Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Irak ziyaretinde birbiriyle doğrudan bağlantılı ve bölgenin kaderini doğrudan etkileyebilecek iki konu masada olacak: Terörle mücadele ve Kalkınma Yolu. Kalkınma Yolu projesi hayata geçmesi durumunda, yaratabileceği ekonomik refah ile terörün insan kaynağını kısıtlayabilir. Terörün kökünün kazınması veya en azından belinin kırılması, Kalkınma Yolu’nun geleceği için elzem. Avrupa ile Basra Körfezi’ni birbirine bağlayacak proje, bölgenin lojistik altyapısında bir devrim yaratabilir fakat tek engel PKK terörü değil. Siyasi, teknik ve jeopolitik boyutta çözülmesi gereken bir takım meseleler mevcut.
BÜYÜK FAV LİMANI
Uluslararası ticaretin tarihine bakıldığında en eski örneklerden birisi Basra Körfezi yakınlarından Anadolu’ya uzanan Kral Yolu’dur. Yakın geçmişe kadar Türkiye ve Irak coğrafyaları, dünya ticareti için hayati öneme sahipti. Bugün yeni bir Kral Yolu projesi üzerinde çalışılıyor. Irak’ın geniş topraklarına rağmen denize açılan çok küçük bir sınırı olması, yıllarca ticareti sınırlandırdı. Ülkenin Basra Körfezi’ne açılan Büyük Fav Limanı’nın 2025’te tamamlanarak hem konteyner kapasitesi hem de petrol ihracatı ve depolanması için bölgedeki en büyük limanlardan biri haline getirilmesiyle bu sorun büyük ölçüde aşılacak. Limandan başlayıp 11 Irak valiliğinden geçecek demiryolu ve karayolu bağlantısı Türkiye limanlarından Avrupa’ya ve dünyaya açılacak. Demiryolu taşıma kapasitesinin 2028 yılına kadar yıllık 3,5 milyon konteyner ve 22 milyon ton dökme yüke ulaşması bekleniyor. On yıl sonra bu rakam 7,5 milyon konteyner ve 33 milyon ton kargoya, 2050 yılında ise 40 milyon ton kargoya ulaşabilir. İkinci aşamada Kuşak Yol projesinin Orta Koridoru ile birleşecek ve belki Kafkaslara doğru yol alacak. Bunun yaratacağı ticari kapasite artışının, Irak’ın ekonomik ve sosyal olarak ayağa kalkışında büyük katkı sunması bekleniyor.
Genel hatlarıyla Irak, Türkiye, Avrupa, Çin, Rusya ve dünyanın büyük kısmının kazançlı çıkacağı bir mega projeden bahsediyoruz. Süveyş Kanalı, Bab el-Mendeb hatta Hürmüz Boğazı gibi kritik noktalarda yaşanabilecek krizlerde, ticaretin sürdürülebilmesi için Kalkınma Yolu eşsiz bir alternatif olacaktır. Lakin projenin hayata geçmesinden rahatsız olabilecek aktörler ve aşılması gereken bir takım engeller mevcut.
FİNANSMAN VE ALTYAPI PROBLEMLERİ
Ticari ve lojistik altyapının geliştirilmesinin önündeki en önemli engellerin başında çoğunlukla finansman eksikliği gelmektedir. Bilhassa böylesi mega projelerin finansmanı her zaman borç ve faiz maliyetlerinin geri ödemesi, yerel para biriminin değeri ve geri ödemeler için fonlar oluşturabilmesi gibi bazı makroekonomik sonuçlarla ilişkilidir. Irak gibi gelişmekte olan ülkelerde maliye politikasının modern altyapı gereksinimlerini karşılamadaki başarısızlığı, altyapı projelerine yatırım için yabancı ülkeler ve özel sektörün önemini vurgulamaktadır. Irak hükümetinin bu projeyi kendi başına finanse edebilecek gücü olmadığını biliyoruz. Üstelik 2023 bütçesinde bu projeye herhangi bir atıf yapılmadığını da gördük. Bu noktada Suudi Arabistan, BAE ve Türkiye gibi görece daha güçlü ekonomiye sahip komşu aktörlerin devreye gireceği tahmin ediliyor. Zira proje sadece Türkiye ve Irak için değil, Körfez’deki Arap ülkeleri için de büyük fırsatlar sunuyor. Özellikle Suudi Arabistan’ın başı çektiği bazı bölge ülkelerinin 17 milyar dolarlık demiryolu projesinde önemli bir rol üstlenmeye istekli olduğu yönünde haberler medyada yer buluyor. Lakin güvensizlik ve istikrarsızlık potansiyeli, Kalkınma Yolu'ndaki yatırımcıların ve bundan faydalanmak isteyen ülkelerin cesaretini kırabilir.
TEKNİK ENGELLER
Finansman dışında işin bir de iş dünyası, kamu faaliyetleri, dış ticaret, gümrük ve lojistik operasyonlardan oluşan teknik boyutu var. Bu başlıklar konusunda Türkiye Gümrük Birliği kapsamında AB ile uyumlu seviyedeyken, Irak için aynı şeyleri söyleyebilmek maalesef mümkün değil. Öncelikle dünya yolsuzluk algı endeksinde 153. sırada yer alan Bağdat, nitelikli iş gücü konusunda da maalesef yeterli durumda değil. Projeyi eleştirenler bunun yeni yolsuzluklar için bir kılıf olduğunu ve iktidara yakın iş insanlarına para aktarmak için kullanılacağını savunuyor. Hatta Fav Limanı’nın inşası sırasında, ülkedeki mezhep temelli grupların kendilerine yakın isimleri yerleştirme mücadelelerine dair haberler geliyor. Dünya Bankası tarafından hazırlanan “Lojistik Performans Endeksi’ne bakıldığında da benzer bir tablo ortaya çıkıyor. Irak 2.4/5 puan ile 115. sırada yer alıyor. Ayrıca federal yapıdan kaynaklanan hukuki aksaklıklar da yaşanıyor. Mevzuatlardaki farklılıklar, kamu kurumlarında rüşvetin önlenememesi, dış ticaret işlemleri ve belgelendirme farklılıkları, gümrük personelinin keyfi uygulamalarıyla birleştiğinde, ticaret zorlu bir hal alıyor. Gümrük Birliği ülkelerinde birkaç saatte halledilen gümrük kontrolleri, banka operasyonları ya da transit işlemlerin, Irak’ta 3-4 günü bulması da aşılması gereken sorunlar olarak gösterilebilir. Siyasiler kararlı bir duruş sergilediğinde bunların üstesinden gelinebilir ama siyasi konu daha karmaşık bir halde Bağdat’ın masasında duruyor.
SİYASET VE GÜVENLİK SORUNLARI
Ankara ve Bağdat arasında henüz çözülmemiş bir takım sorunlar olsa da son dönemde yapıcı adımlara tanık oluyoruz. Bunların başında terör ve su konusu geliyor. Bağdat’taki merkezi hükümetin, Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) üzerinde tam bir egemenlik kuramadığını da biliyoruz. Erbil ile Bağdat arasında bütçe ve petrol gelirlerinin paylaşımı konusunda da henüz uzlaşma sağlanabilmiş değil. Kalkınma Yolu projesinin ilk planları da Ninova üzerinden geçmesine rağmen Kürt yönetiminin dahil edilmemesi itirazlara yol açmıştı. Buna Kuzey Irak’taki PKK varlığını da eklediğimizde hem inşaat hem de ticaret başladıktan sonra bu riskler, proje için engel teşkil ediyor. Zira sigorta maliyetlerindeki muhtemel artış, Kalkınma Yolu’nun rekabet gücünü azaltabilir. Güney cephesinde de bir başka sorun var. Irak'ın 58 kilometrelik deniz kıyısı sorunu aslında Saddam’ın Kuveyt işgalinin sebeplerinden birisiydi. Kuveyt’in inşa ettiği Mübarek el Kebir Limanı önemli bir rakip olabilir. Bir de Kuveyt’in Bubiyan Adası’nın yaratacağı hareket alanı kısıtlaması eklendiğinde ilerleyen dönemlerde Irak ve Kuveyt arasında yeni gerginlikler izleyebiliriz.
İran etkisine de ayrı bir parantez açılması gerekiyor. Tahran’ın bu projeye nasıl yaklaştığı Irak için önemli. Zira İran’ın uzantıları aracılığıyla bu girişimi sabote edebilme kapasitesi var. Hürmüz’den Bab el-Mendeb’e uzanan İran etkisi, Irak topraklarında neredeyse bin kilometre boyunca uzanacak projeyi etkileyecektir. Şu bir gerçek ki proje hayata geçerse Bağdat yönetiminin, başta Türkiye ve Kuveyt gibi komşuları olmak üzere bölgesel aktörlerle daha sağlıklı ilişki kalıpları geliştirmesi gerekecek.
ANAHTAR PROJE
7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonu ve sonrasında Gazze’de yaşanan İsrail katliamları, son dönemde gündeme gelen India-Middle East-Europe Economic Corridor (IMEC) projesini uzun süreliğine rafa kaldırdı. BAE’den başlayıp, Suudi Arabistan, Ürdün ve Hayfa Limanı’ndan Akdeniz’e açılan IMEC, İsrail’in bölge ülkeleriyle normalleşmesini hızlandırabilecek bir projeydi. Kalkınma Yolu, IMEC’e göre çok daha rasyonel ve efektif bir alternatif. İran'ın Hürmüz Boğazı ve Bab el-Mendeb'de yarattığı güvenlik risklerine yönelik güçlü bir alternatif yaratabilir. Türkiye’ye Körfez başta olmak üzere dünyanın farklı noktalarından gelecek yatırımların bu projeyle hızlanması muhtemel. Ayrıca hızlı erişim, Türk ihracatçılarına ithalat bağımlısı olan Irak ve Körfez pazarında önemli bir avantaj sağlayacak.
Proje Akdeniz ile Arap Körfezi’ni birbirine bağlamanın yanı sıra bölgesel barışı teşvik edici bir unsur olabilir. Küresel bağlantısallığını arttırmayı ve Doğu – Batı arasındaki işbirliğinin güçlü bir halkası olmayı amaçlayan Iraklı aktörler gerek kendi içlerinde gerekse komşularıyla daha yapıcı bir iletişim benimseyebilir. Zira tahmini olarak yıllık 4 milyar dolar getiri sağlayabilecek ve minimum 100 bin yeni istihdam yaratabilecek bir projeden bahsediyoruz. Hayata geçebilirse Irak ve Türkiye’nin jeopolitik gücünü arttırabilecek, bölgeyi kalkındırabilecek bir altyapı desteği olacaktır. Hatta beklendiği şekilde ilerlerse Kafkaslardan, Hint Okyanusu’na inişin önü açılabilir ve Mezopotamya toprakları yeniden küresel bir ticari merkez haline gelebilir.
Her ne kadar jeopolitik risklerle dolu olsa da Kalkınma Yolu’nun Irak’ın ekonomisini çeşitlendirebilmesi ve ayağa kalkabilmesi için anahtar proje olduğunu söylemek mümkün. Fırat ve Dicle sularının, Mezopotamya’nın kurak topraklarına can verdiği gibi, Kalkınma Yolu da zor durumdaki Irak halkına ve ekonomisine hayat verebilir.