Son haftalarda, İran’ın üst düzeyde yapmış olduğu Azerbaycan karşıtı açıklamalar, hali hazırda istikrarsız olan Güney Kafkasya’da güvenliği olumsuz etkilemektedir. Azerbaycan’ın İkinci Karabağ Savaşı sonrası ilan ettiği Zafer Günü’nün yıldönümü yaklaşırken, Bakü için yeni bir tehlike Tahran’dan baş gösterdi.
Aslında, İran’ın Azerbaycan aleyhinde izlediği politikalar yeni değil. 90’lı yılların başlarında, Azerbaycan’ın bağımsızlık kazanması sonucu iktidara gelen Azerbaycan Halk Cephesi’nin milliyetçi görüşleri, Tahran-Bakü ilişkilerindeki krizin ilk belirtileri olmuştu. Elçibey iktidarı döneminde milliyetçi söylemler ve Azerbaycan nüfusunun çoğunluğunun Şii kökenli olmasına rağmen, politik olarak Türkiye’yle ilişkilere önem verilmesi Tahran’ın Azerbaycan politikalarını belirleyen önemli bir unsurdu. Devam eden Azerbaycan-Ermenistan Savaşı sırasında da, Ermenistan’ın Tahran rejimi tarafından desteklenmesi Bakü ve Tahran ilişkilerini olumsuz etkiledi. Bunların üzerine, Güney Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesi konusunun yeniden gündeme gelişi de Tahran’ın Azerbaycan politikasını etkileyen önemli bir etken oldu. Azerbaycan’ın kriz dönemi olarak bilinen 90’lı yıllarda İran, Azerbaycan’da etnik sorunlar konusunu gündemde tutarak ve ülkedeki farklı etnik azınlıkların ayrılıkçı politikalarına destek vererek, dönemin Azerbaycan iktidarından intikam alma politikası yürüttü.
Haydar Aliyev’in iktidara gelmesiyle, Azerbaycan’ın dış ilişkilerde denge politikası yürütmesi ve önceki iktidardan farklı olarak Tahran’ın sinir uçlarına dokunan milliyetçi söylemlerden kaçınması, geçici de olsa Bakü-Tahran ilişkilerinde yeni bir dönem olarak değerlendirildi. Fakat, Haydar Aliyev’in dengeleri gözeterek aynı zamanda İsrail ile ilişkilere de önem vermesi Tahran’ın, Azerbaycan karşıtı politikalarını belirlemesinde önemli bir faktör haline geldi. Zamanla, Azerbaycan’ın Tel-Aviv’le sadece politik değil, askeri alanda da işbirliğini geliştirmesi Tahran’da, Azerbaycan’ın İsrail’e kendi topraklarında askeri bir üs verdiği gibi bir takım gerçekten uzak yaklaşımlara kapılmasına neden oldu.
İran’ın 2000’li yıllarda Azerbaycan’daki ABD ve İsrail Büyükelçiliklerine terör saldırıları planlaması ve Bakü’nün Batılı istihbarat kurumlarıyla birlikte bu eylemleri önlediği gerçeği de Tahran’ın Bakü’ye karşı gerçek niyetini ortaya koymaktaydı. Tahran’ın, Azerbaycan’da finansal olarak da desteklediği İslam partisinin kapatılma kararı ise iki ülke arasında farklı bir krizin işaretiydi.
Hazar Denizi’nin statüsüne ilişkin Tahran ve Bakü arasındaki farklı yaklaşımlar; zaman zaman iki ülke arasında kriz nedeni olmuş, Bakü’nün Hazar Denizi’nin kendi sınırlarında gerçekleştirdiği arama çalışmalarının İran tarafından güç yoluyla engelleme girişimlerine Türkiye’nin savaş uçaklarının Bakü semalarındaki askeri gösterisi ile cevap verilmişti.
Tüm bu soğuk ve gergin ilişkilere ve son 30 senede atlatılan birçok krize rağmen, Tahran’ın son haftalarda Azerbaycan sınırlarında direk olarak Bakü’yü hedef alan askeri tatbikatlar gerçekleştirmesi ve üst düzey bazı yetkililerin “Bakü’yü gerekirse füzelerle hedef alırız” gibi söylemleri, gelinen noktada Fars rejiminin gerçek niyetini ortaya koymaktadır. Bu söylemleri ve ortaya çıkan faktörleri iyi anlamak gerekmektedir. İki ülke arasında yaşanan sorunun; İran TIR’larının işgal sürecinde Karabağ’a kolaylıkla geçebilirken, bugün Azerbaycan’ın kontrolünden geçmesi zorunluluğu dolayısıyla yaşandığı şeklinde okunması yanlış olur.
Öncelikle, Tahran rejimi İsrail faktörünü her ne kadar ön plana çıkarsa da, altta yatan gerçekler farklıdır. Aslında, İsrail’in Bakü’de askeri üs kurduğu ve İran’a Azerbaycan topraklarından saldıracağı gibi tutarsız söylemler Tahran için Azerbaycan’a karşı bir baskı unsuru olarak kullanılmaktadır. Azerbaycan uzun yıllardır, izlediği denge politikasının gereği İran’ın da tepkisini fazla çekmemek için Tel-Aviv’de büyükelçilik açmamıştır. Azerbaycan ve İsrail işbirliğini, İran aleyhinde bir tehlike olarak okumak paranoyak bir yaklaşımdan başka bir şey değildir. Yıllardır kendi topraklarının işgalden kurtarılması için mücadele eden Azerbaycan’ın, defalarca kendi topraklarından komşu devletlere karşı bir saldırıya izin vermeyeceğini beyan etmesi de Tahran’ı bu şüpheci görüşlerinden vazgeçirememiştir.
Tahran’ın Azerbaycan aleyhindeki sert ve tehdit içerikli söylemlerinin aslında, İkinci Karabağ Savaşı sonrası bölgede yaşanmış yeni jeopolitik dengelerle ilişkili olduğunu belirtmek gerekmektedir. Bu yeni jeopolitik dengeler; Azerbaycan’ın 28 sene sonra topraklarını işgalden kurtarmasıyla beraber İran’la yeniden uzun bir sınırı kontrol altına alması, bölgesel bir güç olarak Güney Azerbaycan’da bağımsızlık mücadelesinin yeniden gündeme gelmesi, Türkiye’nin Güney Kafkasya’da politik-askeri etkisinin artması ve Bakü-Ankara ilişkilerinin yeni bir düzeye çıkması, Türkiye-Ermenistan arasındaki normalleşme sürecinin İran’ın bölgedeki etkisini azaltacağı şeklinde okunabilir.
Türkiye ile İran arasındaki rekabet de Tahran’ın son dönem saldırganlığını tetikleyen faktörlerden bir diğeridir. Özellikle, Azerbaycan ve Türkiye arasında bölgede son dönemlerde artan ortak askeri tatbikatların, Hazar Denizi statüsünü belirleyen anlaşmaya aykırı olduğunu iddia eden Tahran’ı bir Türk gücü korkusu sarmaktadır. Statü ile ilgili anlaşmada, Hazar Denizi kıyısında bulunmayan ülkelerin bölgede askeri tatbikatlar yapmaması gerektiğini İran Dışişleri Bakanı’nın Moskova’da beyan etmesi ise şu soruyu akıllara getiriyor: Son yıllarda her sene Azerbaycan ve Türkiye arasında gerçekleşen farklı birçok askeri tatbikata rağmen, bu konu ile ilgili endişesini Tahran rejimi neden şimdi -Karabağ Zaferi sonrasında- vurgulamaktadır?
Bir başka soru da, İran’ın Zengezur Koridoru’na neden karşı olduğudur. Bölgesel işbirliği ve ulaşım hatlarının faaliyete geçmesi, Batı’nın ekonomik yaptırımlarının mevcut olduğu bir dönemde, Tahran için de ekonomik faydalar sağlamaktadır. Fakat Tahran, Azerbaycan için hayati önemi olan Zengezur Koridoru’nun faaliyete geçmesinin İsrail’in bölgedeki etkisini artıracağı ve Türkiye’nin Orta Asya’daki Türki cumhuriyetlerle direkt bağlantı sağlayacağı şeklinde yorumlamaktadır.
Zaman zaman Azerbaycan’ın bazı topraklarını işgal edebileceklerini dahi söyleyen rejim yetkilileri bugün, az da olsa, bölgede barış ve güvenlik için yeşeren ümitleri ortadan kaldırmaktadır. Son tahlilde Tahran’ın Azerbaycan’ı işgal edebilecek bir stratejisi yoktur. Fars rejimi böyle bir girişimin kendi egemenliğine ve toprak bütünlüğüne de olumsuz etki edebileceğinin farkındadır.