Karadeniz’de yer alan Sakarya gaz sahası bölgesinde 2020’de Tuna-1 kuyusundan 405 milyar metreküp ve 2021’de Amasra-1 kuyusundan gelen 135 milyar metreküplük ek keşifle toplamda şu ana kadar 540 milyar metreküplük doğal gaz rezervine ulaşıldı. Özellikle 2020’de ilan edilen 405 milyar metreküplük keşfin aynı yıl içinde dünyadaki denizlerdeki en büyük doğal gaz keşfi olduğunun altı çizilmelidir. Peki, bu başarıya ulaşılmasının altında yatan politika nedir?
Bu doğrultuda son yirmi yılda hayata geçen enerji politikasındaki değişiklikleri belirtmekte fayda var. Bunlardan ilki, ülkemizin hem çevresel kaygılardan hem de ithal enerji oranının daha fazla artmasını önlemek amacıyla yenilenebilir enerji kaynaklarında ciddi bir yatırım gerçekleştirmiş olmasıdır. Günümüzde Türkiye’deki yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen enerji dünya ortalamasının yaklaşık iki katı kadardır. Giderek artan nüfus, şehirleşme ve endüstri kapasitesine rağmen Türkiye’nin kurulu elektrik gücündeki yenilenebilir enerji kaynaklarının payının yüzde 50’yi geçmesi bu yatırım politikasının bir sonucudur.
Enerji güvenliğindeki diğer bir önemli politika değişikliği ise kaynak çeşitliliğine gidilmesidir. 1990’da sadece Rusya’dan doğal gaz ithal eden Türkiye, bugün yirminin üzerinde ülkeden boru hatları yoluyla da sıvılaştırılmış doğal gazı (LNG) gemilerle ithal etmektedir. Böylece Soğuk Savaş sonrası ortamda giderek artan bölgesel çatışma ortamları, terörist saldırılar, siyasal rejim değişikleri ya da iç savaşlar dolaysıyla arz güvenliğinde yaşanan sorunlardan etkilenmemeyi başarmıştır. Özellikle Avrupalı devletlerin Rusya-Ukrayna savaşı dolaysıyla kışa yönelik enerji tasarruf önlemleri aldığı bir dönemde ülkemizin arz açısından hiçbir sorun yaşamayacağı görülmektedir. Ağustos 2020 itibarıyla Türkiye’nin günlük doğal gaz giriş kapasitesi 360 milyon metreküptür. Enerji politikaları bağlamında kurulan Yüzer LNG Depolama ve Gazlaştırma Ünitesi (FSRU) sayesinde Türkiye boru hatları dışında da gemilerle doğal gaz arzını hızla artırmıştır. Buna ilaveten günlük tüketimin arttığı dönemlerdeki doğal gaz akışını sürdürülebilir kılmak ve olası doğal gaz arzında yaşanabilecek durumlar için de Silivri ve Tuz Gölü Doğal gaz Yeraltı Depolama Tesisleri kurarak toplamda 4,8 milyar metreküplük bir kapasiteye ulaşmıştır. Hali hazırda depolardaki doluluk oranı da yüzde 82’dir.
Enerji güvenliğindeki diğer ve en önemli paradigma değişiklerinden birisi de milli enerji güvenliği yaratma yolunda milli filonun kurulmasıdır. Özellikle üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizin Mavi Vatan üzerindeki olası doğal gaz keşiflerini gerçekleştirememiş olması, ülkemizin doğal gazda yüzde 99 oranında bağımlılığın devam etmesine neden olmuştur. Ancak Barbaros Hayreddin Paşa ve MTA Oruç Reis sismik araştırma gemilerinin Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) envanterine kazandırılmasıyla ülkemiz denizlerde ilk kez etkin araştırmalar gerçekleştirdi ve önemli bulgulara ulaştı. Buna ilaveten 2017’de başlayarak sırasıyla Fatih, Yavuz, Kanuni ve Abdülhamid Han sondaj gemileri TPAO envanterine dahil edilmiştir. Sadece üç yıl içinde Fatih sondaj gemisi Sakarya gaz sahasında ilk ciddi keşfe ulaşmıştır.
Karadeniz’deki doğal gazın karaya çıkarılması amacıyla milli filomuz bir taraftan bu çalışmalarını devam ettirirken diğer taraftan da ülkemize yeni ek keşifleri duyurmak amacıyla yeni arama ve sondaj çalışmalarını büyük bir özveriyle gerçekleştirmektedir. Ayrıca karada Filyos Vadisi Projesi üzerinde doğal gaz işleme tesislerin inşası sürmektedir. BOTAŞ da kendi sorumluluğundaki boru hattı inşasını devam ettirmektedir ve Mart 2023’te karaya ulaştırılması planlanan ilk doğal gazı milli şebekeye aktaracaktır. Böylece ülkemiz ilk defa doğal gaz üretiminde kayda değer bir başarıya imza atacaktır. Filyos üzerinden karaya çıkarılacak doğal gaz tam kapasiteye ulaştığında ülkemizde tüketilen konutlardaki toplam tüketimin Karadeniz’deki keşiflerce karşılanması hedeflenmektedir. Yıllık yaklaşık 60 milyar metreküp doğal gaz tüketen ülkemizin dörtte bir oranındaki tüketiminin iç üretimle karşılanması anlamına gelmektedir.
Devam eden sondaj çalışmalarında benzer keşiflere ulaşılması halinde Türkiye, doğal gaz hususunda bağımlılık oranını ciddi oranda azaltacaktır. Özellikle yedinci nesil Abdülhamit Han sondaj gemisinin Yörükler-1 kuyusunda sondaj çalışmalarına başlaması hem yeni umutlara vesile olmuştur hem de Akdeniz üzerindeki Münhasır Ekonomik Bölge üzerindeki haklarımızı korumakta kararlı olduğumuzu göstermektedir. Son 20 yılda enerji yaklaşımında uygulanan milli politikalar ülkemizin gelecekte enerji arzına olan bağımlılığını giderek azaltacağını göstermektedir. Özellikle kısa sürede meyve veren politikaların enerji verimliliği ile pekiştirilmesi halinde atılan adımlar daha sürdürülebilir olacaktır…