Bugün ülkemizin çözüm bekleyen bazı sorunları vardır. Ekonomi, sağlık, sanayi vs. alanlarda karşılaşılan problemlerin hepsi, geçmişte olduğu gibi bugün de çözüme kavuşacaktır. Buna şüphe yoktur. Ancak dikkatimizi yoğunlaştırmamız, mesaimizi harcamamız gereken esas meselelerden biri kültür, diğeri maariftir. Kabul etmek gerekir ki bunlar sorun değil birer “dava”dır.
Dava, Türkçe’nin Arapça’yla temasının hatırasını taşıyan kelimelerden biridir. Dilimizdeki seyri Kutadgu Bilig’den itibaren takip edilebilen bu sözcük, bugün hukuk başta olmak üzere bazı alanlarda işlek olarak kullanılmaktadır. Kelimenin semantik evreni icraya bağlı olarak zamanla genişlemiş; “mesele, anlaşmazlık, ülkü, ideal” gibi birçok mana ortaya çıkmıştır. Hâlen dağarcığındaki anlamlarla Türkçe’de “dava adamı, dava arkadaşı, dava dilekçesi, benlik davası, kamu davası, davasını gütmek” gibi birçok terim, deyim ve söze hayat vermiştir.
DÜNYANIN SIĞDIĞI İKİ HECE
Bazı kelimeler fikir ve kalem sahipleri ile iddiası olan insanların dünyasında özel bir anlam ifade eder. Dava, böyle kelimelerden biridir. Mütefekkirler, kanaat önderleri, liderler, âlimler ve şairler iki hecelik bu kelimeye içi tarih, kültür, sanat, ilim ve irfanla dolu, emek ve çabayla yoğrulmuş kocaman bir dünya sığdırmışlardır. “Dua” ila aynı kökten gelen bu esrarlı kelime; onların heyecanına, coşkusuna barınak; ideallerine ve yüksek hayallerine sığınak, mücadelelerine isim olmuştur.
Dava, derununda bir “sav”, yani “iddia” da taşır. Nitekim dilimizde dava sahibi olmak, “yüksek bir düşünceyi ileri sürmek ve savunmak” demektir. Böyle bir durum, aynı zamanda iddialı olmayı ilzam eder. Her dava yahut iddia, kuşkusuz, bünyesinde birtakım zorluklar da taşır. Bunlar hedefe ulaşmak için aşılması gereken birer engel, çözülmesi gereken birer “mesele” hükmündedir. Kelimenin, dilin bir çeşnisi olan argoda kazandığı anlam da ilginçtir: “sevgili”. Esasen bu karşılık da günlük hayatta kişiler için ayrı bir dava konusudur. Tarih, “gönül davası” uğruna büyük mücadele veren, zorlu imtihanlardan başarıyla geçen kahramanlarla doludur. Muhtevasındaki bütün anlamlarıyla dava, mecaz yoluyla kazandığı “ülkü, ideal, mefkûre” anlamını tüm aşamalarını içeren ve örneklendiren bir kavramdır.
Kadim medeniyetimizde olduğu kadar yakın tarihimizde de dava kelimesiyle özdeşleşmiş isimler vardır. Necip Fazıl böyle isimlerin başında gelir. Dava sözcüğü Çile şairinin dünyasında “doğruluğuna inanıp gerçekleşmesi için çok çalıştığı, büyük emek verdiği fikir, ideal, yani ülkü”nün tam karşılığıdır:
Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?
Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük!..
Benzer hissiyat ve fikriyat, düşünce dünyamızın bir diğer meşalesi olan Nurettin Topçu’da “Maarif Davamız” şeklinde tezahür etmiştir. O, bir hayal adamı değil ideal adamıdır. Gerek yazdıklarıyla gerek yaşadıklarıyla Topçu; tüm enerjisini ve imkânlarını, idealini hayata geçirmek için sarf etmiş bir dava adamıdır.
İKİ MÜHİM MESELE
Bugün ülkemizin çözüm bekleyen bazı sorunları vardır. Ekonomi, sağlık, sanayi vs. alanlarda karşılaşılan problemlerin hepsi, geçmişte olduğu gibi bugün de çözüme kavuşacaktır. Buna şüphe yoktur. Ancak dikkatimizi yoğunlaştırmamız, mesaimizi harcamamız gereken esas meselelerden biri kültür, diğeri maariftir. Kabul etmek gerekir ki bunlar sorun değil birer “dava”dır.
2023 yılıyla birlikte yeni bir döneme adım atan Türkiye’nin temel davalarından biri kültürdür.
Kültür anlam yönüyle zengin bir kavramdır. Ziya Gökalp’ın “hars” kelimesiyle karşıladığı bu terim, “bir milletin inanç, fikir, sanat, âdet ve geleneklerinin, maddi ve manevi değerlerinin bütünü” demektir. İnsan topluluklarını kuru kalabalık olmaktan kurtaran ve onlara millet hüviyeti kazandıran bu değerler manzumesidir. Tarık Buğra’nın deyimiyle de bir millet için olmak ya da olmamak mesabesindedir. Ulvi bir gayenin somut ifadesi olan ve bir vizyon belgesiyle ortaya konan “Türkiye Yüzyılı” kültür temelinde yükselmelidir. Bunun için yerli ve millî, tarih ve medeniyetimizden güç alan, aynı zamanda rasyonel bir kültür siyasetine ihtiyaç vardır. Gönül coğrafyamızı bir araya getirecek, insanlığa umut ve dünyaya örnek teşkil edecek olan Büyük Türkiye’nin inşa ve ihyası bu kültür siyasetiyle gerçekleştirilmelidir. Bunun için kültür davamızın müstakil bir bakanlık uhdesinde yürütülmesi konusu yeniden gündeme alınmalıdır.
MAYAYI MUHAFAZ ETMEK
Bir ülkenin istiklali, millî ve milletlerarası politikalardaki başarısı ve istikbali için hayati derecede önem arz eden pek çok parametre vardır. Ekonomi, enerji, eğitim, üretim, teknoloji, savunma sanayi bu bahiste ilk akla gelenlerdir. Burada sayamadıklarımızla birlikte hepsi önemli ve kendi içinde öncelik arz eden konulardır. Ancak bunlardan daha önemlisi milletin mayası ve ruhu niteliğindeki kültürdür. Dolayısıyla bir ülke için güvenlik politikaları önemli olduğu kadar onun hafızası durumundaki kültür siyaseti de önemlidir. Aslında askerî cephede verilen mücadelenin asıl gayesi kültürü muhafaza etmektir.
Kültür, bugün esaslı ve öncelikli meselelerimizden biridir. Bunun dil, edebiyat, felsefe, sanat, mimari, musıki gibi ilişkili olduğu birçok alan vardır. Mamafih doğrudan ilgili olduğu temel alan eğitimdir. Türkiye’nin bu coğrafyada yürüttüğü varlık mücadelesinde insanımızın medar-ı iftiharı olan silahlar, İHA ve SİHA’lar ne denli önemliyse dil, edebiyat, musiki, sanat gibi bileşenleriyle kültür dünyamız da aynı derecede önemlidir. Kültür davamızın öncü şahsiyetlerinden Samiha Ayverdi’nin şu sözü, konuyu özetler mahiyettedir: “Vatan müdafaası bir toprak ve coğrafya davası olduğu kadar kültür, sanat, iman, medeniyet ve milleti millet yapan değerlerin korunmasıdır.”