bir şekilde başlayan eylemlere gölge düşürse de genel anlamda halkın şiddete karşı olabildiğince ölçülü davranmaya çalıştığı gözleniyor. Sokaklarda DJ’ ler eşliğinde canlı müzik yapılması, insanların halaylarla dans etmelerinin yanı sıra nargile içerek ve şarkılar söyleyerek bir festival havası yaratmaları eylemlerde çekingen kalmayı tercih edenlerin korkmadan taleplerini iletebilmeleri için meydanlara inebilecekleri mesajını veriyor. Diğer taraftan sunulan bu eğlence ortamıyla protestocuların sokak şiddetinin önüne geçmeye çalışmaları iç savaşa diğer ülkelerden daha fazla alışkın olan Lübnan’daki yeni tipolojiyi de dünyaya gösteriyor.
2010 yılının sonlarında Ortadoğu’da başlayan halk ayaklanmaları sonucunda Suriye başta olmak üzere birçok ülkenin kanlı eylemlere sahne olması karşısında Lübnan’da neden böyle bir hava esmediğinin cevabını ise birçok Lübnanlı kısa cümlelerle veriyor: “Biz savaşa doyduk ve ülkenin ne hale geldiğini biliyoruz. O yüzden eylemlerimiz hep barışçıl olacak!” Bu noktada, ekonomik bunalımın hükümetin kurulmasının üzerinden bir yıl geçmeden özellikle orta ve alt tabaka üzerinde gözle görülür bir biçimde hissedilmesi, Arap baharının 2019 yılının sonlarında Lübnan’a uğramasının önüne geçemediğini ama demokratik değişimin sağlanması için bölgedeki diğer ülkelerle ortak kaderi paylaşmamak adına halkın büyük bir çaba gösterdiğini ortaya çıkarıyor. Peki, sedirin ülkesinin insanları bu süreci nasıl yönetiyor ve taleplerini ne şekilde dile getiriyor?
Gösterilerin başlangıcında sosyal medyada Lübnan devrimiyle ilgili verilen ilk ve en temel mesaj bu ayaklanışın mezhepsel bir tarafı olmadığına dair oldu. “el yevm hallasat el harb el ehliyye – iç savaş asıl bugün bitti”, “entüm taifiyyun ve nahnu ayiş müşterek- mezhepçi olan sizsiniz bir birlikte yaşayabiliyoruz”, “ neam liddevletil ilmaniyye ve ilğai’t tafiyye- laik devlete evet mezhepçi devlete hayır” şeklinde atılan sloganlar sokağa hakim olan genç neslin de ideolojik yaklaşımını yansıtıyor. Bu anlamda aslında hükümetin bizatihi varlığından öte idari yapısına karşı bir duruş sergileyen Lübnanlılar, sistem değişmedikçe ekonomi ve siyasetin de değişmeyeceğini, dolayısıyla da gelen her yeni yönetimin ülkenin daha kötüye gitmesine sebep olacağını öne sürüyorlar. Esasen devrimden önce de aynı mekânda Sünni, Şii, Dürzi, Katolik, Ermeni ve Ortodoksların birlikte oturup sohbet ettikleri ve ülke siyaseti hakkında konuşurken küresel sisteme dahil olmak için mezhep temalı kuramlardan uzak durdukları gözlemlendiğinde Lübnan’ın sosyal yapısının bu yöndeki değişimi de net bir şekilde hissedilebiliyor. Öte yandan halkın mezhepler üstü bir amaçla meydanlarda yer aldıklarını göstermelerinden kısa bir süre sonra Sünni, Dürzi, Hristiyan ve Şii din adamlarının Beyrut merkezinde kol kola girerek eylemleri desteklediklerini ve halkla dayanışma içinde olduklarını sergilemeleri meselenin mezhep ideolojisinden sıyrılmasına da önemli bir katkı sağladıklarını gösteriyor.
Halkın mezhepçilikten sonra sokağa taşımayı istemedikleri bir diğer durum ise hiçbir siyasi partiyi benimsemediklerini göstermeleri yönünde oldu. Bu nedenle de protestocular eylemlerde yalnızca Lübnan bayraklarının taşınmasına izin verirken, herhangi bir siyasi partiye ait bayrağın kullanılması ve o yönde bir slogan atılması engellendi. Ülkede siyasi havanın özellikle son bir yılda çok yoğun bir şekilde esmesiyle birlikte, bu havanın gösterilere yansımamış olması protestoları yönlendirenlerin başarılı bir yöntem kullandıklarını ortaya koydu. Dolayısıyla ayaklanmaların muharrik sloganı olan “kullun yani kullun: hepiniz yani hepiniz” veya “the climate is changing, why arent our politicians: iklim değişiyor, bizim siyasilerimiz neden değişmiyor?” ifadeleri ile tüm siyasilerin görevden çekilmeleri yönündeki çağrıların önemi de bu anlamda açığa çıktı.
Göstericilerin siyasi duruşları ne olursa olsun tek bir sesle bir araya geldiklerine işaret eden önemli bir diğer slogan da “The only good thing you’ve done is unite us – yaptığınız tek iyi şey bizi birleştirmek oldu” şeklinde oldu. Bu birliğin temel zeminini ise halkın tümünün aynı çizgide düşünerek hükümet yetkililerinin ülkenin kaynaklarını el geçirdiklerini ve devletin hazinesinin belli aileler arasında paylaştırılarak fesada yol açtıklarını öne sürmelerinin büyük katkısı var. Bu nedenle Başbakan Saad Hariri’nin iki gün önce açıkladığı 24 maddelik reform paketinde yolsuzlukla mücadele komisyonunun kurulacağını ifade etmesi sokağa geri adım attırmazken, eylemlerin katılımcı sayısının artarak devam etmesi halkın siyasi partilerle arasının giderek açıldığına işaret ediyor.
Bununla birlikte 21 Ekim’de Emel hareketine mensup motosikletli bir grubun ellerinde Emel ve Hizbullah bayraklarıyla meydanlara inip “birruh biddem nefdik ya Nebih – kanımız, canımız sana feda olsun ya Nebih (Berri)” sloganları atmaları ve sadece siyasi olarak değil “şia, şia” naralarıyla eylemlere mezhepçilik katma çabaları bir süre ortamın gerilmesine neden olmuştu. Aynı gün Hizbullah militanlarının göstericilere ateş açarak dağıtmaya çalıştığına dair sosyal medyaya yansıyan videoların Hasan Nasrallah’ın halka “biz sokağa inersek tüm gücümüzle ve her yerde oluruz” dedikten sonra halkın da tepki olarak “sen de gitmesi gerekenlerden birisin” şeklindeki cevabından hemen sonra ortaya çıkması ise iç çatışma çıkacak mı sorusunu gündeme getirdi. Militanların Hizbullah’ın kontrol alanının yoğun olduğu güney Lübnan’daki Nebatiyye’den Beyrut’a geçerek müdahale edeceklerine dair söylentilerin yayılması da tansiyonu yükseltip protestocuların paniğe kapılmalarına yol açsa da ordunun erken müdahalesiyle militanların geri adım atması nabzın düşmesini sağladı.
Özetle, eylemlerin yedinci gününde ülkede halkın protestoları yönetme süreci göz önünde bulundurulduğunda ilk bakışta Lübnan’ın yalnızca ekonomik durumunun değil, mezhep temelli siyasi anlayışının da halkı yorduğu gözleniyor. Esasen Lübnan’ın uzun geçmişine bakıldığında mezhep siyaseti yeni olmamakla birlikte
çizilen yöntemin halkta yarattığı etkiyi görmek mümkün. Dolayısıyla teknokratik hükümete da karşı olan Lübnan halkı, tamamen mezhep etkisinden sıyrılmış yeni bir siyasi anlayış bekliyor ve sorunların çözümü için buradan başlanması gerektiğine inanıyor.
Diğer taraftan iş gücü başta olmak üzere, sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçların asgari seviyede sağlanabiliyor olması da Lübnanlıların belini büküyor. Yine de Lübnanlılar hayata ve ülkelerine karşı olan bakışlarını “ The happiest depressed people you’ll ever meet – karşılaşabileceğiniz en mutlu depresif insanlar- sloganıyla isteklerini savaşa sebep olamayacak biçimde dile getirmeye devam edeceklerini gösteriyorlar.